Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '09

 
Kategori
Tiyatro
 

Pantomim sanatçısı Ulvi Arı ile söyleşi

Pantomim sanatçısı Ulvi Arı ile söyleşi
 

Ulvi Arı'nın mim tipi ulvik


"SUSUYORUM... DUYUYOR MUSUN?"

"Evrensel bir nimet olan sessizlikten zevk alabilenler dünyanın en mutlu kişileridir"

Charlie Chaplin

20 Mayıs 2009 Yazsanat’ta Pantomim sanatçısı Ulvi Arı hem pantomim sanatı üzerine söyleşi yaptı hem de mim gösterisi sundu. İlk kez bir pantomimcinin dizinin dibinde, iki metrekarelik alanda sadece beden dilini kullanarak anlatının içine çektiği gösteriyi yoğun heyecanla izledim. Stanislawski’nin “İki elin binlerce fonksiyonu vardır” sözü zihnimde uçuştu. Söyleşiden notlar aldım. Mim sanatına ve sanatçıya dair sorular sordum. İçtenlikle yanıtladı. Paylaşıyorum.

Ulvi Arı : Hepiniz hoşgeldiniz. Bu gün gösterimiz sohbet ağırlıklı gidecek. Pantomimciler kelaynaklardır. Tek kitabım var. Üç, dört tane olunca insan yazar oluyor. Ben pantomimci olmak istedim. Özdemir Nutku dünyada dördüncü, Türkiye’de birinci kitap dedi. Şimdiye kadar Türkiye’de Pantomimle ilgili münferit çalışmalar yapılmış fakat kitap çalışması yapılmamış.

1961 yılında Türkiye’nin gereksiz illerinden birinde doğmuşum. Ankara’lıyım. İstanbul’a nazaran Ankara daha bir il. Genellikle politik bilinci olmayan insanlardır, Orta Anadolu’da yaşayan topluluklar. Değer yargılarının din ile örtüştüğü nokta Orta Anadolu insanının duvarlarını oluşturur. Annem ve babam da bu topluluğun bir parçası olarak Ankara Çinçin’e yerleşmişler. Çinçin’de büyümüş olmaktan gurur duyarım.

İçimde hep meslek tutkusu vardı. İlkokul öğretmenim İşçi Kültür Derneği’ne götürdü. 1977’de İşçi Kültür Derneği’nde amatörce tiyatroya başladım. Ankara’da bir çok özel tiyatroda çalıştım. Yılmaz Onay, Tamer Levent, Ömer Polat, Cüneyt Çalışkur, Teoman Gülen ve Erkan Yücel ustam oldu. 1984 yılında Erdinç Dinçer’in açtığı sınavı kazandım ve mime başladım. Sonra Devlet tiyatrosunda mim çalışmalarına son verildi. Ankara Gösteri Sahnesi’ni kurduk ve gösterilere başladık. Gösterilerle ilgili anketler yapıyorduk zaman zaman. “Oyunu nasıl buldunuz” dedik bir keresinde. “İyiydi ama para verilmezdi” cevabını aldık.

Türkiye’de pantomim M.Ö. 500. ve 300. Yüzyıllar arasında Karadeniz’de yapılıyordur. Ülkesi Fariz (Mısır) de önemli bir üne sahip olan pantomim sanatçısı Krispos Mısır’dan kalkıp pantomim için Karadeniz Ereğlisi’ne yılda üç kez geldiği belgelerde mevcuttur. Pantomimin çıkış yeri Mezopotamya’dır.

Pantomim sanatıyla ilgili araştırma yaparken Milli kütüphane’ye gittik. Müracattaki hanıma mim konusunda araştırma yapmak istediğimiz belirttik. Bizi mimarlıkla ilgili bölüme yönlendirdi… Araştırmamızı yaparken Marcel ve öğrencisi Teo karşımıza çıktı.

Biraz da “bip” ten söz edelim. “bip” Marcel Marceau’nun yarattığı bir tip. Pantomimcilerin yarattığı tipler vardır. 60’lı yıllarda Anadolu’yu gezer pantomimci sanatçılarımız. O dönemde iki ayrı pantomim ekolünün bizdeki izdüşümü olan iki ayrı ekip vardır. Marcel Marceau’ciler ve Tomaşewski’ciler. Anadolu’da zaten köy seyirlik olarak oynanan oyunlar var. Mimin Anadolu’daki adı samıt, lal, tat. Biz bu oyunların dönemine yetişemedik. Erdinç Dinçer, Taner Barlas, Ergin Kolbek, Caner Karavit, ve sayamayacağımız onlarca kişi eski ustaları pantomim sanatının. Yavaş yavaş insanlar kendi “mim” kavramını oluşturuyor. “ulvik” benim tiplemem. Ulvik bir Fransız mimi yapamazdı. Ulvik ne batılı ne de doğulu, darbelerin çocuğu. 1961’de Aksaray’da darbeyle gözünü açmış, 12 Mart Askeri Darbesi’yle 10 yaşında tanışmış, 12 Eylül 1980’de “Netekim Paşa” darbe yaptığında Ulvik’in yaşı 20. Gelen vurmuş, giden vurmuş. Hep güdük kalmış.

