Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '18

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Para mı Zaman mı?

Para mı Zaman mı?
 

Para mı zaman mı sorusu; eskisi kadar duygusal yaklaşımları kaldırabilecek bir konu değil bence. Üstelik artık kapitalizmden de öte post kapitalizmin içinde yer aldığımız bir yüzyılın başında bu soruyu romantik ve şiirsel bir anlatımla cevaplamak giderek zorlaşıyor.

Bu girişten de anlayacağınız üzere şimdi anlatacaklarım çok basit de olsa biraz ekonomi ile ilgili olacak. Zaten içinde para geçen bir sorudan sonra oturup şiir yazabilmeyi inanın çok isterim ama nafile bir çaba olacaktır.
 
Bahsi geçen para mı zaman mı sorusunu ne kendine ilk soran benim ne de son soracak insanım. Bu sebeple yazımın daha sonra okuyacak olanlara da bir düşünce penceresi açmasını; hiç olmadı, bakmadıkları bir açı ile bakmalarını sağlamayı amaçlıyorum.
 
Her ne kadar işim birilerinin paralarını hesaplamak olsa da, bir gazete ya da dergiyi elime aldığımda siyaset ve spor sayfasından sonra ilk olarak ekonomi haberlerine baksam da para ve para ile ilgili konulardan oldum olası hazzetmem.
 
Kim sorar?
Öncelikle çok basit bir çözümleme ile girelim isterim konuya. Bu soruyu içinizde kimler sormuştur ve kimler sormamıştır. Bunun analizi ile başlamak yazıya içimizden kimlerin devam edeceğini belirleyecektir.
 
İnsan denen varlık aslına bakarsanız en kaba tabirle bir hayvandır. Nasıl ki bir aslan acıkmadıkça ava çıkmıyorsa insan da ihtiyacı olmadan düşünmek de dâhil harekete geçmez. Gerçi diğer hayvanlardan farklı olarak ihtiyacımız olmamasına rağmen yaptığımız onlarca talana burada hiç değinmeyeceğim, çünkü teorimi mümkün olduğunca dış koşullardan bağımsız tutmayı düşünüyorum.
 
Şimdi eldeki veriler ışığında insanın kendisine böyle bir soru sorması için öncelikle böyle bir sorununun olması gerekiyor. Yani dünya üzerinde para/zaman ikilemininde istediği zaman özgürce istediği bir tanesine oynayabilen sayılı zenginlerden değilseniz siz de benim gibi bu soruyu sormak gereği hisseden alt ya da orta tabakadansınız demektir.
 
Yazının buradan sonraki kısmına biz devam edebiliriz. Seçim lüksü bulunan şanslı azınlığa şimdilik aramızdan ayrılırken hoşça kalın diyoruz.
Para mı zaman mı sorusunu sormak mecburiyetinde kalan bizler gelmiş ve gelecek olan insanlığın büyük çoğunluğunu oluşturuyoruz. Yani kendinizi yalnız hissetmenize gerek yok, rahat olun.
 
Kıtlık Teorisi
Gelelim neden böyle bir soru sormak durumunda kalıyoruz. En temel iktisat teorisi olan kıtlık teorisine göre ihtiyaçlar sınırsız kaynaklar da sınırlıdır. Şair burada ne demek istemiş?
İnsan denen varlık çeşitli ihtiyaçları olan bir şey. Barınma, beslenme, üreme, sosyalleşme, kendini kanıtlama vs. diye uzatabiliriz. Bir de bunlar karşısında bunlara sahip olabilmek için harcayabileceği kaynakları var. En basit özetle, bakkaldan bir ekmek almak isterseniz bir ekmeklik bir paranız olması gerek. Eğer ikinci ekmeği almak isterseniz ( Ekonomi ilmi her ne kadar ihtiyaçlar sınırsız dese de bence eksik bir teori ki az sonra değineceğim buna ) ikinci bir paranız olmak zorunda. İşte piyasada ekmek az ( kıt kaynak ) ama buna karşılık ekmeği almak isteyen çok ( sınırsız ihtiyaç ) Sanırım en basit bu şekilde anlatabiliriz.
 
