Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '14

 
Kategori
Yolculuk
 

Panayırın Kırkpınarı Pehlivanköy Panayırı

Panayırın Kırkpınarı Pehlivanköy Panayırı
 

Ergene'nin Meriç'e kavuşmak için sabırsızca akıp gittiği ve akıp giderken Trakya ovalarına bereket saldığı toprakların üzerindeki kasabalardan biri de Pehlivanköy'dür. Babaeski, Hayrabolu ve Uzunköprü üçgeninin tam ortasında ve Ergene'nin hemen de kıyısındaki bu küçük kasaba Kırklareli'nin bir ilçesidir. Eskiden Babaeski'nin bir nahiyesi olan Pehlivanköy daha sonra ilçe olmuş ve bu statüsü halen devam etmektedir. Pehlivanköy'ün kültürel, ekonomik ve sosyal yaşamının en önemli öğesi olan meşhur panayırı ise 100 yılı aşkın bir süredir yaşatılmaktadır.

Eski adı Pavli olan kasabanın panayırı Osmanlı zamanından (1910) beri her yıl kurulmaktadır. Her sene eylül ayının son haftasonu kurulan panayır zamanı normalde iki bin kişi olan kasabanın nüfusu 15-20 misli artar ve insan "sanki bütün Trakya buraya gelmiş" hissine kaptırır kendini. Trakya'nın bütün köy ve kasabalarından, Babeski'den, Hayrabolu'dan, Uzunköprü'den, Kırklareli'nden, Tekirdağ'dan, Edirne'den velhasılı kelam tüm Trakya'dan insanlar bu küçük kasabaya akın ederler.

Eskiden Çorlu, Çatalca vb. birçok panayırın yapıldığı Trakya'da zamanla bu eski ticari gelenek yapılmaz olmuş ve terkedilmiş yada festival ve fuara dönüştürülmüştür. İşte 100 yılı aşkın bir süredir kurulan Pavli Panayırı burada önemli bir görevi de ifa etmektedir. Panayır kültürünün yaşadığı ve yaşandığı tek yer olan bu kasaba, panayır nedeniyle kendisi için tanıtım olanağı da sağlar.

Panayır Günü; İstanbul'dan Pehlivanköy'e gitmek için E-5 dediğimiz karayolundan Lüleburgaz ve Babaeski ilçelerini geçtikten sonra Pehlivanköy sapağından sola sapıyoruz. Birkaç köyü geçtikten ve yaklaşık 20-25 dakikalık yolculuktan sonra kasabayı görüyoruz. Pehlivanköy'e yaklaşırken olağandışı hareketliliği sezebiliyorsunuz. Kasaba merkezinde oturacak biryer bile bulmak zor. Sokaklar ve caddeler seyyar satıcıların tezgahları ile donatılmış  vaziyette. Seyyar tezgahların arasından sıyrılıp tren istasyonu ile Ergene Nehri arasındaki geniş düzlüğe kurulmuş yüzlerce tezgahın olduğu panayır alanına doğru ilerliyoruz. Her tarafta insanlar ve arabalar var. Özellikle traktör ve at arabalarının çokluğu dikkat çekici. Panayır alanının içi tam cümbüş. Müthiş bir kalabalıkla beraber kargaşa hakim olmuş panayıra. Satıcıların sesleri, ziyaretçilerin seslerine karışmış, uzaklardan gelen davul zurna sesleri ve sık sık yapılan kayıp anonsları ile gürültü had safhaya ulaşmış vaziyette. Ama şikayetçi değiliz. Tezgahlara baka baka ilerlemeye çalışıyoruz. Neler yok ki? akla gelecek herşey var; yiyecek, içecek, giyim, kuşam, kitap, kalem, tarım aletleri, traktörler, kamyonlar, bıçaklar, çakılar...aman allahım!!! Büyükşehirlerdeki AVM 'lerde olmayan bir sürü şey! Özellikle kavun, karpuz, kabak ve soğan bolluğu göze çarpıyor. At arabaları ve traktörler üzerinde satılıyorlar. Almaya karar verseniz bile nerden alacağınıza karar veremiyorsunuz. Herkes tezgahına buyur ediyor. Tarlalardan binbir emekle getirilen bu ürünler bu üç günlük panayırda mümkün olduğunca paraya çevrilmeye çalışılıyor. Yoksa çürüyecekler... 

