Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Paphlagonia' nın aşkı ve Peri Padişahının kızı

Paphlagonia' nın aşkı ve Peri Padişahının kızı
 

 

           

 

Kalbimi  araladım, içine giresin, ısıtasın diye Yaysın gönlümde, geren de sen inleten de. Bunu kaç defa söyledim anlamadın. Sahi, niye başını çevirdin?!

Gönül yayından boşandı ok. Bin ışık yılı mesafelere gider, nefes nefese. Ko gitsin, gittiğince, çağırma onu sen geriye.

Hayatta en tasasız olanı, Fenersiz Diyojen mi? Feneri de var mıydı elinde? Belki de yoktu!  Nereden nereye değil mi? Birbirimizi unuttuk, eskilere döndük yüzümüzü. Sahi ne demişti fenersiz Diyojen? “Var mı parmağında, var mı ojen” mi demişti. Yahut “Gölge etme, Devlet tahvili istemem mi” demişti

İyi ki bu günlerdeyiz sevgilim. O devirde kemer yerine uçkur varmış. Bekâret kemerini bilirlermiş. Şimdikiler gibi, emniyet kemeri nedir, bilmezlermiş. Her şey sadeymiş. Gördün mü bak! Devir ne kadar değişmiş nerelere gelinmiş. Bir sen değişmedin. Hep aynısın, hep aynı.

El ele; göz göze, sımsıkı, yanak yanağa, göbeği açık, oynak omuzlarla, şipidik terliklerle bir o yana, bir bu yana gezilmezmiş ortalıklarda.

A be ne iştir?!

‘’Quo va dis?!’’

 İçinizi kimler böyle kirletmiş!‘

Alan da gaçan mı,’ nah!’ diye diye,/

Geldik cancağızım, bu günlere

Geçiniz efendim geçiniz,

Bir üçgende olmasa Hipotenüs, dert mi?

Kıyamet mi kopar?

Çakırdikenli yollardan

Geçebildi mi Çakır’ın karısı,

Giymeseydi naylon çorap

Takılmasaydı!  

Kim icat etti, bu çarpım tablosunu?  

Eskiden çarpım mı vardı?  

Eskiden fikirler çarpışırdı,  

Şimdi balkabakları çarpışıyor,

 Çekirdekleri yere saçılıyor.  

Şimdi masalcılık oynayalım, 

Karşılıklı bağdaşlar kuralım,    

Cezvelerisürelim ocağa,   

Sokul, biraz daha canıma.

Bir vaaarmış, bir yokmuş,  

Bir şey; hem var, hem yok, olabilir mi? O da ayrı mesele değil mi? Neyse…

O devirlerde, “Paphlagonia “ adında bir şehir varmış. Şimdilerde adına Bartın derlermiş. Masal bu ya, Peri Padişahının kızı, hep aşkı düşünürmüş.

O devirde ‘’Sevgililer günü’’ henüz icat edilmemişmiş. Kız, kendisine talip olanları sınarmış. Sevgili adaylarına haber salmış: ‘’Her kim şu gemiye korkmadan biner, karşı sahile salimen geçer, o yiğit de o zaman, aşkıma değer!’’ Zira, adayların bindiği o tekne yolun orta yerinde batarmış her seferinde. O devirlerde, Kocanaz Deresi, gürül gürül denize akarmış.

Nam salmış kızın gemisi, ’’Korku gemisi’’ ismini almış. Bir deli-dolu çıkmış ortaya: ‘’Korkmuyorum! Bu sefere hazırım! Kaderime de razıyım!’’ ‘’Bana, adıyla sanıyla Karadenizli Paphlagonia” derler. Bu şehre ismimi verdim ezelden.  Vazgeçemem güzelden!”

Irmağın tam orta yerinde,stop etmez mi tekne? Masal bu ya!  Eyvah ki, eyvah! Bizim âşık, sarkmış küpeşte’den. Bir de ne görsün?  Pervanesiyle oynarmış Peri kızı. “Var bir hinoğlu hinliği. Dur bakalım n’olacak”  derken, çekmiş kılıcı delikanlı. Aşağıdan bir çığlık. ’’Yapma dur!’’ tam da kılıç inecekken tepesine. Kılıç havada kalakalmış. Sudaki yabancıyı” almışlar güverteye.

Peruk çıkmış kafadan. / Böyle yaratmış Yaradan. / Ay parçası bir kızmış, / Pervaneyle oynayan. / Gözleri,  iri iri. / Peri Padişahının kızı / Değil miymiş kendisi?  / Böyle denermiş  /  Eşinin sevgisini, / Cesaretini.”

Ulaşmış gemi batmadan karşı sahile. Müjdeler olsun herkese. Diyar-ı  Paphlagonia’da, Cin tonikli, KDV si dahil. Kırk gün kırk gece. İrsaliyesi içinde, bitirmişler işi. İşte bu da, aşk’ın başka bir türlü çeşidi.

Aşk oku, gitti gider. Çağırmayalım geriye!

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..