Pantomimin organizmanın nesneye etkisi, nesnenin de organizmaya tepkisinden oluştuğunu düşünüyorum. Ben bunu matematik gibi formüle ettim. Gör, hisset, uygula. Mim sanatı bu formülden ibarettir.

Pantomim Fransızca bir sözcük. Panto: Fransızca beden demek, mim : yüz. Doğrusu pantomim, halk arasında pandomim olarak biliniyor.

Pantomimde makyaj diye bir kavram var. İlle de makyajla yapılacak diye de bir şart yok. 80’li yıllarda palyaço ve pantomim boyaları yoktu. Kendi boyamızı kendimiz imal eder, beyaz pudra kullanırdık. Teknoloji gelişti, hazır pantomim boyaları geldi, makyaj pratikleşti. Artık simit yemiyoruz, çorba içiyoruz. Genelde pantomimciler hep beyaz boya kullanır. Semiyoloji diye bir kavram var. Simge yani, gösterge bilim. Her toplumun farklı simgesel değerleri var. Beyaz temizliği, güzelliği, derinliği ve cinsiyetsizliği verir. Ajitprop tiyatrosundan geliyorum. Daha politik mesajları olan çalışmalar yapıyorum.

Bilimsel tiyatroyla uğraşanlar, tiyatronun ve sanatın estetik plastiğine ağırlık vererek yaptıkları sanatın ekolünün içeriğini yakalayarak halk için yaparlar.

Zeliha Demirel : Pantomimin oyuncuya katkısı nedir? Oyuncuyla, pantomimcinin bedenini kullanımındaki belirgin farklar nelerdir? Bir pantomim sanatçısı konuşursa sözle beden uyumu aynı anda olur mu?

Ulvi Arı : Meyerholt diyor ki; sahnedeki tiyatro oyuncusunun repliklerini attığınız zaman geriye pantomim kalır. Yani bu demek oluyor ki pantomimle tiyatro ayrılmaz bir bütündür. Her tiyatrocunun pantomim bilmesinde büyük fayda vardır. Sahne estetiği ve replik uyumunu verebilmesi açısından.

Zeliha Demirel : Beslendiğiniz kaynaklar nelerdir? Kendinizi Türkiye’de ve dünyada sanatınızın neresinde görüyorsunuz?

Ulvi Arı : Bir sanatçı yaşadığı coğrafyadan etkilenir ve o kadar düşünür. Türkiye coğrafyasında yaşayan bir sanatçı olarak bir Avrupalı gibi düşünemem. Çünkü her milletin ekonomik, coğrafi, sosyal ve psikolojik durumları farklıdır. Ve üretimlerini de bunlar belirler. Ben Asya’lı bir sanatçı olarak kendi üretim tarzımızı özümseyerek yaratıyorum. Bertolt Brecht in bir sözü var “ kan revan kokan bir ülkede çiçekten bahsedilemez”. Acaba ben bir Anadolu sanatçısı olarak çiçekten bahsedebilir miyim? Kendimi Türkiye’de iyi bir yere koyuyorum. Avrupa ve ABD’de artık mim sanatı yok olmaya yüz tutmuş, mimin yerine daha çok teknoloji ve efekt ağırlıklı sahne mim şovları ön plana çıkmıştır. Övünmek gibi olmasın ama, ışık Doğu’dan yükselir, yaşam Doğu’da vardır.

Zeliha Demirel : Octavia Paz Yalnızlıklar Dolambacı adlı kitabında “Kişiyi bir kimse olmaktan çıkarıp hiç kimse yaparız. Bu hiçlik giderek bir bireysellik ve somutluk kazanır, tanınan bir yüz, bir beden aniden hiç kimse oluverir” der ya; bu sanatı icra ederken alt ve üst kimliklerimizden sıyrılıyor olmamız bence uygar insanın, evrensel insanlık durumunu yakaladığı an, diye düşünüyorum. Ben yine de sormak istiyorum Kadınlar mim sanatında yeterince var mı?