Bizlere ekonomi öğrenirken anlatılan ve kapitalizm başta olmak üzere üzerine inşa edilen tüm iktisadi teoriler bunu baz alırlar. Fakat siz hiçbir ekonomi kitabında kaynaklar sayılırken bunların arasında ZAMAN’ ın sayıldığını duyamazsınız. Peki neden?
 
Para mı zaman mı konusu hakkında daha önce dediğim gibi romantik olabileceğiz zamanlar çoktan geçip gitti o nedenle daha gerçekçi bir o kadar da belki canınızı sıkacak şekilde devam etmek durumundayım.
Henüz on sekiz yaşında yeni bir üniversite öğrencisi iken sormayı akıl edemediğim bir soruyu otuzlu yaşlarıma gelirken sormayı düşünebildim.
 
En kıt kaynak
Sahi, belki de elimizdeki en değerli kaynak olan zaman neden hiçbir ekonomi kitabında geçmiyor?
 
Yani düşünsenize, yeri gelmiş bilmem nerde ki bir grup insanın, yediği patatesi bile ekonomi teorileri içine sokmuş olan batı ekonomi bilimi, neden hiç zamandan bahsetmemiş?
 
Kapitalizm, kimine göre insan doğasına uygun olduğu için bunca yıldır ayakta duruyor, kimine göre en geçerli teori olduğu için. Birçok neden bulunsa da hala post kapitalizm vahşeti içinde yasayan milyarlarca insan olduğu gerçeğini hiçbir neden değiştirmiyor. O yüzden neden kısmını geçip devam ediyorum.
 
Yeni bir yüzyılda, her şeyi ile değişen bir dünyada yasıyoruz. Şu an hepimize ihtiyaçmış gibi gelen çoğu şeyin aslında çok da değil, bundan 30 sene önce var olmadığını bile kaçımız biliyor merak ediyorum.
 
Buyrun
Yaşı yetenler hatırlar yetmeyenler de bir zahmet okuyup sorup öğrensinler. Bundan çok da değil 20-30 sene önce kaçımızı annelerimiz büyütmüştür de şimdi kaç çocuk annesi ile büyüyor? Bundan 20-30 sene öncesinde babamızla kaç kez mangala giderdik şimdi ne kadar gidebiliyoruz? Çok örnek var böyle şimdi tek tek sayıp sizi sıkmayacağım, zaten biraz düşününce siz de fark edersiniz.
 
Ekonomi unutmuş olabilir mi?
Sahi, ekonomi ilmi neden hiç zamandan söz etmez?
Ekmek kıt kaynak, peynir öyle. Evimiz, arabamız, telefonumuz, elbiselerimiz… Hepsi kıt kaynak, kabul… Peki ya zaman?
 
Siz ekonomi ilminin kıt diye tanımladığı şeyleri hiçbir şey olmasa şansınızın yaver gittiği bir günde bir piyango bileti ile alabilecek iken söyler misiniz hangi piyango bileti bana bir saniye alabilir!
 
Bakın siz bu cümleyi okurken bile yaklaşık dört beş tane geçmiş olan bir zaman diliminden bahsediyorum. Sahi, siz hiç zamanı satın alabilen birisini gördünüz mü?
 
Hadi şimdi bize öğretilen kıt kaynaklar ve onun üzerine inşa edilmiş batı ekonomi bilimine geri dönelim.
Şimdi para mı zaman mı sorusunu sormaya bile zaman bırakmadan bize hep daha iyi bir hayattan bahsediliyor. Her şeyin daha iyi olduğu, daha büyük olduğu, daha parlak olduğu vs. Diyeceksiniz ki bana kimse bahsetmedi. Emin misiniz? Size bunlar söylenmedi mi?
 
