Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '16

 
Kategori
Güncel
 

Parçalamadan Yutmak Olmaz

Parçalamadan Yutmak Olmaz
 

Avrupa ile bin yıllık mücadelemiz, 1918 yılında son Haçlı Seferi ile sona ermiş gözükse de aslında bu tarihten sonra da sona ermedi. Mücadelenin şekli değişti. Mücadele kaliteli insanların değersizleştirilmesi, kültür emperyalizmi olarak devam etti. Mücadele devam ediyor. Çünkü gönüller Türkiye’nin geleceğiyle ilgili olarak bilinçli olarak atmıyor.

Yeni nesillere sağlıklı bir bilinç veremiyoruz. Bunda siyasi partilerin günlük hesaplarından daha fazla derinlik olması gerekiyor. Bu halkın insanlarının İslam Dini ile korkutulması değil, halkın İslam Dini ile yüceltilmesinin vakti gelmiştir. Milletin evlatlarının ayrıştırılması değil, birleştirilmesi Türkiye münevverlerinin en büyük gayesi olmalıdır. Birleşme; siyaseti, dini, gelenek ve görenekleri, ırksal özellikleri rant olarak görenler açısından birleşme son derece kötü bir durumdur. Bu durumda popülist yaklaşımlar daha doğrusu palavralar işe yaramaz. Bu da yapısal olarak kendini kısa vadeli rant olarak odaklamış yapıları rahatsız edeceği kesindir. Birleşmeyi dinimiz emreder, geleneklerimiz emreder, atalarımız nasihat eder, rakiplerimizin birleştiklerini, birliğin güç olduğunu teyit edercesine sürekli yüzyıllardan beri her organizasyonda (Haçlı Seferleri, Viyana Seferleri) birlik beraberliği savunuyor ve uyguluyorken bizim en büyük sıkıntımız birlikte hareket edememek oldu. Tarih boyunca bu hastalıktan kurtulmayı başaramadık.

Kendi kendini imha eden bir toplum varsa o da herhalde tarih boyunca buna en bariz örnek Türk topluluklarıdır. Bütünün parçası olmak yerine parçanın küçük bir parçası olmak, az olsun öz olsun, benim olsun anlayışı gerçekten bu ulusun büyük sorunu olmuştur. İslam Dininin milleti birleştirici bir unsur olması gerekirken, ayrıştırıcı olması da üzüntü verici bir durumdur. İnsanlar mezhep, hatta aynı mezhep arasında dahi neredeyse namazdan tutun, dualara kadar bir sürü ayrışma konusu ortaya çıkmıştır. Millet, ümmet, toprak, vatan, menfaat ortak geçmiş, ortak dil, ortak kültür bunların hiçbirisi milleti tam olarak istenilen düzeyde bir arada tutmayı, aynı hedefe ve ülküye yöneltmede çaresiz kalmaktadır. Bu da toplumsal olarak aralarında kuvvetli organizasyonları olanın sürekli olarak vergileri, çıkarları, parayı kontrol eden devlet mekanizmasını ele geçirme savaşı olarak süregiden korkunç bir mücadeleyi daim kılmıştır. Bu mücadele kısa süreli bir gruba menfaat sağlasa da bütünü parçaladığı için toplam güç daima düşmektedir. Bu da çoğunlukla kısa vadeli kazançlara sahip olanların uzun vadede kazandıklarını geri iade ettiği bir sürece dönüşmektedir. Gruplar arası mücadelenin bazen silahla olması, tam da bu millete ve bu coğrafyaya düşman olanların tam olarak istediği bir şeydir. Neticede bir devlet asla sınırında kendinden çok daha güçlü bir devletle yan yana yaşamak istemez.  Güçlü bir devletle sınır olan her devlet kendini güvende hissedemez. Dolayısıyla her devlet karşısında daha zayıf ve parçalanmış bir devletle mücadeleyi tercih edeceğinden güçlenecek, güçlenme ihtimali olan devlet ve milletlerde parçalanmayı tercih eder, açık veya gizli olarak destekler. Bundan doğal bir şey yoktur. Tarih boyunca bu durum her zaman böyle olmuştur. Bunun adına ister uluslararası siyaset, gizli örgüt, dış istihbarat adına ne derseniz, sonuç değişmez.

O halde ayrışmayı destekleyen, adı her ne olursa olsun, yöntemi ve söylemi ne olursa olsun fiili olarak milletin, ümmetin, parçalanmasını destekliyorsa bu akımlar millete ve devlete asla fayda sağlamaz. Asıl patronun halk, adalet olması gereken yerde başka aktörler devreye girer. Bu ruh halini oluşturmak için, sadece adalet duygusunun yok olması bile kâfidir. Milletin tamamını kucaklamayan hiçbir davranış şekli milleti aşama aşama yok oluşa doğru sürükleyen bir zehirdir. Söz konusu hareketin adının ne derece masum seçildiğinin hiçbir önemi yoktur. Seçilen isimler, bir gizleme, tabiri caizse kurdu kuzu postuna büründürme girişimlerinden başka bir şey değildir. Bu tip organizasyonların hangi yöntemleri kullanacağına, hangi araçları kullandığına bakmak, kişisel hırslardan arınmak, bütüne odaklanmakla belki bulunabilir. Ancak millet o kadar, aklı karışır ve gündelik meselelerce o kadar yorulur ki, düşünemez, oyalanır. Taraftarlık hastalıktır. Futbol fanatizmi ise buna en bariz örnektir. Akıl tutulması ve zafer sarhoşluğudur. Ancak golü yiyenin zafer sarhoşu olması çelişkisinin acaba kaç kişi farkına varabilir ki?

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..