Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '08

 
Kategori
Güncel
 

Özrü ilk gündeme getiren lider; Alparslan Türkeş

Özrü ilk gündeme getiren lider; Alparslan Türkeş
 

26 Nisan 2005 tarihli Milliyet Gazetesinin manşeti


Ermenilerden ilk özür dileme girişimini kim yapmıştır bilir misiniz? Bu isim, zannedersem Türklüğünden ve Türkçülüğünden kimsenin şüphe etmeyeceği Alparslan Türkeş'tir.

“Türk-Ermenistan sınırına 1915'te ölenlerin anısına müşterek bir anıt dikilmesi de konuşuldu. Anıtın Ermenistan'a bakan yüzünde Türkçe, Türkiye'ye bakan yüzünde ise Ermenice 'Verdiğimiz acılardan dolayı üzgünüz' yazacaktı”

Bu sözler Can Dündar’ın, 25-26 Nisan 2005 tarihli yazı köşesinde, 12 Mart 1993 yılında Paris’te Türkeş’in zamanın Ermeni Cumhurbaşkanı Petrosyan ile yaptığı görüşmelerle ilgili aktardığı ifadelerdi. Kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı Demirel’de görüşmeleri doğrulayacak ve Türkeş’in devlete görüşmelerle ilgili bilgi verdiğini söyleyecekti.

Can Dündar iki gün üst üste yayınlanan yazısında, Ermenistan’ın gayrıresmi bir yoldan, ülkede çekilen açlık karşısında Türkiye’den talep ettiği buğdayla başlayan diyalogların, Alparslan Türkeş’in inisiyatifi alması ile üst düzeylere kadar sıçradığını ve nihai çözümün sınırına kadar yaklaşıldığını anlatır. Ancak Ermenilerin diaspora kanadının süreci sekteye uğratma çabalarının çözüme ulaşmayı engellediği yazar. Tüm bunları da yine bir Türkiye Ermenisi olan Samson Özararat’ın ağzından nakleder ama yazısında konuyu aktaran başka kaynaklarda sunar.

Dış kaynaklı haberleri iyi takip edenler gayet iyi bilirler ki, Türkiye ile Ermenistan arasındaki gizli (çok ön plana çıkarılmayan gayrıresmi görüşmeler demek daha doğru olur) görüşmeler bu senenin Temmuz ayından beridir devam ediyor. Görüşmelerde Karabağ sorunundan sınır sorununa kadar birçok nokta ele alınıyor. Ancak her iki devletinde temel sorunu, kendi aralarındaki anlaşmazlıktan çok toplumdaki tutucu, aşırı milliyetçi güçlerin sürece yönelik ya da çözüm yöntemlerine yönelik tepkileri.

Bu noktada, Ermenilerin özellikle diasporasından gelen engelleme, sekte vurma çabaları oldukça fazla. Çünkü onlarda bu tip bir anlaşmazlıktan, süregen gerginlikten nemalanıyorlar. Kendi ülkelerini ve toplumlarını da bu gerginliği devam ettirdikleri müddetçe kısa zamanda meyvelerini toplayacakları yönünde ikna etmeye çalışıyorlar. Elbette ellerinde bu kuru sözden fazla ikna yöntemleri var. Çünkü Ermenistan fakir bir ülke ve tek dayanak noktaları diaspora sayesinde ülkeye gelem dış sermaye ya da yabancı ülke yardımları. Bu fakirlik dolayısı ile Türkiye’de kaçak olarak çalışan 60.000 Ermeni olduğu tahmin ediliyor.

Türkiye’nin bu dönemde yapması gereken, Ermenistan’ın Ermeni diasporasının hayallerinden sıyrılmasına yardım edip, ortak çıkarlar üzerinden gelişen bir dostluk geliştirebilmek. Elbette bu dostluğun kurulabilmesinin yollarından biriside eski kırgınlıkları giderecek samimi adımların atılması. Daha doğrusu Emenistandaki ılımlılık yanlılarının tutucuların karşısında güçlenmesine yaracak adımları atabilmek.