 aletleri, takılar vs  aletleri, takılar vs  aletleri, takılar vs  aleal YoksPanayır alanının en eğlenceli yerleri şüphesiz ki seyyar meyhanelerin ve Roman kızların halka ve penaltı attırdığı lunapark kısmı. Meyhaneler yanyana dizilmiş çadırların içinde ve illa ki hepsinin önünde kuzu yada oğlak çevirme yapılıyor. Pişmiş kuzu eti kilo hesabı sıcak sıcak servis ediliyor. Burada kuzu yada oğlak çevirme yemek adeta bir prestij göstergesi gibi..Kelleler tezgahın önüne dizilmiş ana gövde ise demir barın üstünde dönüp duruyor. İyice pişmiş etten yağlar damlıyor ve et kokusunu her tarafa salıyor. Bu işin inceliği de bu olsa gerek. Ağır et ve alkol kokuları arasında meyhanelerin önünden geçerken Roman davul-zurna ve darbuka-klarnet ekipleri yoğun mesai halindeler!!!. Oynayanlar, bağıranlar harıla gürüle. Eğlence tam gaz. Daha gün ortası olmamış ama şişeler boşalmış halen de boşalmaya devam ediyor.   Akşamı düşünmeyin bile...Adamlar eğlenmeye gelmişler, belli. Meyhaneler geride kalıyor ve lunaparkın da olduğu oyun bölgesine varıyoruz. Birbirinden değişik aletlere binen çocuklar da eğleniyorlar, belli. Roman kızlardan biri kaleye geçmiş penaltı attırıyorlar. İki penaltıyı gole çeviren sigarayı kapıyor. Ama atabilene aşk olsun; kız sanki kaleci Rüştü. Nasıl atsan nerden atsan at tutuyor! Parayı teslim edip arkaya bile bakmadan uzaklaşıyoruz. Hemen bir başka Roman kızı elinde halkalarla kolumuza yapışıyor. Halka attırmak için davet ediyor. Bir tane değil ki bir sürü var hangisine bakacağımızı şaşırıyoruz. Üç metre ötede yer tezgahına sigara paketleri gelişigüzel dizilmiş halkayı atıp çember içine alabilirsen sigara senin. Ama bu da öyle kolay görünmüyor. Bir 5 lira da bu kıza kaptırıyoruz...Daha durun yeni başladık. Bul karoyu al parayı, tombalacı, oyuncak at yarışı ganyan bahisi ve daha neler neler? Paraları bu kısımda bitirirsek hem aç kalacağız hem de kavun karpuz alamıyacağız. Buradan acil uzaklaşmak zorunda kalıyoruz. Bu insanlar ekip halinde çalışıp yurdun birçok yöresindeki bu tip panayır, festival, fuar vb etkinliklere katılıp para kazanmaya çalışıyorlar. Para kaybetmek bir yana bu insanların en rahatsız edici tarafları atış yapmak için yoğun ısrarları oluyor. Neyse, az ilerde yaşlı bir Roman teyze bit pazarını andıran bir tezgah açmış ve eski elbiseler satmaya çalışıyor. Bunları alıpta giyen var mıdır acaba diyorum? Eh, satıcı varsa alıcı da vardır heralde!!!  Büyük kamyon ve traktörlerin satıldığı geniş bir alana geçiyoruz. Gıcır gıcır aletlerin bazılarının üzerinde satılmıştır tabelasını görüyoruz. Panayıra özel fiyatlarla satılıyorlarmış! Bizim bunları alacak paramız olmadığına göre yolumuza devam ediyoruz. İşimize bakalım. Karnımız acıkmaya başlıyor. Sıra sıra dizili köftecilerden birine giriyoruz. Çerkezmüsellim Köftecisiymiş burası ve illa ki meşhur! Birçok kasabanın köftecileri burada ve hepsi de meşhur :) E hepsi meşhur olduğuna göre herhangi birine girip köfteyi söyleyebilmek daha kolay oluyor. Ama biz yine de en kalabalık olanını tercih ettik ki bu insanların bir bildiği vardır düşüncesiyle. Meşhur köftelerle yüklenip ayrılıyoruz köfteciden. Dışarda kargaşa, cümbüş devam ediyor.Bir tezgahın başındaki kalabalık dikkatimizi çekiyor. İki adam avaz avaz 1 lira diye bağırıyor. Bayan giysileri satıyorlar. Hem de hiç giyilmemiş. Tezgahın üzerine paçal yapmışlar kadınlar seçmekte zorlanıyorlar. Bir ona bir buna bakıp denemeye çalışıyorlar. Satıcılar "al götür 1 lira abla ne bakıyosun" diye söylenip duruyorlar. Bir yaşıma daha girdim!

