Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '14

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Padişah gürledi: “Burada herkes bu Şiiri zaten bilirdi ”

Padişah gürledi: “Burada herkes bu Şiiri zaten bilirdi ”
 

saray


Şiir yazmak nasıl bir şeydir demişti bir televizyon programında dünya tatlısı bir sunucu. Bilmem demiştim. İçimden geliyor, ruhum şahlanıyor, haydi aklımdayken yazayım diyorum. Yazıyorum. Şiir beni rahatlatıyor, şiir benim gönlümün güzelliklerini ortaya çıkartıyor. Ahmet Haşim şiir için demişki:

"Şair ne bir hakikat habercisi, ne güzel konuşan bir insan, ne de bir yasa koyucudur. Şairin dili düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere oluşmuş, musiki ile söz arasında, sözden fazla musikiye yakın, iki arada bir dildir."

Vay maşallah! Ne kadar güzel anlatmış. Gelin de şiire önem vermeyin, gelin de şiir sevmeyin. Hatta abartarak şöyle de diyelirim;

“Gelin de şair olmayın.”

Ben de şiir yazıyorum. Her bunaldığımda, içimin sıkıldığında, kalbimin acıdığında sanki bir teselli, sanki bir rahatlama, sanki bir kayboluş, yokoluş ve yeniden bulunuş!

Güzel bir sabahta gülümseten bir hikaye aktaracağım sizlere. Bazen eğlenceli yazılar hoşuma gidiyor, sanıyorum sizlerde severseniz.

Hikayelerde daha doğrusu yaşanmışlıkların aktarımında sadece okumak yada dinlemek kafi değil kanaatımca! Birazda sindirmek gerekli. Düşünürken:

“Bu yazının aktarımında kimbilir kaç kişinin emeği geçmiştir” denilmeli.

Öyle ya; olay yaşandığı anda yazan ya da anlatan ve ondan sonra asırlarca bir şekilde birilerinden birilerine geçen anlatılar. Ta ki; benim yazıma gelene kadar geçen basbayağı uzun bir yolculuk. İçinde aklımıza takılan belki de gülerken, bizim başımıza gelse ne olurdu, ne düşünürdük? Dedirten müthiş hikayelerden biri…

Bu anlatıda bir padişahla bir şairin sohbeti var.

Buna hoş bir sohbet diyemeyiz ama karşılıklı bir alışveriş içindeler.

Neyin alışverişi güzelliğin, ruhu zenginleştirmenin, dinlenmenin, huzuru bulmanın, heyecanlanmanın, gülümsemenin! İyide diyeceksiniz buna ne sebep olabilir ki bu kadar coşkuyu bir araya getiren ne olabilir ki?

Şiir… Evet, şiir.

Şöyle bir açıklama yapmaya kalksak:

Şiir, dilin anlamını anlatıyor!

Şiir, bir olayı aktarırken, ses ve ritim öğelerini kullanıyor,

Olayın içine duygusallık ilave ediyor,

Bütün bunları belli bir düzen içinde yapıyor,

Normal anlatımın dışında kulağa ve ruha hoş gelen dizelerle anlatıyı sıralıyorsa!

İşte bu şiirdir. Eksiği var anlattıklarımın fazlası yok…

Bu güzel dizeleri kim bulur, kim yazar? Elbette şair. Yani şiiri yazan kimse… biliyormusunuz? Şair arapçadan gelen bir kelimeymiş, anlamı çok hoşuma gitti.

Doğa üstü güçlere sahip kimse demekmiş. Canım şiir yazmakda her babayiğidin karı değil. Biraz da doğa üstü bir şeylere sahip olsun! Şaka yapıyorum. Ruhu güzelliklerle dolu, kalbi aşkla yanan, biraz da eli kalem tutuyorsa! Yazar neden yazamasın. Birde yeter ki istesin.

Gelelim asıl konumuza:

Birlikte düşünelim mi?

Bir şiir yazdınız,

Çok da güzel oldu.

Heyecanla bunu birilerine dinletmek istiyorsunuz.

Oldu ya padişahın huzuruna kadar çıktınız.

İşte ondan sonra olanları sizlere aktarıyorum.

Şâirlerden biri, yeni yazdığı bir şiiri, Pâdişaha takdim etmek üzere huzûra kabul edilir.

Pâdişah o kadar zekidir ki, okunan bir şeyi ezberlemekte, birinci vezir 2 defâ okunanı, ikinci vezir de 3 defâ okunanı ezberleyebilmektedir.

Şâir şiirini okuyunca, Pâdişahın çok hoşuna gider ve bir latîfe yapmak ister. Der ki:

“Burada herkes bu şiiri zâten bilirdi.”

Şâir şaşırıp arzeder:

“Pâdişahım, affedersiniz. Bu şiiri yeni yazdım ve ilk defâ burada, yâni huzûrunuzda okudum.”

“Sen benim sözüme inanmadın gâlibâ. Bak şimdi ben okuyorum dikkatle dinle!”

Pâdişah şiiri okur ve şâirin çok fazla şaşırdığını görünce, iki defâ dinlediği için ezberleyen birinci vezire dönüp der ki:

“Şâirimiz iyice tatmin olsun, bir de şiiri sen oku bakalım!”

Şâirin şaşkınlığı iyice artar. Birşeyler söylemek için kekeler. Pâdişah iyice şaşırtmak için ikinci vezîre dönüp der ki:

“Bir de sen oku da, şâir dostumuz iyice kanaat getirsin artık.”

da yanlışsız okur. Şâir ne diyeceğini şaşırmış vaziyette iken,

Pâdişah imdâdına yetişir. Durumu anlatır ve çeşitli hediyeler verir. Şâir de anlar ki; devletimizin başında hakîkat en seçilmiş insanlar var.(alıntı)

Şairin yerine koyar mısınız kendinizi!

Açıkçası ben onun yerinde olmak istemem, ne yapacağımı bilemem, elbette şaşırırım. Koskoca padişah var karşınızda, iyi de bu şiiri siz yazdınız, hem de yeni yazdınız kimse duymadı ve kimse ezberleyemedi. O zaman ne dersiniz:

“Aklıma mukayed ol Allahım”

 

 

Nazan Şara Şatana

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....