Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '13

 
Kategori
Öykü
 

Paralel evrende olup bitenler

Paralel evrende olup bitenler
 

Hayat ufak seçimlerden ibaret. Schrödinger'in kedisi belki ölü belki de diri, bunu bilmiyoruz. İşte bu hikâye ölümün bir son olup olmadığının sorgulaması belki de.


EVREN 1

Saat sabah 4:00.
Esenler Otogar’ında adı önemli olmayan bir otobüs firmasına ait İstanbul-Ankara seferini yapacak olan otobüs hareket etmek üzereydi. Bu otobüsü kullanarak Ankara’daki iş görüşmesine giden Ahmet, biletinin üzerinde yazan koltuk numarasını buldu ve oturdu. Çocukluğundan beri koridor tarafında oturmaktan haz etmezdi. Cam kenarında bir yer bulmuş olmak ona ufak da olsa bir mutluluk vermişti.

Yol uzundu, aşağı yukarı 5-6 saati bulacaktı. Ahmet’in biraz uykusu vardı ama otobüse binmeden önce otogardaki otomattan alıp içtiği ucuz kahvenin etkisinden midir yoksa birkaç saat sonra gireceği iş görüşmesinin verdiği heyecandan mıdır bilinmez, kendinde açıklayamadığı bir enerji de hissediyordu. Otobüs pek dolu değildi. Bayram tatili ya da okulların kapanış dönemi olmaması ve saatin de bu kadar erken olması sebebiyle otobüste bulunan birkaç kişiyi görüp kalkışı beklemeye başladı.

Ahmet’in iki sıra önünde yaşlı bir çift oturmaktaydı. Yaşlı kadın kocasına:

-‘İlacını içtin mi?” diye sordu.

Yaşlı adam biraz umursamaz bir tavırla:

-‘Bunlar doktor değil, kasap, katil diyorum sana da inanmıyorsun. İyi olacağıma daha da kötü oluyorum bu ilaçları içtikçe.” diye yanıt verdi.

Yaşlı kadın bir şeyler daha geveledi. Israrlara dayanamayan kocası da karısının çantadan çıkardığı bayatlamış bisküviyi zorla da olsa yedi ve üzerine ilacı içti.

Ahmet, yan sırasına baktı. Yan sırada oturan güzel bir kızdı, uyuyordu. O sırada aklına İstanbul’da bıraktığı nişanlısı geldi. “Şu iş olsun, Ankara’ya bir gidelim hele, o zaman düğünü yapacağız.” demişti nişanlısına. Genç kızı, İstanbul’daki kurulu düzenini geride bırakıp, ailesine ve tüm çevresine karşı durup kendisi ile Ankara’ya gelmeye kabul ettiren bu ortak sevgi, şimdi Ahmet’in de yüzüne ufak bir tebessüm olarak yansımıştı. Bu sırada otobüs, otogarın labirentlerinden sıyrılmış, çoktan otoyola çıkmıştı bile.

Yaşlı karı-kocanın arka sırasında, Ahmet’in de ön sırasında oturan genç bir adam vardı. Yirmili yaşlarının başında olsa gerekti. Kulağında bir kulaklık vardı ve bu kulaklıktan yayılan AC/DC’nin “Highway to Hell” isimli parçası bangır bangır tüm otobüsün içinde çınlıyordu. Uyuyan genç kız ve Ahmet dışında durumdan herkes rahatsızdı. Yaşlı kadın arkasına dönerek genç adamı dürttü. Bir anda irkilen genç adama:

-‘Evladım şu müziğin sesini biraz kısabilir misin? Bak amcan hasta, uyuması gerek.” dedi.

Genç adam hiçbir cevap vermedi. Başıyla tamam der gibi bir işaret yaparak umursamazca müziğin sesini kıstı ve kafasını arada bir oynatarak ritim tutmaya devam etti. Ahmet’in sevdiği bir parçaydı genç adamın dinlediği parça. Bu sebeple müziğin sesinin kısılması Ahmet’i biraz üzdü ama sonra yine düşüncelere daldı. İş görüşmesi sırasında neler söyleyeceğini, mesleğinde kendini geliştirdiğini nasıl anlatacağını zihninde defalarca kuruyordu. Ondan daha iyisini bulamazlardı. Hem tecrübesi de vardı. Son işinden mecburen ayrılmak zorunda kalmıştı. Bunu da belirtmeliydi görüşmede. Bunu belirtmesi kesinlikle etkili olurdu.

 *****

Saat sabah 7:00.

Ahmet ve diğerlerini taşıyan otobüs, İstanbul’u Ankara’ya bağlayan yolda ilerlerken Salih adında bir adam, Bolu Dağı yakınlarındaki bir kasabada uyandı. Kırk küsür yaşında, iki çocuk babası, çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan bir adamdı. Kendine ait ufak birkaç serası, yıllarca emek vererek yaptığı iki katlı, bahçeli bir evi, bahçede bir ahırı, ahırda inekleri ve bir de kamyoneti vardı. Her gün dağdaki kasabadan inip Bolu’daki evlere taze süt dağıtıyordu.

