Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Pamuk nedir, ne değildir?

Pamuk nedir, ne değildir?
 

www_cografyamiz_net_134


Hımmmmm. Ben anladım. Pamuk neden bu kadar tartışılıyor. Artık pamuk ekilmediğinden.

Anladığım başka bir şey daha oldu şu son gelişmelerden sonra. Beni pençesi altına alan şu garip hüznün neden kaynaklandığı.

Tartışmalar...

Ben daha dokuz on yaşlarında tanışmıştım pamukla. Belimize bağladığımız eski şeker çuvallarından yapılma hafiften sarımtırak kalın bez parçasından dikilen öncekleri belimize bağlar, doldurabildiğimiz kadar içini pamukla doldurur, sonra çizimizin başında duran sarı keten çuvallara taşıyarak eteğimizde biriken pamukları döker sonra da rahatlardık. Eteğimizde biriken pamuklar çoğaldıkça artan belimizin ağrısı bu boşalmayla birlikte biraz hafiflerdi. Güneşin bağrında geçirdiğimiz saatler bize yol su elektrik olarak geri dönerdi dönmesine de nerdeyse yaza doğru. Olsundu. Yine de pamuk olmasa ne toplar, nerden para kazanırdık değil mi?

En zoru da eylül yağmurları başlayınca çamurun çarpın içinde kaldığımız zamanlardı. Hani şimdilerde pek yağmayan, özlediğimiz o eylül yağmurları.

Tarlaya daha horozlar bile ötmeden giderdik. Pamuğun üstündeki çiğ kalkmadan ne kadar çok toplayabilirsek o kadar karlı çıkardık. Arada az biraz soluklanırdık. Çok yorulunca. Pamuk tarlasında tek tük bulunan ağaçların altında. Tırnaklarımızın etleri çok sızlardı geceleri. Bölük pörçük olurdu etleri. Manikürü hiç bilmezdik o zamanlar. Gerçi ben hala bilmemde…

Tarlada biz amelelerden başka bir de çavuş olurdu. Çavuşun görevlerinden biri basabildiği kadar bizim çuvallara doldurduğumuz pamukları basmaktı. "Yani sıkılaştırmak." Bir de susadığımız zaman, omzunda su bidonu, elinde tasla dolaşıp susuzluğumuzu giderirdi. Diğer en en önemli görevi ise biz amelelerle, ağanın arasındaki organizeyi sağlamak ve sabahları hepimizi tek tek evlerinden alıp traktörlere doldurarak tarlaya ulaştırmaktı.

Karnımızı evden götürdüğümüz, "kuru katı ne olursa" onları yiyerek doyururduk. Horozlar ötmeden başlayan çalışmamız, akşam karanlığı eve dönünceye kadar sürerdi. Akşam eve gelen anamız, “o zaman çeşmelerde akan su bile yoktu” sanırım yirmi-yirmi beş kilo ağırlığında olan ve ağzını bıçakla açtığı yağ tenekelerinin içinde, "pamuk tarlasının etrafından topladığımız çalı çırpıyla" suyu ısıtır, "kuyudan çektiğimiz suyu" onunla önce bizi yıkar, sonrada tokucakla çamaşırlarımızı yıkardı. Her gün yıkanamazdık tabii. Bunu hem yorgunluktan, hem de tüm bu işlerin çok zahmetli olduğundan yapamazdık. Bugüne kadar benim en çok bildiğim, anladığım pamuk türü bu oldu işte. Dolayısı ile son günlerde kıyasıya bir pamuk bombardımanı altında kalınca, o günleri hatırladım, duygusallaştım birden bire.

Bir anımı anlatacağım. Bir gün pamuk tarlasına giderken, önde sürücü, sol yanında çavuşun oturduğu traktör, arkada içinde bizim olduğumuz traktörün kuyruğu, yani bizim deyimimizle naylon, “bilinen adıyla kasa” şimdi beş yıldızlı oteller dikilen Sorgun çamlığı tarafına doğru yol alıyordu.

Ne oldu, nasıl olduysa oldu, birden bire bizim içinde olduğumuz naylon traktörden koptu, ayrıldı ve biz kalakaldık orada öylece. Şoför ve çavuşun dünyadan haberi yok. Son sürat gidiyorlar. Ne kadar bağırdık, çağırdık, ünlediysek de şoföre ve çavuşa duyuramadık sesimizi. Allahtan naylon devrilmedi. Yani kasa. İnip yürüsek mi derken tarlaya gidip de arkasında kasayı ve bizi göremeyen şoförle, çavuş korkuya kapılmış olacaklar ki, koşa koşa fırtına gibi geldiler. Taraktörle tabii:)) Korkuları kasanın devrilip bizlerin ölmesi veya yaralanmasıydı. Baktılar ki sağ salim duruyoruz kasanın üstünde öylece ve kendilerine bakıyoruz melül melül , derin bir oh çektiler ve bizleri alarak tarlaya döndüler. Çünkü biz olmadan onlar bir hiçti. "Pamuk olmasa, çiftçi ekmese, bizim pamuk toplayamayacağımız gibi..."

Neyse...

Ben ne anlattım şimdi yahu. Ne yapmak, ne mesaj vermek istedim. Son gelişmelerle ne ilgisi var bunun. Kendi anlattıklarımdan bir şey anladıysam eğer Arap olayım. Benim algılarım yorgunluktan hasar gördü galiba.

Ya siz? Siz bir şey anladınız mı?

Bişey anladıysanız, bana da anlatın da ben de anlayayım. Ve kendimi yeniden keşfedeyim. Ne dersiniz?

Her şeye rağmen yine de tartışmak güzeldir. Bizi ileriye taşıyan en önemli tetikleyicilerdir. Fakat kırmadan, dökmeden. Anti pantez belirtmiş olayım.

Sevgi ve saygılarımla...

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..