Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '14

     
    Kategori
    Aile
     

    Pamuk Dedemin Kanser olduğunu öğrendim

    Pamuk Dedemin Kanser olduğunu öğrendim
     

    2015 Yılının Bana Bir şeyler Getirmesinden Çok Sevdiklerimi Benden Almamasını Diliyorum


    Bu sefer de yine uça uça, koşa koşa gittim anne kucağına.

    Cumaları saat 22.00 gibi başlar benim yolculuğum. Eskiden hiç uyku tutmayan sığamadığım otobüs koltuklarında kıvrılıp uyumayıda öğrendim artık. Gözümü açtık merhaba güzel şehir. Kış kendini iyiden iyiye hissettirmiş. Eve gözlerim yarı açık zar zor attım kendimi. Hemen annemin yanına kıvrıldım. Sabah ben dedeni doktora götürüyorum diye bir mırıltı hatırlıyorum. Sonra uyandığımda yoktu. Annem hep kötü şeyleri söylemekten kaçınır bana. Felaket bir haber verecek olsa bile yumuşatmaya çalışır kendince. Kelimeler yumuşayınca, olayların canımı daha az çakacağını düşünüyor sanırım kendimce. Bunu ilk yıllar önce babamı kaybettiğimiz gün farketmiştim. Eve annemi yarı baygın getirdiklerinde zaten cevabını bildiğim bir soru sormuştum ona. Anne ne oldu, babam nerede? O gün, üzerindeki yeşil kazağı, gözlerinden akan yaşlardan bin beterini kalbine akıtır hali hiç gitmez gözümün önünden. 12 yaşında ki bir kız kaybetmek fiiline bir çok anlam yükleyebilir elbette. Yaşadığımız sahne bir kelimeyle o kadar çok örtüşüyor ki, öldü mü dedim sessizce. Kafa sallayabildi sadece. Sonra ki bir çok olumsuz haberi verirken de aynı titizlikle yaklaştı bana. Acısını belli etmemek için kendi parçaladı ve ben bunu her zaman hissetmemiş gibi yaptım.

    Nihayet ayılıp annemi arayabildim.

    -Anne neredesin?

    -Dedeni hastaneye getirdim.

    -Hayırdır?

    -Hani bacağı ağrıyordu ya?

    -Evet?

    -Emarında kötü birşeyler farketti doktor. O yine anladım kötü birşeylerin aslında çok çok kötü birşey olduğunu.

    -Anne kötü derken?, dedem kanser mi?

    -Evet dedi sessizce.

    Birşey diyemedim. Çok sukunutle karşıladım. Annesinin kızıyım ne de olsa. Sonra detayları konuşmak üzere telefonu kapattık. Anane ve dedenin haberi yok dedi fısıltıyla. Başımdan aşağı dökülen kaynar sular ve ben başbaşaydık. Dedem ya benim dedem. Hayatımda bana bir kere bile sesini yükseltmeyen, bütün nazlarımı çeken, şımarıklıklarıma tahammül eden, bebekliğimden beri beni hiç bırakmayan, hep gülen gözlerle gözümün içine bakan canım dedem. Çok badireler atlattık birlikte. Ana sınıfından beni almayı unutmuştu bir kere, onun terzi dükkanında barbilerime elbise dikerken makaslarla parmaklarımı doğramıştım, iğneyi parmaklarıma saplamıştım defalarca, annemden gizli harçlıklar vermişti hep bana, ananemin pis onlar diye almadığı leblebi tozlarını da hep ona aldırmıştım mesela. Kanser miydi şimdi? 

    4 ay önce başlamıştı bu bacak ağrısı. Annem daha önce kalp krizi geçirdiği için direk götürdü kardiyolojiye. Anjio sonrası 3 damarı tıkalı çıktı. Ne dediysek ikna edemedik ameliyata. Korkuyordu belli ki. İstemiyorsa, zorla olamayacağının bilinciyle kabullendik durumu. Bu arada terzi dükkanıda hala açık. Gidip geliyor, ufak tefek tamir işleri yapıyor, oyalanıyor. Sonra bacak ağrısı giderek artmaya başladı. Kalple de ilgisi olmadığını doktorlar söylemişti zaten. Kalbin derdi başkaydı onu da öğrenmiştik bu vesileyle ya çare yoktu. Dikkatli yaşaması için seferberlik ilan edildi hepsi bu. O kadar çok ortapedist gördü ki sonrasında. Teşhisler malum kemik erimesi, yaşlılık, kireçlenme hatta bel fıtığı bile diyen oldu. Ama ağrı artarak devam etti. Annemin doktor arayışlarıda aynı hızda. En son emar çektirmişlerdi ben buraya kadar olaylara hakimim. Meğersem emarda gözükmüş bizim kötü birşey. Kalça kemiğinin içinde metastas, annem anlamış orada durumu. Ağrı kliniği falan diyo dedem. Her telefonda konuştuğumuzda ama ben hala 4 ay öncesine kadar hala bisiklet binen dedeme hiç birşeyi konduramıyorum.

