Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '14

 
Kategori
Tarih
 

Para mı, Kültürel Miras mı; İşte tüm mesele bu !

Para mı, Kültürel Miras mı; İşte tüm mesele bu !
 

Hasankeyf son demlerini yaşıyor!


Medeniyetler su’yun çocuklarıdır. Bir yaşam kaynağı olarak su, birçok uygarlığa annelik yapmıştır. Mezoptamya kültürü, Fırat ve Dicle nehirleriyle var oldu. Mısır, Nil’le tarihe yaslanırken ; Roma İmparatorluğu Tiber nehrinde doğup Akdeniz’de büyümüştür. Osmanlı, Bizans, Abbasiler, Emeviler, Fatimiler ve nice emsalleri ya denizlerin kıyısında ya da görkemli bir nehir boyunda kurulmuşlardır.

Hasankeyf diğer antik kentlerden önemli bir nüsansla ayrılır. Efes, Aspendos, Karya, Samandağ Çevlik antik kentleri yaşanmış bitmiş bir dönemin siyah beyaz eski fotoğraflarıyken Hasankeyf; bundan farklı olarak insanların mağara döneminden günümüze olan değişken, devingen ve sürekli yaşam serüvenlerinin hala ayakta olan canlı bir örneğidir. Hasankeyf mazide derin anıları olan yaşayan bir canlı gibi her güne merhaba demeye devam etmektedir.

Hasankeyf, farklı tarihi dönemlerin eseri olan değişik yüzler, hikayeler, olaylarla bezeli motiflerden oluşan tarihi bir doğal halı gibi uzanır Dicle kenarına kızgın Mezopotamya güneşi altında. Gören bir göz, burda sokakları arşınlarken veya farklı tepeleri aşarken tarihi dönemlerin değiştiğinin ayrımına varır. Hasankeyfe girerken insanların ilk evleri olan mağaralar karşılar sizi. Sonra bir türbe beliriverir yanındaki külliye kalıntılarıyla. Akkoyunluların sultanı Uzun Hasan’ın Osmanlılara karşı kaybettiği Otlukbeli savaşında yitirdiği oğlu Zeynel Abidin için yaptırdığı görkemli, zarif, turkuaz çini ve işlemelerle süslü bir hüzün abidesidir bu. Biraz ilerlediğinizde Dicle’yi geçilir kılan Artuklu köprüsü suda ayaklarını serinletirken görünür. Antik kent dondurulmuş bir şehir gibi kalesi, sarnıcı, yolları, odaları, hanlarıyla tepede kuruludur. Yol geçen hanı kimleri ağırlamamış ki bu zamana dek… Osmanlı minareleri, camileri Hasankeyf'in bir alt mahallesinde bir de yukarısında yer alırlar ; kalfasına karşı minare yapımında kaybettiği yarışa atfen ‘boynuz kulağı geçer’ atasözüyle.

Hasankeyf’te zaman durmuştur. Burası şimdiki zamanın nimetlerinden yararlanamamış, kıyıda köşede unutulup gitmiş bir yerleşim yeri gibidir. Ilısu Barajının kenti sular altında bırakacak olması ve her yerin sit alanı ilan edilmesiyle kentte büyük bir belirsizlik vardır. İnsanlar ne yeni bir yapım işine girebiliyorlar ne de gelecekle ilgili bir girişimde bulunabiliyorlar. Sit alanı diye en ufak yapım işinin yasak olduğu bu yerde ,ne hikmetse bütün bir beldeyi ve tarihi su altında bırakmak sit korumasına aykırı görülmüyor. Bize özgü bir koruma yönetemi geliştirmiş olmalıyız. Bozulmasın,harap olmazsın diye tamamen yok etmek. Bu sıradışı koruma yöntemini Unesco’ya Kültür Bakanlığımızın önermesi tavsiye edilir. Korunması gereken bir yer varsa resimleri yapılır, fotoğrafları çekilir videoları, kayıtları tutulup arşive yollandı mı artık görev ifa edilmiştir denilebilir. İnka, Maya, Aztek, Mısır, Çin, Stonehedge de bu yöntemle çok rantabıl şekilde ve kafa ağrımadan korunabilir. Zaten Aizonai antik kentin korunması için bir bakanımız yine ''onun üstüne beton dökelim yeni nesiller merak ederlerse betonu kırıp bakabilirler '' dememiş miydi?  Böylesi ilginç bir kültür, tarih politikasının sürdürücüleriyiz.

Ilısu barajı gerekli midir peki. Dsi sitesine göre bu, Dicle üstünde kurulan ikinci büyük baraj. Tarım, turizm, balıkçılık ve elektrik üretimiyle bölgedeki Diyarbakır, Batman, Siirt ve Şırnak’ı kalkındıracak Cumhuriyetin yüzüncü yılına yakışan bir kalkınma ve refah projesi . Suyun stratejik değerinin artmasına, bölgedeki güvenlik sorunlarında barajın geçiş yollarını kapatacak olması eklenince; bunun bir güvenlik barajı olduğu iddiasını da gündeme gelmektedir. Meselenin derin bir boyutu da var anlaşılan.

Gelişmekte olan ülkeler bu paradoksu sıklıkla yaşarlar. Ya doğalarını koruyacaklardır ya da kalkınma projelerine devam edeceklerdir. Bu, zor bir politik tercih meselesidir. İngiltere, Almanya, Amerika, Japonya o sanayi tesislerini, tren raylarını, kentleri, barajları, nükleer tesisleri doğayı değiştirmeden yapmamışlardır. Bu dilemmayı çözecek yeni politikalara ihtiyaç vardır. Para mı doğa mı ya da doğayı koruyarak ölçülü, sürdürülebilir bir kalkınma mı bunun kararını verebilmeliyiz. Sanayileşmiş ülkelerde kesilen her bir ağaç için yeni bir ağacın dikilerek bu kaybın telafi edildilmesi gibi farklı korumacılık politikalarının uygulandığını biliyoruz.

Doğayı, kültürü yok etmeden manevi kültür mirasına da sahip çıkmanın bir yolunu bulmalıydık. Kamulaştırmaları bitmiş, yeni yerleşimleri yapılmış ve su tutmaya az bir zaman kala Hasankeyf de Halfeti, Zeugma, Botan vadisi gibi son demlerini yaşıyor. Çocukların ziyaretçilere üç dilde tarihini anlattıkları Hasankeyf olmayacak artık. Yeşili seviyorum reklamlarıyla göz boyayan bankaların verdikleri kredilerle devam eden hummalı çalışmalarda sona yaklaşılıyor. Tarihe direnen Hasankeyf’in yok edilmesini seyretmek de bize nasip oldu diyelim. 

 
Toplam blog
: 44
: 470
Kayıt tarihi
: 09.09.13
 
 

 Merhaba. Yazmak, yazılarımı okuyucuyla paylaşıp onlarla birlikte öğrenmek için basladım bu yazın..