Ulvi Arı : Anadolu’da medeniyet gelişimi bir çok dünya ülkesinden ileridir. Kadınlarımız da bu gelişimde her zaman başroldedirler. Politikada, sanatta, bilim insanlığında, ön saflarda yer almışlardır. Ve daha sonra dini inançlarımızın yanlış öğretilmesi ve algılanmasından dolayı ve bundan etkilenen hükümet erki kadın ve erkek ayrımını insan olarak yapmadığı için kadını “kadının adı yoktur” konumuna getirmiştir. Şöyle bir şey söyleyebilirim; kadının adı yoktur da bizim gibi ülkelerde erkeğin adı var mıdır? Pantomim sanatına gelince dünyada bir çok ünlü kadın pantomimci vardır. Ülkemizde de vardır ama adları yoktur.

Zeliha Demirel : Ülkemizde pantomim bildiğim kadarıyla tamamen kişisel çabalarla yapılıyor.Bu sanat dalına ne kadar önem veriliyor? Üniversitelerimizde pantomim bölümü var mı? Kültür bakanlığı destekliyor mu? Daha geniş kitlelere ulaşabilme umudunuz var mı?

Ulvi Arı : Ülkemizde Erdinç Dinçer konservatuarlara veya tiyatro okullarına bu sanat dalını sokmak için mücadele etti. Ama başarısız oldu. İstanbul Üniversitesi Tiyatro Bölümü sertifikalı üç yıllık bir eğitim sistemi başlattı. Türkiye’de bir ilk bu. Bu çalışma eski bir pantomimci olan Vecihi Ofluoğlu tarafından başlatıldı. Ve bu yıl ilk mezunlarını verecek. Ülkemde bir çok üniversitede pantomim kulüpleri olduğunu biliyorum. Elbette ki münferit olarak pantomimle uğraşanlar vardır. Beş yıllık kalkınma planını yaşama geçiremeyen hükümet, yarınını planlayamayan bir Kültür Bakanlığı, orman ile kültür arasında gelip giderken bir çok şeyi unutuyor. Unuttukları arasında da en önemlisi kültür ve beşeriyet bilimi !

Zeliha Demirel : Her pantomimci kendi tipini yaratır dediniz ya Dünyadan ve Türkiye’den bu tiplemelere örnekler verir misiniz?

Ulvi Arı : Bilinen en önemli tipler; Avrupa’dan Marcel Marceu’nun “bip” tipidir. Gelişmiş ülkenin pantomimini yapıyor. Ekonomik sorunu olmamasından dolayı pantomim estetiğini birinci planda tutarak bize göre eften püften konular işliyor. Yani bir bit terbiyesi nasıl yapılır ya da çok gelişmiş bir sirkte aslan terbiyecisi rolünde görürüz “bip” i. Ülkemde Erdinç Dinçer’in “memiş”i, Ergin Kolbek’in “bico” su ülkemin yaşamsal gerçeklerini (emek – sermaye çelişkisini konu alan) daha ön planda tutan mimler yaparlar.

Zeliha Demirel : Bir oyunu ne kadar süre oynar pantomimciler ya da şöyle mi sormalıyım; pantomimde oyun çeşitliliği genişliği ne kadardır?

Ulvi Arı : Bir anekdot aklıma geldi. Fransız mimci Pradel ile yaptığım bir sohbette oynadığı oyunu ne kadar zamandır sahnelediğini sordum. Bana 21 yıl dedi. Ben şaka yapıyor zannettim. Şaşkınlığım karşısında bana dedi ki; beni dünya seyretmedi, büyükelçilikler içerisindeki kültür ateşelikleri neden kuruldu, bunlar için. Dünyadaki bütün ülkelerde Fransa’nın kültür ateşelikleri vardır ve benim bu ülkelerde gösteri yapmamı onlar organize ediyorlar. Ben bir Anadolu’lu mimci olarak şunu söyleyebilirim; halkımın da hazır lopçu ve hızlı tüketime hatta fast-food yaşam biçimine alıştırılmasından dolayı ki bu tiyatro için de geçerlidir, en fazla bir iki sezon oynarız ve ya oynayamayız. Bir pantomimci bir metrekarelik bir alanda dünyayı anlatabileceğini savunuyor demek ki dünyadaki bütün konular en ekonomik sanat olan pantomimle anlatılabilir; sınırsız, yasaksız, duvarsız …Ve hatta çatıdaki çatlaklar bile anlatılabiliyor.

Zeliha Demirel : Pantomim hangi ülkelerde daha yaygındır? Bir sanatçı için susmak hangi ihtiyaçtan? Ya da bir sanatçı neyi ifade edemez de susar?