Gece karın ağrısı sebebiyle fazla uyuyamamıştı. Karısı da rahatsız olmuş, “Biraz yoğurt ye, hem midene iyi gelir hem uykunu getirir.” demişti. Tavsiyeye uyan Salih, ineklerinin taze sütünden mayaladığı yoğurttan biraz yemiş, saatin de ilerlemesinin etkisiyle uykuya dalmıştı.

İşte böyle bir günün sabahında, karısı ineklerden sütü sağmış, güğümlere doldurmuş ve kamyonetin kasasına yüklemişti bile. Salih, yüzünü yıkadı, gözlerini ovuşturup karısına “Haydi selametle!” deyip Bolu’ya doğru yola koyuldu.

 *****

Saat Sabah 7:10.

Salih’in uyuyamadığı saatlerde Bolu Dağı’nda hummalı bir çalışma vardı. Bakanlığın izin verdiği bir bölgede, gündüzden kesilen ağaçlar odun haline getirildi, Harun adında bir kamyoncunun kamyonuna yüklendi. Harun, yüklemenin tamamlanmasının ardından kamyonun dorsesinin üstüne çıktı. Önce kasanın üstüne brandayı gerdi, sonra da eskimiş halatlarla brandayı dorsenin kenarlarına bağladı. Yükleme uzun sürmüştü. Yorulan kamyoncu Harun bir sigara yaktı ve yola çıkmaya hazırlandı.

 *****

Saat sabah 7:20.

Harun’un kullandığı odun yüklü kamyon, tünelin açılmasıyla bakımsız kalan eski Bolu Dağı yolunda sarsıla sarsıla ilerliyordu. Güçlü dizel motorun sesi, dorsede sallanmakta olan odunların sesini bastırmaktaydı. Kamyon çukurlara girip çıktıkça, dorse üzerindeki brandayı tutan eskimiş halatlardan biri koptu. Bir başka çukurda da dorseden kırk-elli santimlik bir odun parçası yola düştü. Motorun sesinden başka bir şey duymayan Harun, olanların farkında bile değildi.

 ****

Saat sabah 7:30.

Bolu dağlarına yaklaşan ve Ahmet’in de içinde olduğu otobüsün şoförü, mola vermek için, eski dağ yoluna sapmayı tercih etti. Otobüs şoförleri hep böyle yaparlardı. Bu, olağan bir şeydi. Bu sırada Ahmet, yan koltuktaki kıza baktı, kız hala uyuyordu. Nişanlısı muhtemelen bu saatte uyanmış olmalıydı. Şimdi belki de işe gitmek için hazırlanıyor, saçlarını ve makyajını yapıyordu. Bu düşünceyle yine gülümsedi Ahmet. Ön sıradaki genç adam, kulağında kulaklığıyla uykuya dalmıştı. Keza yaşlı çift de…

 *****

Saat sabah 7:30.

Bolu’ya süt taşıyan Salih, sabah sersemliğini üstünden atmaya çalışırken bir yandan da bütün güğümlerdeki sütü satıp satamayacağını düşünüyordu. Uzaktan, yolun karşı şeridinden gelen beyaz ve büyük bir otobüs gördü. “Kim bilir kaç paradır bu koca otobüs” diye düşünürken yoldaki odun parçasını fark edemedi. Otobüs yaklaşıyordu. Salih’in kamyoneti odun parçasının üzerinden geçip karşı şeride, otobüsün şeridine geçti. Tam o anda zaman, Salih, Ahmet, yaşlı çift, müzik dinleyen genç adam ve uyuyan genç kız için durdu. Otobüs ile kamyonet çarpıştı. Devrilen otobüsün yolcuları yola saçılmıştı. Salih’in son düşüncesi, otobüsün kaç para olduğuydu. Bazıları için ise o anda yalnızca tatlı rüyalar vardı.

EVREN 2

Saat sabah 4:00.

Esenler Otogarı’na gelen Ahmet biraz uykuluydu. Acaba bir kahve mi içseydi? Yok yok, zaten yol uzundu. İş görüşmesine zinde bir şekilde gitmesi gerekti. Gelmeden evvel evde uyuduğu iki saatlik uyku sabahki görüşmeye zinde gitmeye yetmezdi. İlerideki kahve otomatına gitmekten vazgeçti ve otobüse yöneldi.

Otobüsteki yaşlı çift aralarında bir şeyler fısıldaşıyor, bir şeyler üzerine tartışıyor gibiydiler. Yaşlı adam ilacını içmemekte diretiyordu. Yaşlı kadının ısrarlarına rağmen adam ilacı içmedi.

