Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '14

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Pandora'nın kutusu ve öfke

Pandora'nın kutusu ve öfke
 

Öfke


“İnsanlar, bize zarar verdikleri için değil; yaptıkları haksızlıklarla ruhumuzun ışığını söndürüp içimizdeki saldırganlığın ortaya çıkmasına sebep oldukları için tehlikeliler” - Spinoza

“Öfkenin ateşi önce sahibini yakar; sonra, kıvılcımı düşmana ya varır, ya varmaz”- Şirazi

“Korku, karanlık tarafa giden yoldur. Korku öfkeye; öfke nefrete; nefret ise acıya yol açar”- Star Wars

“Arkadaşına öfkeni söyle, geçsin; düşmanına öfkeni söyle artsın” – William Blake

“Hiddet ekilen yerde pişmanlık yetişir” - Manzoni

 

Pandora’nın kutusu” deyişi çoğumuzun günlük yaşamda kullandığı ve içeride tutulan bir şeyin dışarıya çıkmasıyla olayların daha kötü olmasını anlatmak için kullanılır. Hele konu bir de öfke ise, o zaman bu allegori daha da anlamlı oluyor. Ancak daha ilerlemeden önce Pandora’nın Kutusu ve hikayesi nedir onu hatırlayalım.

Yunan Baş Tanrı Zeus, Tanrılar’ın ateşini çalıp insanlığa veren Prometheus’u cezalandırmak ister ve Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a balçıktan yapılmış tanrısal güzellik ve zekaya sahip Pandora'yı eş olarak gönderir. Zeus kadını yaratma işini Hephaistos’a vermiştir. Toprağa su ekleyerek onu meydana getiren demirci tanrı Hephasitos’a, Bilgelik Tanrısı Athena yardım etmiş ve kadına el işleri ve becerileri vermiş. Güzellik Tanrısı Aphrodite ise kadına güzelliği vermiş, arzu, tutku, heyecan, zerafet ve şehvet ile onu donatmış. Haberci Tanrı Hermes ise kadına şeytani duyguları vermiş. Pandora adını koyan da yine Hermes’tir. Zeus Pandora’ya can verdikten sonra ona bir kapalı kutu verir ve onu Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a gönderir. Aslında kutu denilen şey bir çömlek kavanozudur. Prometheus kehanet becerisiyle olayı önceden görüp kardeşinin kutuyu almamasına dair onu her kadar uyarsa da, Epimetheus Pandora’yı görünce ona tutulur ve onunla evlenir. Pandora’nın elindeki kutu hiçbir zaman açılmamalıdır.  Ancak Pandora Zeus’un kendisine veridiği kutuda ne olduğunu merak etmektedir ve bir gün kutuyu açar. Pandora, kutu ile yorumlanan çömlek kavanozu açar ve içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar. O zamana dek kötülük, ahlaksızlık, hastalık, dert, tasa, üzüntü bilmeyen insanlar kutunun açılmasıyla kötülüklerle tanışır. Pandora son anda kutuyu kapatır ve kutunun içinde sadece umut kalır. Bu umut ki, kutunun en dibindedir ve insanların kurtarıcısıdr.

Evet...bu hikayeden alınacak çok ders vardır. Ancak ben konuyu öfke ile birleştirmek istiyorum. Öfke insanın sahip olduğu insani duygulardan birisidir. Duygularımızı içinde yaşadığımız dualist düzene göre iyi-kötü, güzel-çirkin, olumlu-olumsuz gibi zıt kutuplara ayırırsak, öfkenin yeri negatif tarafta olacaktır, zira öfke yıkıcıdır, zarar verir, incitir, kırar, hasar bırakır.

Öfke kızgınlıktan daha ileri seviyededir ancak nefret ve hınçtan da daha düşük yoğunluktadır. Bir insan kızgın olabilir ama bunu dışarıya yansıtmayabilir. Ya da yansıtsa da kırıcı olmayabilir. Ancak öfke öyle bir şeydir ki, artık kişinin kontrolü kaybolmaya başlar ve kişi öfkesini dışarı kusar. İçte olan kızgınlık, kişideki incinmişlik ve yaralı ego ile birlikte kendisini dışarıya vurmek ister. Dalga dalga ilerleyen öfke bir anda sahile vuran Tsunami dalgası şiddetiyle patlar ve ortalığı yıkar geçer. Nefret ve hınç ise daha da kötüdür. Öfkeli insan ülkemizde çoktur ve hatta insanlar onları olduğu gibi kabul ederler. Ya da kabul etmeyi seçerek uzak dururlar. Ya da kabul ederek teslim olurlar. “O öyle bir anda öfkelenir, her şeye sinirlenir, sonra pamuk gibi olur, yumuşar. İçinde kötülük yoktur” derler kişinin çevreye bir anlık kustuğu öfkesi ile verdiği zarara bile bakmadan. Onun iradesiz ve şuursuz öfke patlamalarıyla rahatlamalarını bir türlü haklı çıkarırlar, verdiği zararları görmezler, göremezler. Ya da kişinin öfke patlamalarına ek olarak değişime açık olmaması ve sık öfke patlamaları ile ortalıkta korku yayması sebebiyle kimse ona bulaşmak da istemeyebilir...ve bu kişi artık bir velinimet olan geri bildirim ve özgür düşüncelerden gelen yorumları duyma fırsatını kaybettiğinden yavaş yavaş bir zorba olmaya doğru kayar. Kendine ayna tutulması fırsatını kaçırır. Muhtemelen bunu çoğu istemez de; zira hazır değildir yüzleşmeye.