Soluklanmak için gezmeye ara verip çarşı içindeki ağaçlı çay bahçesinde oturacak bir yer buluyoruz. Sandalyeler şu kaba plastik olanlardan. Nefret ediyor insan bunlara. Nerde o eski ahşap kahve sandalyeleri? Oturmaktan başka seçenek yok ve oturup çay söylüyoruz. Çayları gelirken etraftaki insanları süzüyorum. Özellikle bir grup boyunlarında dijital fotoğraf makineleri ile gelmişler. Sanıyorum Tekirdağ yada Çorlu taraflarından olsa gerek. Bu panayırda bol fotoğraf malzemesi olduğu kesin. Özellikle Romanlar, küçük kızları, çalgıcıları ve oyuncu kızlarıyla fotoğrafçıların ilgisini çekiyorlar. Bunun dışında tarihi tren istasyonunun önünden Uzunköprü tarafına doğru dümdüz uzayıp giden tren rayları da kadraja girmeye değer bir an bırakıyor gözlerde. Amatör fotoğrafçılar bu panayırdan elleri boş dönmeyecekler belli ki. Çaylar bitip tekrar bir dolaşalım şurayı diyoruz. Aynı manzaralar, aynı mizansenler, bir tiyatro sahnesi gibi tekrarlanıp duruyor. Sadece artık tezgahlar ve cepler biraz daha boş ve meyhanedekiler biraz daha serhoş :)

Artık günsonu yaklaşırken kavun, karpuz ve kabak alıp arabayı dolduruyoruz. Bir traktörden soğan alıyoruz. Amca Hayrabolu'nun bir köyünden geliyormuş. 3 gün süren panayır süresince 3-4 köy uzaklıktaki köyüne gidip geliyormuş. Soğanlar kendi tarlasının mahsulü. Gereğinden fazla sebze ve meyve alıp yavaş yavaş panayır alanını terkediyoruz. Zaten uzak köy ve kasabalardan gelen Romanlar ve Pehlivanköy'ün sakinleri dışında herkes toparlanmaya başlıyor ve dönüş yoluna koyulmaya hazırlanıyorlar.

Metropol insanlarının hayatında yeri olmayan, kırsal kesim için de artık yavaş yavaş yitip gitmeye başlayan panayır olgusunu yaşamak güzel deneyim oluyor. Şehirlerdeki semt pazarları ile kıyaslayabilirsiniz belki ama hayır çok farklı bir şey panayır. Çok daha büyük ve çok çeşitli, daha uzun süreli ve sosyal ilişkiler daha kuvvetli.

Panayır alanındaki insanları, toz, duman ve gürültüyü, Pehlivanköy sakinlerini, kasabayı ve tren istasyonunu geride bırakıp bir daha ki panayıra yine inşallah deyip İstanbul'a dönüş için yola vuruyoruz kendimizi...

 

 
Toplam blog
: 34
: 10895
Kayıt tarihi
: 14.05.14
 
 

Kamu yönetimi ve sosyoloji öğrenimi... Tarih bölümüyle devam eden öğrencilik... Siyasetbilim, top..