En son aldınız evin reklamını hatırlıyor musunuz? Ya da satın alırken en az 500 bin km kullanılabilir olduğu söylenen arabanızı daha gecen gün 70-80 bin km de size sattıran ve en azından 2 yıl daha yeni bir kredi ödemesine sokan araba reklamını da mı hatırlamadınız?
 
Telefon kısmına hiç girmiyorum ki ben belki de bu yazıyı tamamlamadan daha büyük, en büyük devasa büyük ekranlı bir tanesi piyasaya sürülmüş olabilir.
 
İhtiyaç nedir ?
Hiç düşünmedik değil mi? Aldığımız çoğu şey bize ihtiyaçmış gibi gösterilen mallardan başka bir şey değil. Hepinizin ismini bildiği telefon markasından bir örnek vereceğim, siz nasılda bunun gibi yüzlerce örnek olduğunu anlayacaksınız hayatınızda.
 
Yurt dışında bile çok da küçümsenmeyecek tutarda olan bir telefon ülkemizde ne fiyatlardan satıldığını sanırım hepiniz biliyorsunuz. Ortalama olarak da 1-2 senede bir üst modelinin çıktığını da ( Pazarlama stratejisi bunu gerektiriyor çünkü ) Şimdi ülkemizde ortalama bir çalışanın maaşının net 3 bin TL ve bu ismi lazım olmayan telefonun da yine 3 bin TL olduğunu varsayalım. Yaklaşık olarak 2 yılda bir, 30 gün bunun için çalışmanız demek 160 saate tekabül ediyor. ( Bu da en iyi iyimserlikle haftalık çalışma süresini 40 saatten hesapladım.) 24 ay boyunca aylık 6 küsur saatinizi o telefon için harcıyorsunuz. Bu da ortalama 26 gün çalışılan bir ayda günde 25 dk. demek. Kafanız karıştıysa tekrar özetliyorum; o yeni çıkan modeli cebinizde taşımak için günde yaklaşık olarak ofiste geçirdiğiniz zamanın 25 dakikasını bu telefon için harcıyorsunuz!
 
Ekonomi ve zaman
Bu örneğin üzerine yeni evinizi, yeni arabanızı, belki de sırf herkes gönderdiği için çocuğunuzu gönderdiğiniz o özel okulu, daha öncekini bir kez bile giymemişken aldığınız yeni bluzu vs hiç katmadım bile hesaba.
 
Aslına bakarsanız ekonomi tam olarak yalan söylemiyor. Bir şey doğru, kaynaklar kıt.
yeni-ev En kıt kaynak da ZAMAN!
 
Para mı zaman mı konusuna giriş yaparken size hayalî, romantik, ayakları yere basmayan cümleler kurmayacağımı söylemiştim. Bu nedenle sakın ama sakın yazdıklarımı yanlış anlamanızı istemem. Biliyorum; o evde güvenlik ya da otopark gerekçesi ile oturmak zorundasınız. Biliyorum o telefon olmadan müdürünüzün acil maillerine bakamıyorsunuz. Hatta biliyorum çocuğunuzun en iyi eğitimi alması için onlarca para vererek o okula geleceği için yolladığınızı.
 
Dediğim gibi, bu yazıdaki amaç sadece para mı zaman mı konusuna biraz daha gerçek dünyada ayakları yere basan bir teori ile yaklaşmaya çalışmamdan başka bir şey değil. Sadece şunu unutmayın bana yeter; ortalama bir işte ortalama bir çalışansanız o 2 yılda bir yenilediğiniz telefon yüzünden o ofiste, o toplantıda, o müşterinin yanında 25 dk. Daha fazla zaman geçiriyorsunuz her gün.
Hadi en başa dönelim mi? Para mı zaman mı?
 
Bir kez daha düşünün
Şu an ülkemizde emeklilik yası erkeklerde 60 kadınlarda 58. Ortalama yaşam süremiz ise 78. Şimdi kaba bir hesapla emekli olduğunuz tarihten itibaren ortalama bir hayat da yaşadığınızı varsayıyorum; yaklaşık 18 ila 20 yılınız var. Tabi bunun ne kadarı sağlıklı geçer, ne kadarı hastane köşelerinde tahmini size bırakıyorum.
 
