Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Özleme giden yol

Özleme giden yol
 

Uzun yolum kalabalık bir otobüste, yoğun bir günün parçalarını birleştirmeye çalışan beynim ve ayakta durmaya çalışan bedenimle başlamıştı. Onlarca insan arasına dağılmış gibiydi parçalarım. Kafamı dağılan parçalarıma kaldırıp, gözlerimle birleştirmeye çalıştığımda göz göze geldim, şaşkındım...

Gözleri yine bulutluydu ama hala sıcacıktı bakışları. İçimin kor olan yanlarına bir bir dokunuyordu. Mavi rengi çok severdi, üzerinde açık mavi bir gömlek, kahverengi bir ceket ve kahverengi atkı vardı. Kötü hava şartlarına ve trafiğe rağmen bu kalabalık otobüsün en arkasında, ayakta uzun bir yola gittiğimi unutturmuştu bana. Dağılan parçalarım bir bütün olmuştu. Şimdi tüm insanlar donmuş sanki bir tek biz nefes alıyormuşuz gibiydi…

Hep korkarım kalabalıklara esir olmaktan. Kalabalık artıyordu ve arttıkça da onu kaybediyordum. Karanlık bir sokağa sızan ışık da var olan gölge gibiydi, bir var bir yoktu. Ben ise arkasından sürükleniyordum. Gözlerim onlarca insan arasında dakikalarca onu aradı, bedenim bir cambaz gibi şekilden şekle girdi. Yoruldum, yine aynı şeyi yaşıyordum, ona ulaşmak için çaba sarf ediyordum. Yine dağılmıştım, yine eksiktim ilk fırsatta oturmalıydım. Arka sıradan orta yaşlı, şemsiyesini baston olarak kullanan bir kadın inmek için kalkmıştı ve ben böylelikle 3 kişinin en sağına oturabilmiştim. Uzun yolun farkına varmam otobüsün sıcaklığını ve kalabalıklığını da hatırlatmıştı, yorgunluğum gözlerime perde olarak bir inip bir kalkıyordu. Şuuru yarı açık insanlar gibiydim…

‘Nasılsın küçüğüm’ dedi. Şaşkındım ama gözlerim kocaman açılmıştı, yüzüm renklenmişti, hiçbir şeye fırsat vermeden hemen cevapladım

‘Çok iyiyim seni gördükten sonra nasıl olabilirim ki? Hem sen ne zaman geldin bakayım, bak ben böyle sürprizleri sevmem, hep demiyormuyum sana haber ver geleceğini 3 gün 3 gece kutlama yapacağım diye’

‘Ama biliyorsun bende bunu sevmiyorum küçüğüm’

‘Seni çok özlemişim, hala sarılmadın bana sen beni özlemedin mi yoksa?’

‘Özlemem mi? Ama bak yine beni sorgulamaktan, fırsat bırakmadın, gel bakayım sen şöyle’ Uzun kollarını açtı yine iki yana, attım kendimi kollarına, önce sıcaklığını hissetim, sonra kokusunu. Ben ceplerinden hep sigaralarını alır, sonrada sitem ederdim ‘çok içiyorsun bak sen yürürken üzerine bulaşan tütün kokusu senden önce geliyor’ diye o sadece ‘biz çok yakın dostuz, mazimiz çok derin’ derdi. Şimdi bu tütün kokan tenini bile nasıl özlemişim, tekrar tekrar çektim içime boşlukları dolduruyormuşçasına…

‘Canım benim, sen olmazsan gelirmiyim bu koca şehre, ohh nasıl özlemişim saçlarına dokunmayı, sana sarılmayı hatta bu kozmetik kokunu bile’ hemen geri durdum bıyık altı bir gülümseme ile…

‘Yapma yine mi söyleneceksin bana…’gülüşmeye başladık. ‘hatırlıyormusun en son bu otobüsle yolculuk yapmıştık’

‘Ama en ön koltuktaydık, yine başını kollarıma koymuştun ve sanki aramıza girecek olan özlemi sezmişçesine yol boyunca benden konuşmuştun’

‘Sezmemiştim, sen benim her şeyimsin, bende ki sevgi kelimesinin karşılığısın, bir gün gidecek olma korkun her daim yüreğimde bir hançer misali saklıydı.’

‘Aaa yapma ama küçüğüm bak yine gözlerin bulutlandı, yanındayım bak, sana sarılıyor eskisi gibi saçlarınla oynuyorum’

‘Evet yanımdasın lütfen bir daha gitme eğer gidersen yüreğimde ki o hançer...’ sözümü kesti

‘ştt sus bakalım, hadi bağla bakayım şu cılız kollarını yaşlı babana…’

Arabanın fren sesi tüm otobüsü inletmişti, birden sıçradım, otobüs bomboştu. En arka koltukta aynı yerdeydik, ellerim yine o nasırlı ellerin üzerindeydi. Aynı kokuyu tekrar içime çektim, hala emin olamıyordum başımı büyük bir korkuyla yavaş yavaş kaldırdım omzundan inanmak istemiyordum, bu bir düştü. Kalabalıkta kaybettiğim, o bulutlu bakışların ardından sıcacık bakan yabancı amcaydı bu. Usulca kaldırdım başımı omzundan, çektim ellerimi nasırlı ellerinden ve ilk durakta indim özlemim olan bu düşten…

*Kısmen kurgudur:)

 
Toplam blog
: 26
: 906
Kayıt tarihi
: 31.01.07
 
 

Hayata yayılarak yaşamayı düşlerken, zamana sıkıştığımı fark ettim, tek sebebini çalışma şartları..