Ahmet sağındaki genç kıza baktı. Nişanlısına ne kadar da çok benziyordu bu kız. Sabah gideceği iş görüşmesi o ve nişanlısı için yeni bir hayatın başlangıcı olacaktı. Bu görüşmeden mutlaka olumlu sonuç almalıydı. Sevdiği kadınla bir an önce evlenmek için bunun olması gerekti. Tüm bunlar aklından geçerken, belli belirsiz bir ses duydu. Ahmet, sağına, soluna ve arkasına bakındı. Ses önden geliyordu, genç bir adam müzik dinliyordu ama rahatsız edici bir ses değildi bu. Önce hangi şarkı olduğunu anlamaya çalıştı ama sonra içinden “Neyse” dedi ve yavaş yavaş uykuya daldı. Bu sırada otobüs hareket etmişti.

 *****

Saat sabah 7:00.

Bolu Dağı yakınlarında küçük bir kasabada yaşamakta olan çiftçi Salih, gece harika bir uyku çekmişti. Karısı ondan önce kalkmış, inekleri sağmış, güğümleri sütle doldurmuştu bile. Salih, güğümleri kamyonete yükledi ve yola çıktı.

 ******

 Saat Sabah 7:10.

Kamyonuna odunlar yüklendikten sonra kamyoncu Harun, dorsenin üzerini örtmeye başladı. Brandayı serdikten sonra halatları bağlarken halatlardan biri koptu. Neyse ki kamyonda bir tane sağlam yedek halat vardı. Harun, dorsenin üzerini örttü ve böylece yola koyuldu.

 *****

Saat Sabah 7:20.

Harun, kamyonuyla eski Bolu Dağı yolundan giderken yolun ne kadar bozuk olduğunu fark etti. Lastikleri kamyona daha yeni taktırmıştı. Kamyonunu bu berbat yola sürmeyi hiç sevmiyordu. “Yavaş gideyim, nasılsa acelem yok” diye düşündü. Otobüslerin her zaman durdukları dinlenme tesislerini geçtikten sonra, çukurlara gire çıka ilerleyen kamyonun dorsesindeki kırk-elli santimlik bir odun parçası çukura giren kamyonun sallanması ile yerinden zıpladı ama sağlam halatla bağlanmış brandaya çarpan odun parçası, eski yerine geri döndü.

 *****

 Sabah Saat 7:30.

Çiftçi Salih bir sigara yaktı ve güzel havanın tadını çıkara çıkara kamyonetini Bolu Dağı yollarından aşağı doğru sürmeye başladı. Yolun karşı şeridinden gelmekte olan büyük beyaz bir yolcu otobüsünü fark etti. “Amma da büyük otobüs, kim bilir kaç paradır bu…” diye düşündü. Otobüs, Salih’in kamyonetinin yanından geçerken Salih, kamyonetinin kasasındaki sütlerin ne kadarını satabileceğini düşünmeye başladı. O otobüsü alabilecek kadar parası olsa ne güzel olurdu… Ama hayattı bu, kaderdi. Yine de Allah çok verip azdırmasın, az verip küstürmesindi. Bu düşüncelerle çiftçi Salih, yoluna devam etti.

 *****

Sabah Saat 7:32

Ahmet, muavinin onu dürtmesiyle uyandı. Muavin:

-‘Beyefendi, ihtiyaç molası için tesislerde durduk, rahatsız ettiysem kusura bakmayın.” dedi.

Evet, muavin Ahmet’i rahatsız etmişti ama önemli değildi. Kalktı, otobüsten indi ve gerindi. Hava aydınlıktı, güneş ışıl ışıl parlıyordu.

Ahmet, Tesislere girdi, bir tost ve yanına bir bardak çay söyleyip kahvaltısını yaptı. Yaşlı çifte gözü takıldı. Önündeki çorbayı içmekte olan yaşlı adam asık bir suratla karısının ilacı içmesi yönündeki ısrarlarına karşı hala diretiyordu. Yaşlı adam ilacı içmedi. Derken Ahmet ve tesisteki herkes bir anons işitti:

-’04:00 İstanbul-Ankara seferini yapan otobüsün yolcularının dikkatine! Otobüsünüz hareket etmek üzeredir. Tüm yolculara önemle duyurulur… ’

Ahmet, yaşlı çifte bir daha baktı ve gülümsedi. O sırada aklına sevdiği kadın, nişanlısı geldi. Bugün yapacağı iş görüşmesi onlara da böyle tatlı inatlaşmalarla dolu bir hayat için kapıyı aralayacak mıydı?

Cevap belki evet, belki de hayırdı.

 
Toplam blog
: 3
: 331
Kayıt tarihi
: 11.06.13
 
 

8 Ağustos 1990 tarihinde Lüleburgaz'da doğdum. Edirne Fen Lisesi'nden sonra İTÜ İnşaat Mühendisli..