Biliyorum, çok çalışmamız lazım. Çünkü kapitalizm bize kurduğu ekonomi dengesinde zaman konusunu hiç hesaba katmamış. Biliyorum; zaman ilerledikçe ihtiyaçlarınız ( O son çıkan telefon modeli gibi ) artacak ve siz çok daha fazla çalışacaksınız. Mesela terfi edeceksiniz ve altınıza bir araba verilecek. Bu sayede hafta sonları da acil bir iş çıktığında müşteriye gitmemek için bir mazeretiniz ya da mesaiye kalmanız gerektiğinde geç çıkmanız gerektiğinde yolu bahane edebilme sansınız kalmayacak. Size son model o telefondan verecekler ki aradıklarında size ulaşabilsinler. Yükseldikçe daha üst katlara taşınacak, daha üst katlarda daha çok sorumlulukla birlikte daha çok çalışma saatleri sizi karşılayacak. Geliriniz artmış olmakla birlikte buna bağlı olarak daha güzel bir eve taşındığınız için krediniz artmış olacak. Evet evet, siz fark etmeyeceksiniz ama geliriniz arttıkça bulunduğunuz sosyal statüyü korumak için daha çok harcamak zorunda kalacaksınız.
 
Daha fazla canınızı sıkmayacağım ama siz de ben de iyi biliyoruz ki ya en geç 40’lı yaslarınızın sonuna doğru; kişisel gelişim seminerlerine, ışığı gel bizle bul diyen modern üfürükçülere, en iyisi ol, en büyük ol, en zengin ol diye karsınıza geçip size bağırması için saatine bilmem kaç dolar verdiğiniz hayat koçu dediklerinden tutacaksınız. Ve bingo! Büyük ihtimal o çok güzel evinizde, en güzel koltuklarınızda çocuklarınızın gelip sizi ziyaret etmesini bekleyeceksiniz.
 
Heyhat; bileceksiniz ki zamanları pek yok çünkü onları da aynı sarmala siz soktunuz. Hatırladınız değil mi sokakta saklambaç oynaması gereken yasında evde özel hocası ile adı her sene değişen bir başka sınava çalıştırmaya başladığınız an onları da bu sarmala siz soktunuz.
 
25 Dk.
Para mı zaman mı? Ne dersiniz biraz olsun bizi mecbur ettikleri bu sarmalı anladınız değil mi? Eğer hala anlamadıysanız ofiste kalmanız gereken o 25 dk boyunca, o son model telefonunuza bakarak düşünebilirsiniz.
 
Sakın o büyük puntolarla parlak kâğıtlara basılan dergilerdeki bilmem nereli bilim adamlarının yaptıkları araştırmalara aldanmayın. Para kazanarak, daha çok kazanarak, daha pahalı şeylere sahip olarak, daha çok çalışarak mutlu olunmaz. Sizden girişte bilmem kaç yüz dolar ya da Euro alınan o seminerleri de aklınızdan çıkarın. En büyük olmalısın, en zengin olabilirsin, en çok sen kazanmalısın, yeri gelirse iş arkadaşının dahi ayağını kaydırman normaldir çünkü amaca ulaşmada her yol mubahtır… Bunları unutun! Bu yazıya hasbelkader denk gelmiş ve okumuş iseniz, kazancınız, sosyal kademeniz, mesleğiniz vs. Ne olursanız olun. Aksam basınızı yastığa koyun ve düşünün. Sadece düşünün hepsi bu. Kalbiniz size doğrunun ne olduğunu zaten söylecektir.
 
Para mı zaman mı? Ne çok sıktım canınızı değil mi? Şu an nerdesiniz ne yapyorsunuz bilmeme imkân yok ama. Ama ne olur ilk fırsatta o annenizi arayın, gidin babanızla bir el tavla atın. O yeni müşteriyi bu ay almasanız da olur, gidin ailenizle baş başa bir tatil yapın. İnanın hayat sandığınız kadar uzun değil ve inanın ekonomi ilmi bazı verileri bize eksik sunuyor, sırf onun istediği gibi bireyler olalım diye.
 