Ulvi Arı : Araştırmalarımda ya baskıcı ya da çok gelişmiş ülkelerde kendini gösterdiğini gördüm. Emperyalist ve kapitalist ülkelerde çok geliştiğini ve de baskıcı ülkelerde geliştiğini gözlemledim. Nedenini de şuna bağlıyorum. Emperyalist ve kapitalist ülkelerde sanatçıya bütün olanaklar sunuluyor ve sanatçı yetenekleri doğrultusunda sanatsal üretilerini en uç noktaya çıkarabiliyor. Baskıcı ülkelerde ise rejim baskısı nedeniyle sanatçılar baskı altındadır, özgür üretimi engellenmektedir. Bu nedenle sanatçı konuşmamayı tercih edebilir çünkü tek özgür alanı olan bedenini konuşturabilir. Diğer yandan baskıcı ülkelerde konuşmamayı, yazmamayı ve sanatın türevlerini özgür, özgün ve özerk yapamamaktadır. Dolayısı ile gelişim de olmamaktadır. Marcel Marceu ile yaptığım bir sohbette Türkiye’de mim sanatının bilinmediğini sadece talebesi Erdinç Dinçer’in bildiğini söylemişti. Ben de kendisine dedim ki; “Türkiye’de en çok icra edilen sanat mim’dir. Çünkü kimse konuşmuyor!”

Zeliha Demirel : Sanatın işlevselliği konusunda ne düşünüyorsunuz?

Ulvi Arı : Sanatı ülke politikasıyla ayrı tutmamak gerekiyor. Alt yapısıyla üst yapısıyla. Bunlar ne kadar gelişmişse sanat da o kadar gelişmiştir. Soru şu; acaba ülkemizin alt yapı ve üst yapı zenginlikleri ne kadar değerlendiriliyor ve bunlardan sanata ve ülkem insanına ne kadar pay aktarılıyor? Eğer biz bunlara olumlu cevap verebiliyorsak sanatımız ve sanatçımız ABD ve Avrupa düzeyinde olması gerekiyor. Olumsuz cevap verirsek ülkemin yönetimi gibi olmamız gerekiyor. Yani mış mış, muş muş… gibi oluyor. Şöyle bir soru soralım kendimize “ Devlet Tiyatroları (ödenekli tiyatrolardan meydana geliyor), acaba devlet tiyatrolarının salonları ki kırk küsur tane, Türkiye’de merak ediyorum kaç tanesi Kültür Bakanlığı’nın kendi mülkiyetidir.” Yani bizim tiyatrolarımız da kiracıdır.

Zeliha Demirel : Modern dünya her alanda hız çağını yaşarken pantomim bundan nasıl etkilendi? Resim tuvalden çıktı, sanat sokağa aktı, öyküler kısalaştı, müzikler metalleşti… Postmodernizme ve kavramsal sanata bakışınız nedir?

Ulvi Arı : Sanatta insan ögesi yok edildiği zaman bu yapılanı başka türlü adlandırmamız gerek. Demek ki sanatın özü insan. Makineler düşünemez, hatta duyguları da yoktur. Onlara o duyguyu verebilmek yine insan elinde olan bir yetidir. Ama bir makineye ne kadar siz kan verebilirsiniz, kalp verebilirsiniz, duygu verebilirsiniz, …? Demek ki 21. Yüzyılın sanatı ruhu alınmış bir sanat olmaya aday. Pantomimcilerde artık robotlaşmaya yönelik bir çalışma var. Yani psikolojisi, sosyolojisi ve felsefesi olmayan makine pantomimciler, yapay ruhlar gibi hızla üretilmekte.

Zeliha Demirel : Son olarak bunca olanaksızlıklarla mücadele ederek mim sanatını icra etmekten mutlu musunuz? Ütopyanız var mı?

Ulvi Arı : Ütopya bırakmadılar. Sanatçı verimli bulduğu toprakta yeşerir. Günlük geçim kaygısı, yaşam mücadelesi sanatı ikinci plana itmemize neden oluyor. Yine de bir gün bir yerlerden bir ışık patlayıverecek; umudum ve ütopyam bu kadar. Şöyle bir ülke özlemim var. Her belediyenin, bankaların, sivil toplum örgütlerinin, her ilde dörder beşer tane tiyatro ve sanat için çok amaçlı salonları var ve bunlar bu salonları dolduracak sanatçı ve topluluklar bulamıyor!...

Zeliha Demirel : Sevgili Ulvi Arı; her şey için çok teşekkürler. Hiç kimse olduğumuz an’larda, uzak olmayan zamanlarda, buluşmak dileği ile.

 
Toplam blog
: 84
: 605
Kayıt tarihi
: 05.03.09
 
 

Konya Akşehir doğumluyum. Selçuk Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, İnşaat Mühendisliğ..