Ancak bu noktada yine Türkiye’nin önündeki en büyük engel kendi içindeki aşırı milliyetçiler. Türkiye’nin sürece evrensel değerlerle, milliyetçilik çizgisi dışında bakan bir sol siyasete ve onun etki altında tuttuğu bir topluma sahip olmaması en büyük dezavantajı. Bu süreçte bu görevi iktidardaki AKP hatta daha da öteye tek başına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül üstlenmeye çalışıyor ancak bu siyasi yapının kökenindeki sert milliyetçi damar onların manevra kabiliyetini daraltıyor.

Türkiye’nin, bir Türkiye – Ermenistan yakınlaşması için sahip olduğu en büyük değer ise maalesef iki sene önce aşırı milliyetçilerin çabası ile ölümle tanıştı. Hrant Dink, Ermenistan ile Ermeni diasporası arasındaki bağın çözülmesi ve Ermenistan Ermenilerin Türk düşmanlığından sıyrılarak kendi geleceklerini kurmaları gerektiğini söylüyordu. Bu çabaları da oldukça mesafe almıştı.

Ancak bu fikirlerini kaleme bir yazısı, mahkeme tarafından – bilirkişi raporlarına rağmen- Türk düşmanlığı ile yorumlanıp, aşırı milliyetçilere hedef haline getirildi. Oysaki yazı basitçe Ermenilerin kendisini zehirleyen Türk Düşmanlığından kurtulmaları gerektiğini anlatıyordu. Ülkede Hrant Dink’i koruma çemberi içine alan, ona ayrı bir değer veren bir siyasi yapı ve toplumsal bilinç olmadığı için Hrant Dink kolay av oldu ve ölümü bir kez daha Türkiye’deki fikirsel yumuşanın önüne geçti.

Türkiye - Ermenistan ilişkisinin Türkiye'nin uluslarası ilişkilerde girdiği darboğazı çözmekten daha önemli bir adıma neden olacağını söyleyebiliriz. Bu da Türkiye'de giderek artma eğilimi gösteren aşırı milliyetçi ve ırkçı dalganın önüne geçmesi ve ılımlı bir düşünce iklimine olanak tanıması. Türkiye'de artık meclis çatısı altında dahi kolaylıkla ırkçı temalı söylemler geliştirilebilmekte ve bu durum belirli bir kesim tarafından oldukça normal karşılanmakta. Bu sürecin sokağa yansıması ise her zaman olduğu gibi daha radikal olmakta. Hrant Dink'in ölümü de gösterdi ki, Türkiye'de kahvehane köşelerinde cinayet ve katliam hesapları insanların harekete geçmesi için oldukça ufak kıvılcımlar yeterli olabiliyor. Bu akıl tutulmasını önüne geçmenin yolu ise, yukarıdan aşağıya ılımlı bir söylemin yayılması olacaktır. Bu sürecin en önemli adımı ise Türkiye - Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesidir.


Türkiye hala resmi tarih tezlerini ısıtıp kendi kendine propaganda yaparak durumu idare edebileceğini zanneden bir ülke durumunda. Oysaki çözüm, hemen doğusunda, yanı başında ve dünya üzerinden kendisine en çok benzeyen topluma sahip Ermenistan’la iyi ilişkileri kurabilmek. Ancak azalacak gerginliğin siyasi olarak sonları olacağını gören bir çevrenin ve onların hala “solcu” olduğunu zannederek peşinden kitlenin direnişi çözümün yakın olmadığını hissettiriyor. Türkiye’nin önünü açmaya yönelik bir çaba olarak görülmesi gereken “özür diliyorum” kampanyasına yönelik sert ve milliyetçiliğin sınırlarını zorlayan direniş bunun en iyi örneği.


Can Dündar'ın konuyla ilgili ilk yazısı; http://www.milliyet.com.tr/2005/04/25/yazar/dundar.html
Can Dündar'ın konuyla ilgili ikinci yazısı; http://www.milliyet.com.tr/2005/04/26/yazar/dundar.html

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..