Kontrolsüz gücün güç olmadığı gibi, başıboş öfke de çevresini yaktığından fazla özke de kişinin kendisini yakar. Düzenli veya artan öfke dalgaları, kişinin bunu alışkanlık haline dönüştürmesiyle sonuçlanır. Hele bir de ona ayna tutan yoksa ya da ona ayna tutan elleri öfkesiyle kırdıysa, vay o kişinin haline!!! Bayır aşağı yuvarlanarak ilerleyen çığ misali önüne geleni yakar. Dengeleyici unsur yoktur çünkü karşısında. Zaten dengeleyici bir içsel gücü, bir amacı, bir misyonu, bir nefs hakimiyeti yoktur da o yüzden dışşal bir gücün dengelemesine muhtaç kalmıştır. Böylece öfkesiyle ayna tutacak olan güzel insanları da dikenli gül gibi uzak tutar kendinden. Kendini çekiç, herkesi çivi zanneder. Ve alışkanlık haline gelen şey bir akar ki Mahatma Gandhi’nin o meşhur sözüyle altını çizdiği gibi öfkesi önce alışkanlığı sonra karakteri ve sonra da kaderi olmuştur. Ve bu noktada artık devamlılık arzeden öfke kendisi dışında her şeye duyulan nefret ve hınca dönüşür.

Bu tür insanları görünce yaydıkları negatif enerjiyi hemen anlarsınız. Onların, bir anlık veya devamlı olsun, öfkeleri bulaşıcıdır. Sıcağın soğuga doğru ilerlemesi, suyun yukarıdan aşağıya akması bir fizik yasasıdır ve öfke de kendinden etkilenen daha zayıf iradelere doğru yönelir, onları etkisi altına alır. Ortama bir virüs gibi bulaşır. Kişi bir kere oto kontrolünü yitirip, içindeki öfkesini bilnçsizce ortaya çıkardı mı, artık geri dönüşü yoktur. Pandora’nın içinden önü alınamazcasına çıkıp insanlığa bulaşan kötülük gibi ilerler.

Kişi artık kendini durdurmak istese de başaramaz. Çok az insan çıkan öfkesini fark edip onu kutuya geri sokabilir ve sonra da özür dileyebilir. İnsanız, kul olarak elbet hata yapacağız ve böyle bir insan hemen fark edip, özür dileyebilir ve tevbe edebilir. Ancak bu meleke az sayıda insan evladına mahsustur. Öfklesini kussa bile hemen kırdığını anlayıp özür dileyip, gönül alan bir insan bile makbuldür. Yeter ki öğrensin ve hatasnı tekrar etmesin. Ancak bu da çok zordur. Uyuyan insanlar bir robot gibi içinde bulundukları ortamdan gelen etkilere şuursuzca tepki verirler. Seçim haklarının bile farkında olmadan gelene gidene tepki verirler. Yaşamlarının sorumluluğunu alamazlar.

Böyle bir öfke ortama bulaştı mı hayatın içinde olumsuzluklara odaklanan sürü insanı kitlesini etkiler. Bir bakmışsınız birkaç dakika sonra bir diğeri öfesini bir diğerine kusmuş. Ve bu etki domino taşları gibi yayılır gider. Bunu bir kere deneyin, göreceksiniz. Hele ortamda bir bastırılmış duygu varsa işte o zaman çıkan öfke daha da büyük olur. Böyle bir ortam sadece bir kişinin fitili ateşlemesini bekler ve o fitil ateşlendiğinde balarsınız herkese öfke bulaşmıştır. Bu silahı binlerce yıldır strateji ustaları halkları bölmek ve parçalamak için kullanırlar.

Tüm duygular insanidir ve insanı insan yapan şeylerdir. Duygularımız olmasa yaşamın tadı tuzu olmaz. Tekamül için duygular önemlidir zira insanı vezir de ederler, rezil de. Amaç duyguları reddetmek veya bastırmak değil, onları fark etmek, özgürce ve doğru ekilde ifade etmek, aşırılıklardan uzak durarak ölçülü br şekilde yaşamak, olumsuz duyguları önce kontrol etmek ve sonra dönüştürmektir. Duygularının kölesi olan bir insan rezil olabilirken, bir diğeri ise onları ünlü Hint destanı Bhagavad Gita’da bahsedilen bireyi şahlandırarak erdemli bir yaşamın peşinde hayat çoşkusu ve tutkusuyla koşturacak atlara dönüştürür ise o zaman insanlığa hizmet eden ve ışık tutan bir bilge olur.

Bu yüzden öfkemizin farkında olalım. Etkilerinin farkında olalım. Öfkenin bulaşı olduğunu bilelim ve anlayalım. Uykuda ve şuursuzca yaşayan milyonlarca insanın içsel denge ve mutluluğu yakalayamamış olmalarından ötürü tetiklenmeye hazır bir barut fıçısı olarak yaşadığını bilelim ve Pandora’nın kutusunu bu yüzden kapalı tutalım.

Dilerim herkesin Pandora kutusu sağlık, mutluluk, huzur, sevgi, barış, iyilik ve güzellik dolu olsun ve işte böyle bir ortamda tüm kutular olabildiğince açılsın ve ışık her yöne yayılsın.

Sevgiler,

Kenan Kolday

 

 

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..