    Öğrendiğim güne geri dönelim. Annem hastane sonrası dedemle almaya geldi beni. Biyopsi yapmışlar belli ki. Dedem o kadar küçücük ki. Ön koltuk o kadar büyük geliyor bir anda gözüme. Zayıflamış, belliki halsiz, yorgun. Boğazım düğüm düğüm ama suratımda kocaman yalancı bir gülümseme. Hiç hastaneden gelmiyoruşlar gibi şaklabanlıklar bende. Attık bi gayret kendimizi ananeme, Sevgilim arıyor, arkadaşlarım arıyor. Telefonu açamıyorum. Birinin sesini duysam o zar zor zaptettiğim gözyaşları boşalacak yuvalardan. Beraber yemekler yedik, bende yine bir muhabbet, bir sohbet. Dedem yorgun tabi uzandı biraz. Ayakta yürüdükçe için acıyor. O kocaman dedem gitmiş yerine minnacık yorgun dedeciğim gelmiş. Zar zor atlattım o günü. Annemle eve gittik. Daha dikkatli bakma fırsatım olunca anneminde zayıflayıp yorgun olduğunu farkettim. Ama dilinden dökülenler yine o güçlü kadının kelimeleri, zar zor attım kendimi Hatice'nin yanına anlattım döktüm içimi, ağladım da anca kendime gelebildim. Annem için plan yaptım hemen. Malum bütün aileyi sırtlanan yorgun ve güçlü savaşçı rolu her zamanki gibi ona düşmüştü. Unutursam Fısılda'yı izlemek isyordu. Aradım hemen.

    -Anne yarın 11.30 da seans var izleyelim mi birlikte?

    -Yavrum dedenin sabah ki durumuna göre karar verelim. Benim gözyaşları hemen alıverdi kontrolü ele.

    -Peki dedim. Bundan sonra ki yaşantımız tabiki dedeme endeksliydi.

    Sabah uyandık annem hemen aradı ananemleri. Dedem biraz daha iyiydi. Gittik sinemaya. İzledik fimimizi, geçtik ananeme. Ben her zamanki gibi gülücükler, şakalar derken otobüs saatim geldi. Dönüş vakti. Hep zor gelir İstanbul'a geri dönmek. Ama bu seferki zor değil başka bir şey. İçim sızlaya sızlaya anneme el salladım. Otobüs ise sığınak oldu bu sefer bana. Biriktirdiğim tüm gözyaşları kurtuluverdi yuvasından. Kendim sıkı sıkı sarıldım beni karşılayan can yoldaşıma. Ağladım. Saçlarımı sevdi. Ben ağladım. Yarım saat sonra ayrılabildik terminalden. Eve geldiğimde, bomboştum herşey bomboş.

    6 gün oluyor öğreneli. Bugün biyopsi sonucu netleşecek. Sarmış kanser dedeciğimin dört bir yanını, ama hala bilemiyoruz asıl iblisin nereden başladığını. Annemi aramaya elim varmıyor. Korkuyorum sanırım duyacaklarımdan. Ama elbet yüzleşeceğim hayatın bize hazırladığı süprizle.

    Şimdi düşünüyorum. Ben ki ölümü erken tanıyan, kabullenen, ölümle olgunlaşan insan. Bu kadar mı korkuyorsun duyacaklarından, yaşayacaklarından. Hayır. Kendi bencilliğimden o kadar çok korkuyorum ki. Ne olursa olsun dedeciğim yıllarca yaşasın istiyorum. Bacağı ağrısa bile çok ağrısa bile nefes alsın, bizmle kalsın istiyorum. Çekebileceği acıları, yaşayacağımız süreci öngörsemde redediyorum. Ne olursa olsun yaşasın istiyorum. 

     

     
    Toplam blog
    : 1
    : 104
    Kayıt tarihi
    : 10.07.13
     
     

    Yine dünyaya gelsem, yine saçma sapan bir sınav sistemiyle okusam, yine iş bulmakta kariyer yapma..