Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '14

 
Kategori
Haftasonu
 

Palanlı’da Mehmet Çil’in Misafiriydik

Palanlı’da Mehmet Çil’in Misafiriydik
 

Çoğu Cuma sabahlarında olduğu gibi, bu hafta ki Cuma sabahı namazını eda etmek üzere, Gazeteci-Yazar Mehmet Çil kardeşimizin misafiriydik. Sabahın o serinliğinde gazeteci arkadaşlarla birlikte Adıyaman Merkeze 10 km. uzaklıkta ve şehrin kuzeyinde bulunan Palanlı köyüne doğru yola koyulduk.

Sabah namazı için, bizden başka kimsenin bulunmadığı (sadece İmam vardı) camide eda etmenin akabinde, biraz da Cami cemaatinin az olmasına üzülerek, temiz havada Çil kardeşimizin babasının evine doğru yürümek istedik. Hava aydınlanınca, her şeyin farkında olmak daha kolay olmuştu.

Güneydoğu Anadolu Torosları'nın devamı olan sıradağların eteklerinde kurulmuş bir köydü. Genellikle köy halkının hayvancılıkla uğraştığı bir yerde; doğal olarak hayvanla ilgili ve hayvanları ilgilendiren her ayrıntıyı görebilmek mümkündü. Camiden çıkıp, Çil kardeşimizin babası Celal Amcanın evine giderken, daracık köy sokaklarında, kâh yaz, kış yemyeşil olan, yöresel dilde, “sindan” pınar ormanı ve meşe ormanı denilen ağaçlarının arasından geçiyor, kâh topluca küçükbaş hayvanların tutulduğu ağıllar içerisinden ilerleyerek, yeşiller içerisindeki evine vardık. İnsanımıza has olan özellik gereği, bizleri kapıda karşılayan Celal Amcamız bizleri içeri buyur etti. Ancak Gazeteci arkadaşlar böyle bir ortamı bulmuşlarken, rahat dururlar mı hemen çevreyi kolaçan etmeye, evin önündeki tut ağacından tut yemeye başladılar. Bir taraftan da Köyün İmamı, henüz köyün kurayla seçilen köy muhtarı olan Ömer Çil kardeşimizle ve Celal amcamızla koyu sohbetler ederek; köyle, iklimle, nüfusla, çevre dağlarla, doğadaki mevcut vahşi hayvanlarla, havayla ilgili bilgiler edinmeye başladılar. Tabi gruptaki en renkli simamız olan, fotojenik Kemal Öner kardeşimizin her gördüğü yeri/yerde fotoğraflama ve fotoğraflanmanın akabinde, evlerine misafir edildik. Tanışma faslının ardından, girilen koyu sohbettin sonra, dışarıda kurulan mükellef sofrada mis gibi kokan havada yapılacak olan kahvaltımıza geçtik. Aslında dışarıda her çeşit kokuya şahit olmak mümkündü. Yeşillik kokusu, dağların o temiz havası, hayvanların çeşit çeşit kokuları arasında, tabi bir de sürekli burnumuzun dibinde “günaydın” dercesine habire öten çilli, ibikli horozun bağırtıları arasında, en güzel ikramlardan olan kahvaltımızı ediyorduk.

Palanlı köyü, Kuzeyinde Seri Periye dağı, Güneyinde Geçit dağı (zuxur), Batısında Koru dağı, Doğusunda Kartal Tepesi (refa teyr] bulunan Palanlı vadisinin içine kurulmuş olması, hayli heybetli bir görünüm arzı endam ediyordu. Gerçekten de hemen Doğusundaki o Kartal Tepesinin heybeti, Batısındaki Güneydoğu Anadolu Torosların devamı niteliğinde olan Sıradağların Güneydoğu Anadolu fay hattının bir kolu olmasından dolayı,  belki dış etkenlerin de etkisiyle deformasyona uğramış, bıçakla kesilmiş gibi olan görüntüsü çok farklı ve bakılası bir görüntüye sahipti.