Yazımı çok daha fazla uzatıp da vaktinizi de fazla almak istemem, ne de olsa en kıt kaynağımız o değil mi. Sadece aşağıdaki hikâyeyi okuyun isterim sayfayı kapatmadan. Ne olsa sanırım para mı zaman mı konusuna dair kafanızda bir şekil oluşmuştur.
( Yarın sabah da pazartesi, umarım içimizden kimse istifa etmez ? )
 
Amerikalı ve kıyıdaki balıkçı
Amerikalı bir işadamı, iş seyahati için bir sahil kasabasına gitmiş. Limanda gezinirken, balık dolu bir tekne ve içinde keyifli bir balıkçıyı görmüş. Balıkçıya seslenmiş:
– Merhaba balıkçı, teknen balık dolu, bu kadar balığı ne kadar zaman da tuttun?
Balıkçı cevap vermiş:
– Bir iki saatte tuttum.
İşadamı merak etmiş:
– Neden biraz daha uğraşıp daha fazla tutmadın?
Balıkçı omuz silkerek, cevaplamış:
– Bu kadar balık bizim için yeterli, daha fazlasına ihtiyacımız yok ki.
İşadamı balıkçının kanaatkârca yaklaşımına şaşırmış, merak etmiş:
– Günün kalan zamanında ne yapıyorsun peki, bütün günü nasıl geçiriyorsun?
Balıkçı, anlatmış bir gününü:
– Sabahları, denize açılırım, ihtiyacım kadar balık tutarım. Sonra çocuklarımla oynarım, onlarla vakit geçiririm. Öğleyin karımla biraz öğle uykusu yaparım. Akşamları amigolarla beraber gitar çalıp, şarap içer, gece yarısına kadar eğleniriz. Anlayacağınız gün nasıl geçiyor anlamıyorum, sinyor.
İşadamı kendinden emin bir şekilde:
– Bak demiş istersen ben sana yardım ederim. Balık tutma işine daha çok zaman ayırmalısın. Büyük bir tekne ile daha çok balık tutabilirsin. Elde edeceğin gelirle başka tekneler de alırsın. Kısa zamanda bir balıkçı filosuna sahip olursun. Çok balık yakaladığın için balığı aracılara değil, doğrudan işleme tesislerine satabilirsin. Hatta daha sonra kendi balık işleme tesisini bile kurabilirsin. Benim yardımlarımla balıkçılık sektöründe lider olursun.
Balıkçı merakla sordu:
– Bu dediklerinizi yapmak kaç sene sürer sinyor?
İş adamı:
– Tahminen 15-20 yıl sürer, ama sonrası daha güzel, şirketini halka açarsın, hisselerini iyi paraya satarsın, kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanabilirsin.
Balıkçı heyecanlanmış:
– Milyonlar kazanırım ha, peki sonra bu parayla ne yapacağım?
İşadamı hayalini anlatmış:
– Sonra emekli olursun. Şirin bir balıkçı kasabasına yerleşirsin. Bundan sonra artık zevk için balık tutarsın. Çocuklarınla, torunlarınla oynarsın. Eşinle keyfince istediğin kadar öğle uykusu yaparsın. Akşamları da arkadaşlarınla şarap içer ve gece yarısına kadar gülüp eğlenirsin. Sence de mükemmel değil mi?
Balıkçı yüzünde bir gülümseme ile Amerikalıya hiçbir şey demeden gitmiş.
 
Şimdi son kez düşünün. Para mı zaman mı?
.
.
https://aykirisesler.com/ekonomi/para-mi-zaman-mi/
 
 
Kayıt tarihi
: 07.02.18
 
 

AYKIRISESLER | HEP AYNI SESLERİ DUYMAKTAN SIKILMADIN MI? | Güncel olarak kaleme alınan kişisel bl..