Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '11

 
Kategori
Alışveriş - Moda
 

Pardon, isim neydi acaba?

Pardon, isim neydi acaba?
 

  

Nicedir hasretini çektiğimiz 12.İstanbul Bienali geçtiğimiz hafta görkemli bir şekilde başladı. Hem de ne başlamak!…Popülerlikte Venedik’le yarışmaya başlayan Bienal’imiz için yurtdışından yaklaşık 4 bin kişi İstanbul’a geldi. Dünyanın önde gelen koleksiyonerleri, küratörleri, sanatçıları açılış partilerinde boy gösterdiler.

Bu ilginin bir sebebi belli. Yabancı sanat çevreleri, İstanbul’u ‘ilhamın son kalesi’ olarak görüyorlar.

İstanbul; Batılılığı-doğululuğu, modernliği- tutuculuğu, fakirliği-zenginliği, kimliği - kimliksizliği, kaosu-düzeni, huzuru-tekinsizliği kısaca içinde barındırdığı tezatları, kozmopolitliği ve dinamizmi ile onlara heyecan veriyor, ilham veriyor.

Sanat piyasasının kazandığı ivme, Türk çağdaş sanatçılarının dünya sahnesinde boy göstermesi de bu ilginin diğer nedenleri.

Nihayetinde, Bienal ve paralelindeki tüm etkinlikler, açılışlar, sergiler, konferanslar birkaç gün boyunca kalabalık bir kitlenin çılgınca takip ettiğişovlara sahne oldu. Önde gelen yabancı gazeteler Bienal’imizden övgüyle bahsetti.

Sonunda evli evine döndü ve şimdi kaldık biz bize…

Bu ‘biz bize’ halleri izlemek için geçtiğimiz Pazar günü Bienal’e gittim. 20 lira ödeyip giriş biletimi aldım ve gezmeye başladım.

Malum Bienal’in bu yılki teması ‘İsimsiz’ yani Untitled. İki nedeni var: Küratörlerin Kübalı sanatçı Felix Gonzales Torres’ten ilham alması. Torres, eserlerinin büyük kısmını ‘İsimsiz’ olarak adlandırmış çünkü anlamın, zamana ve mekana göre değişken bir şey olduğuna inanmış. İkinci nedeni, ‘alçakgönüllülük’.  Küratörler, sergiye bir isim seçip izleyiciye dayatmaktan, hayal gücünü sınırlamaktan çekinmişler.

Mantıklı.

Ne var ki, ortalama Türk sanatseveri isim seviyor, başlık seviyor, azıcık ipucu istiyor. Ve olmayınca da bu durumu şöyle yorumluyor:  ‘Hımm, demek o kadar zor ve karışık ki bir isim verilememiş!’

Bienal’den çıkan bir çiftin diyaloğunu noktasına virgülüne dokunmadan aktarıyorum.

  • İsmi neydi bu serginin?
  • İsimsiz.
  • Nasıl yani?
  • İsmi yok işte, isim verememişler, ismi isimsiz.
  • Vallahi haklılar. Ben de olsam buna bir isim veremezdim!

Bu ‘isimsiz’ kavramının oturması için zamana ihtiyaç var sanki. Belki de bir süre daha;

..İsim şart!

Bu yıl Bienal’in mimari yapısı çok etkileyici. Labirent şeklinde koridorlarda dolaşıyorsunuz, bu da belirsizliği ve heyecanınızı artırıyor.

Sergi içinde yönlendirme sanıyorum bilinçli olarak yapılmamış. Ancak biz Türkler’in kaybolunca telaşlanırız. Durum böyle olunca, video odalarına kafalarını uzatıp ‘pardon yeşil ceketli bir bayan gördünüz mü’ diye soranlar, ‘Sinancaaan, neredesin oğlum’ diye bağırarak ortamı çınlatan anneler falan sıradan manzaralar haline geliyor. En komiği de yönünü iyice şaşırıp, karşısına çıkan sergi maketine ‘sanat eseri’ muamelesi yapanlardı.

..Yönlendirme şart!

Söz konusu Bienal ise rehberlik hayati bir konu. Eğer bir çağdaş sanat uzmanı değilseniz, rehbersiz gezdiğiniz Bienal’in çıkışında kendinizi salak gibi hissetmeniz an meselesi. Bunun için çoğu üniversiteli gençlerden bir rehberler ordusu kurulmuş. Ne var ki rehberlerin, ilk günlerin etkisiyle olacak konuya çok hakim olmaması traji komik manzaralar yaratıyor. Bizim rehberimizin, Camilo Yanez’in Şili darbesinin simgesi Milli Stadyum’da çektiği etkileyici videoyu, ‘bu stad Şili’de çok ünlüymüş’ şeklinde anlatması gibi. Rehberlerin, bir Türkiye klasiği olan ‘yancılarla’,  ‘dinlersin, dinleyemezsin’ şeklinde girdiği komik ağız dalaşları ise tam seyirlik.

..İyi rehberlik şart!..

Serginin büyük bölümünde terör, savaş, politik cinayetlerden oluşan sert temalar, önemli bir kısmında da eşcinsellik teması hakim. Çok çarpıcı eserler ve sanatçılar var.  Örneğin, hayatını mafya ile mücadeleye adamış gazeteci – fotoğrafçı Letizea Battaglia’nın Sicilya mafyasının acımasız cinayetlerini konu alan ‘Ölüm Anı’ adlı sergisi mutlaka görülmesi gerekenlerden.

Ne var ki, çocuklar üzerinde olumsuz etkisi tartışılmaz olan bu bölümlerde, hiçbir uyarı yer almıyor. Elinde çocuğu ile bu bölümlere giren vatandaş, ne yapacağını, nasıl çıkacağını şaşırıyor.

..Uyarı şart!

12. Bienal, keşfetme hazzını yaşatıyor. Benim favorilerim, Ali Kazma’nın Bürokrasi isimli video yerleştirmesi, Türkiye’nin ilk kadın fotoğraf sanatçısı Yıldız Moran Arun’un 50’li yıllarda çektiği ‘Türkiye Manzaraları’, Ala Younis’in 12 bin kurşun askerle yaptığı yerleştirme, Filistinli Bisan Abu Eisheh’in Gazze’den topladığı eşyalarla yarattığı ‘Evcilik Oyunu’, Eylem Aladoğan’ın uzun namlulu silahlarla yaptığı heykeli, Meriç Algun Ringborg’un  ses yerleştirmesi oldu. Defalarca gitme ihtiyacı yaratan daha çok eser var.  13 Kasım’a kadar açık.

..Görmek şart!

 

Twitter/suleyucebiyik

syucebiyik@gmail.com

 

  

 
Kayıt tarihi
: 16.07.10
 
 

Milliyet Yazar..