Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '11

 
Kategori
Deneme
 

Parayı küçümseyebilmek

Parayı küçümseyebilmek
 

Paradan zerrece haberi olmayan mağra adamı, bizden çok daha insanca yaşamaktaydı güzel okuyucum...


Parayı küçümseyebilmek 

Paraya önem vermemek, eskisi kadar önemli bir insani özellik olmasa da, prensipte, felsefi açıdan en azından, erdemli bir davranış sayılmalı heralde... 

Günümüzde hemen hemen her ölçümün temel birimi olan parayı, küçümseyebilmek o kadar da kolay olmasa gerek. 

Evet, Lidyalılardan önce herkes sadece ihtiyacı kadar olan ürünü, ürettiği bir ürünle takas ederek - Ki modern hayatta buna barter diyorlar.- yaşamını sürdürüyordu. Mülkiyet duygusu, sahiplenme, sahip olma, mülk sahibi olma, bu güne göre çok ilkel bir biçim de de olsa, vardı belki; evet... Ama, şüphesiz ki para, günümüzdeki kadar tapınılası bir nesne değildi. 

Daha konuşmayı bile bilmeyen, işaret diliyle bile zor anlaşan, avcılık ve toplayıcılıkla yaşamını sürdürmeye çalışan mağra adamı, parayı ne yapsındı?... Ya da, biraz daha geliştiğinde uygarlık, tarım toplumunun bel kemiği olan suyu, nehir kenarlarına, dere kenarlarına, sulak alanlara yerleşerek ve ne pahasına olursa olsun, bu alanları kendine ait kılarak, ölümüne koruyarak bulma telaşındaydı. Tabi ki bu durumda para, insanın en son ihtiyaç duyacağı şey bile olamazdı. 

Ortaçağda Avrupa'da, açlık sınırında, efendisine hizmet eden köle için, paranın tabi ki hiçbir anlamı yoktu. Çünkü onun derdi ne kadar az kırbaç yiyerek ne kadar sağlıklı ve uzun yaşayabileceğiydi.Bir de özgürlüğüne kavuşsa... Bir köle daha ne isteyebilirdi ki? 

Nedense yüzyıllardır aç, sefil, yoksul, kimsesiz bırakılmış Anadolu Türk'ünün de tek derdi, namerde muhtaç olmadan, kafire boyun eğmeden, türklüğüne, dinine, imanına helal getirmeden, yarı aç yarı tok da olsa, o zavallı yaşamını kazasız belasız bitirebilmekti. 

Amerika'nın keşfi ve onu takip eden sanayi devrimi yüzünden anavatanı Afrika'dan cebren, silah zoruyla getirilen Afrikalı zenci, parayı ne yapsındı ki? O, onlarca kuşak sonra bile, beyaz efendilerinin zulmünden inim inim inleyeceğini bildiği kaderinden nasıl kurtulsun?... Onu düşünsündü... O, paranın değil, önce özgürlüğünün derdindeydi. 

Ya da Amerika keşfedildiğinde, sonu Afrika yerlisinden çok daha acı ve dramatik olacak kızılderili için, paranın değeri kaç okka ederdi ki? 

1789 Fransız ihtilalinden sonra, hızla artan bir şekilde bu günkü değerini almaktaydı; ne yazık ki para... Özgürlüğün değeri, bir daha geri dönülemeyecek kadar keskin bir şekilde azalırken, para bütün ihtişamıyla, bütün insani değerlerin, varoluşsal kaygıların yerini almaktaydı. 

Mağra adamı, sadece beslenme, baarınma, korunma, soyunu devam ettirme derdinde ama günümüzden çok daha insanca yaşamaktaydı. 

Günümüzde tüm temel ihtiyaçlarını, neredeyse parmağını bile kıpırdatmadan karşılayabilen insanoğlu, buna karşılık, sırf adı para hırsı olarak anılan devası olmayan hastalığı yüzünden, mağra adamını mumla aratır hallere düşmekteydi. 

Böylesine değişen, böylesine insanı insan olmaktan başka bir yaratık olmaya doğru hızla sürükleyen şeyin, gücünü inkar etmek, yok saymak mümkün müydü? 

İnsan, yeryüzüne geldiği gün, yaşamaya başladığı sade, basit, anlaması ve anlatması, hazmı çok daha yumuşak, alışması çok daha kolay bir hayattan, böylesine kendisi yaşasın diye başkalarını yok etmek zorunda olduğu hale, en temelde, para yüzünden gelmemiş miydi? 

Peki, böylesine başkalaşmış, kendine yabancılaşmış, kendi olmaktan çoktan çıkmış insan, yüzlerce yıldır, milyarlarca insanın en temel tapınma materyali, her tür imanının üzerine çıkmış, dini, imanı, en kutsal mabedinin, en özel mahreminin bile pazarlık konusu yapılmasına sebep olabilen parayı, küçümseyebilir miydi? 

Ben hiç sanmam. Ya sen? 

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..