Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '16

 
Kategori
Öykü
 

Pako

Pako
 

Bakkal Yalçın, Pako’ yu bugün berbere götürmüş. Veteriner hekime yani.Tıraş olmuş. Akıllı köpek. İngiliz golden retriever. Berbere hiç karşı gelmemiş. Tüyleri yılda bir sefer aynı aylarda alınıyor. Yıllık bakım iğnelerini de olmuş. Kaşıntı, şerit için.

Ben özellikle büyük köpeklerden çok çekinirim. Küçücüktüm hatırlıyorum, kocaman bir köpek beni altına aldı, önlüğümle oynadı, yerde sürükledi, tabii ki ben korktum. O zamandan beri köpeklere temkinli yaklaşıyorum ister istemez.

“Babası İngiltere’den geldi” diyor Yalçın Bakkal. Önceleri hiç istememiş. Köpeğin bakımı zor olur diye. Daha önce çocukları başka bir köpek getirmiş eve. Bakımında zorlanmış. Köpek tuvaletini yapıyor, yemek istiyor filân…

Pako’yu kızı bir arkadaşının diye getiriyor. On gün kalacak bizde diyor. Misafir olarak biz bakacağız. Babasının köpeği kabul etmeyeceğini biliyor. Ancak Pako daha sonra kendini çok sevdiriyor ve Bakkal Yalçın onu göndermeye kıyamıyor.

Altın renkli av köpeği Pako’ya ben birkaç ay evvel rastladım. Çok akıllı uslu olduğu dikkatimi çekti. Köpeklerden çekindiğim halde ondan neredeyse hiç huy kapmadım. İnsan gibiydi.

Şu anda beş yaşında.Yalçın Bakkal’ın söylediğine göre salıyorsun tuvaletini dışarıda kimsenin görmediği yerde yapıyor. Denize girip geliyor. Eve tanıdığı kişiyi dahi sokmuyor.

Dışarıdaki samimiyet ile evin durumunu birbirine karıştırmıyor. Polis gibi. Her ne kadar arkadaşı olsa da görevde iken görevini yapan bir varlık. Tanıdığı suçlu olsa yine görevini yerine getiriyor. Hatır yok. Taviz yok. Tanısa bile kimseyi eve sokmuyor. Hele hele gece içeriye kimseyi almıyor.

Sabah çarşıya çıkıyor, bir yerleri gezse de akşam dükkânın önüne gelip sahibiyle beraber eve gidiyor. Evde bile olsa mahallenin bekçiliğini yapıyor, gece karanlığı çökünce uyumaz, yatmaz, gezinir, yabancı kişileri gözetler.

Pako; insanların ellerinde ne var, çantalarında ne var dikkat eder. Öldürücü aletlere, zehir atan cihazlara, ilaç motorlarına, tabancalara, çeşitli silahlara karşı alerjisi var. Hırsızları anlıyor, bağırıp çağıran sarhoşlara saldırıyor.

Pako, kendisi gibi golden dişi köpek Lusi ile tanışıyor. Lusi ondan 4-5 ay küçük. Yalçın Bakkal ona da bakıyor. Biri delikanlı, diğeri genç kız oluyorlar. Çiftleşiyorlar ve 14 tane çocukları oluyor.

Pako, şimdi Kuşadası’nın İkioluklu mahallesinde. Lusi ise Bakkal Yalçın’ın akrabalarında duruyor, sahil sitelerinde.

Biz bunları konuşurken Pako birden yerinden fırladı, on-onbeş metre ötedeki kasap dükkânına doğru koşturdu. Kasaptan çıktığında ağzında bir parça et vardı. Caminin arka taraflarına doğru gözden kayboldu. Herhalde karnını doyurup geldi. Bakkal Yalçın gülerek “Kasaptan avantasını aldı” diyor. “Bazen küçük bir ekmek parçasını alır, kasabın önünde durur, etle ekmeği değiştirir. Kasap yoksa ağzında ekmekle geri döner.”

Pako, kedilere hiç kızmıyor. Kedinin bir yanlışlığını görmezse hiç dokunmuyor.    

Çok akıllı,çok sadık, insanlara yardımcı özelliklere sahip. Araba üzerine gelirse, ipini tutarken ipi asılır, seni ezilmesin diye kıyıya çeker. Çok yerde körleri gezdirmek için tutarlar, polislikte, askerlikte, depremlerde, uyuşturucu ve silah kaçakçılığında kullanılır.

Pako, bir keresinde çok fazla kemik yemiş; midesi, bağırsakları kemikle dolmuş. Hazmedememiş, hasta olmuş. Ölecek. Veteriner ilaçla kusturmuş, kemikleri çıkarmış. Yerinde müdahale ile bitkin vaziyetten kurtarmış.

“Pako’nun korktuğu bir hayvan var mı?” diye sordum Yalçın Bakkal’a. “Bir keresinde herhalde ilk defa gördüğünden deveden çok korktu. Yanında geçmekten çekindi. Acaba nedir bu kocaman şey diye düşünmüştür.”

“Pako’nun sezinlemesi insanlardan çok fazla. Koku alması çok kuvvetli. Hissetme kabiliyeti çok büyük. İlacı cebime koyduğumda ilaç vereceğimi anlıyor ve kaçıyor.”

“Beyaz arabayı çok seviyor. Daha evvel kahvecinin çocuğuyla oynaşırken arabanın açıldığını anlayınca içine girip özel koltuğuna oturuyor. Arabaya yaklaşan kahvecinin çocuğunun oynama isteklerini geri çeviriyor, oynamaktan vazgeçiyor. Çocuk ısrar edince, tokasından asılınca Pako kızıyor, çocuğa saldırır gibi yapıp onu yanından kovuyor. Çünkü artık kendi arabası geldi. Arabasını özlemiş Pako. Sen kimsin, ne diye beni arabadan indirmeye kalkıyorsun? diyor. Ancak Yalçın Bakkal gelip – Hadi oğlum arabadan in! deyince tık tık iniyor.”

“Babam yaşlı. Onu zeytinliğe gezmeye götürürken Pako yaşlılığa hürmeten hemen arabadan çıkıyor. Babama yer veriyor. Babam arabaya bindikten sonra tekrar arabaya atlayıp onun yanına oturuyor. Tarladan dönerken de aynı şekilde yaşlı babam arabaya binerken ona yer veriyor. Yani bilinçli yapıyor bunu. Bunu ona kimse öğretmemiş. Kendini yetiştirmiş. Zekâ var, çok akıllı. Süper. Konuşulanları bile anlıyor.”

Geçenlerde Pako’nun yanında bembeyaz bir köpek gördüm. O kimdir? diye sordum Yalçın Bakkal’a. “Onun adı Kaski. Kızak köpeği, kutuplardan. Pako’nun kankisi, sevgilisi” dedi. “Pako’nun yanından ayrılmıyor. Gece onu eve almıyorum. Ama o sabaha kadar kapıda uyuyor. Pako’yu bekliyor. Sahil sitelerindeki Lusi ile bir karşılaşsalar birbirlerini yiyecekler.”

Yalçın Bakkal’ın yanından ayrılırken o da Pako’ya bir kaş göz hareketi yaptı-Hadi oğlum gidiyoz! diye. Pako hemen yerinden fırladı. Evlerine doğru uzaklaştılar.

 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..