Etrafındaki sarp ve çetin olan bir özelliğe sahip olan dağlar ve yükseltiler, kışın yağan karların geç erimesine sebep oluyormuş.

Köyde sabah davarını bırakan ve çobanlığa gidenlerin kadın olmasından dolayı, “acaba Karadeniz’in herhangi bir köyüne mi gedik!” diye düşünmeden edemiyorduk. Çünkü gençlerin olmamasından dolayı, işlerin tamamı kadınlara ve yaşlılara kalmış durumdadır.

Köyün dışındaki “kunçikan” bölümü ova olduğundan dolayı, mevcut arazilerde tarım ve bağcılık kısıtlı da olsa yapılması nedeniyle, köyde tarım yok denecek kadar az. Engebeli olan köy alanında, ancak birkaç metrelik küçük alanlarda, kaçak tütün yetiştiriciliği, ihtiyaca yetecek kadar sebze, meyve tarımı yapılmaktadır. Hayvansal ürünlerin her çeşidine sahip olan köylülerin elde ettikleri gelirleri de her geçen gün artan nüfusa yetmemektedir. Bu yüzden köyden sürekli şehre ya da şehir dışına göç olmaktadır. Yaşlılar dışında, gençlerin tamamının okuma-yazmayı %100 biliyor olması bizleri mutlu etti. Köyün çok kalabalık olmadığını ve ancak 5,6 kabileden ibaret olduğunun yanında, birkaç kabile de tamamen köyden ayrılmışlar.

Bazı cep telefon hatlarının çekim alanı olmadığı görünce üzülüyoruz. Sevinilmesi gereken en önemli ve güzel şey de köye ulaşımı sağlayan yolun asfalt olması. Eee! Adıyaman-Malatya karayolunun hemen kenarında olan bir yerleşim yeri için, bu kadarcık da olsun yani, değil mi ama!

Ancak üzüldüğümüz bir konu da, kura köy muhtarının, “ölüm virajları” diye tabir edilen yolda, yitirilen canlar için korku ve endişeyle karışık, canhıraş sitemleriydi. Gerçekten o yola bakıldığında, bariyerlerin yapılmamasına şahit olmak ve “gerçekten çok yazık ”demekten kendimizi alamıyoruz.

Üzüldüğümüz başka bir konu da, köy evlerinin duvarlarının çatlaklarla dolu olmasıydı. Sebebini sorduğumuzda; köyün Güneydoğu’sunda mevcut taş ocağında, dinamitlerin patlatılmasında neticesinde, evlerin bu patlamalardan etkilenmesi ve duvarlarda çatlakların oluşmasıydı. Bu patlamalar devam ettiği sürece, bazı olumsuzlukların olabileceklerinden korkmaları bizleri üzdü doğrusu. Köy evlerinde ve camideki oluşan çatlaklar, her şeyi özetliyor gibiydi.

Gün güzel, dostlar güzel, hava güzel, kahvaltı güzel, en özeli de misafirlayanlar da güzel olunca; huzurlu ve mutlu olmamak mümkün mü?

Bu gün de bir kardeşimizin babasının bulunduğu Palanlı köyünde geçirerek, çok misafirperverlik nişanesi olabilecek farklı bir gün geçirdik.

Teşekkürler Çil’o ve ailesi, teşekkürler.

Bakalım başka bir günümüz, nerede, nasıl geçecek, hayırlısı olsun!

Resim netten laıntıdır

Kerim BAYDAK

kbaydak61-artan@hotmail.com  

 
Toplam blog
: 1022
: 214
Kayıt tarihi
: 06.11.12
 
 

Kerim BAYDAK 01.01.1961  ADIYAMAN  doğumlu.. 2003 yılında Anadolu Üniversitesi  İşletme Fakultesi..