Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '21

 
Kategori
Sinema
 

Paris'e neden gittim !..

Şimdiye kadar tüm yazılarımı Türkiye'den yazdım. Bu yazımı başka bir şehirde hatta ülkeden yazıyorum. Sadece bir iki temel cümlesini bildiğim ama tatlı konuşan insanlar yaşadığı şehir. Bu şehre ikinci gelişim ama, gez gez bitmiyor. Yanlış anlamayın iyi anlamda söylüyorum sabah kalkıyorum, plan yapıyorum bir bakıyorum akşam olmuş. Planda daha çok gezecek görecek yer var.

 

Evet, burası Paris, adına şarkılar romanlar yazılan şehir. Paris'te ne aşklar başladı ne aşklar bitti, neler neler yaşandı bu sokaklarda...  Gerçekten hoş pardon güzel bir şehir her sokağı her caddesi başka macera herkesin "bon jour" demesi tatlı geliyor, Fransız dilinin tatlı bir fonetiği var.

Buraya gelmişken Yılmaz Güney'in mezarına gelmemek olmazdı. Ünlü Père Lachaise Mezarlığı'nda ana kapıdan girişte sağda kolay yerde bir anıt mezarı var, vefatından çok uzun zaman geçmesine rağmen hala yeni taze çiçekler bırakanlar var. Sanatını seviyor ve saygı duyuyorum… Türk sinemasına kattıkları değerler tartışılmaz, siyasi hayatı beni ilgilendirmiyor. Sonra Ahmet Kaya'nın mezarını ararken, kendini mezarlıkların görevlisi olarak tanıtan biri yardımcı olmak istedi. Ben de sevindim kendisini mezar kazıcısı olarak tanıttı. Yılmaz Güney'in mezarına yakın bir yer olduğunu biliyordum, ama konuşurken beni mezarlık dışına uzaklaştırmaya başladı. Bende; "yoruldum sen git, ben geliyorum” dedim bir an duraksadı. Bende “Sen git, ben sonra bakarım” diyerek ayrıldım. Sonra araştırdım mezarının başka yerde olduğunu öğrendim. Az daha bir hırsıza kurban gidecektim.

Paris’te gezecek çok yer var. Louver Sarayı öncelikle bahçesinde cam piramitler Bursa'yı hatırlatıyor. Şehrin en popüler müzelerinden Musee d'Orsay’de neler yok ki, Monet, Van Gogh ve birçok ünlü ressamın resimleri var. Harika heykeller mevcut burada, eserleri görmeniz tavsiye derim. 55 katlı Montparnasse gökdeleninden harika Paris manzarasını seyrettim. Eiffel'e gitmeyen Paris'e gitmemiş sayılır. Gece hayatı biraz pahalı ama Paris’te Lido Show’u seyretmenizi tavsiye ederim. Eğer ekonomik olsun istiyorsanız internetten en az 2 ay önce rezervasyon yaptırın derim. Burada muhteşem kabare show’ları yapılıyor. Ressamlar Tepesi yani Montmartre zaten tartışılmaz gidilmesi gerekir. Gene burada şehri tepeden görebilirsiniz.

Paris’te kafeleri muhteşem ama Parisliler genelde yiyeceklerini yanına alıp Sen nehrinin kenarında yerler. Harika bir keyif tavsiye ederim.

Bu arada bu yazıyı yazar Yahya Kemal Beyatlı'nın Paris’e geldiği zamanlar uğrak yeri yaptığı kafede özel masasında yazıyorum. Şunu anladım akıllı adamış oturduğu masa kafenin en açık görüşlü masası,  kafenin her yerini görüldüğü bir konumda.

Bu cafe zamanında birçok yazarın, devlet adamının uğrak yeri olmuş bir cafe ‘La Closerie des Lilas’,  Türkçesi leylak bahçesi… Gerçekten harika dizaynı olan bir cafe… Ernest Hemingway'in "Güneş de Doğar" isimli romanı bu cafede yazdığı söyleniyor.

Ben de bu yazımı onun kadar mükemmel yazar olamasam da onun oturduğu masada bir kez daha onu yad ederek yazmak istedim. Ama masadan mıdır yoksa bir kaç gündür Paris'te olmamdan mı nedir? Şu satırları çok kısa bir zamanda yazdım. Ustaya saygılar sunarım.

“Paris'e neden ikinci kez, tatile gidiyorsun” diyen arkadaşlarım var? Anlatayım, bu kadar sanat eserinin yazıldığı şehrin özelliklerini anlamaya çalışıyorum. Neden. Onlarca yüzlerce eserler yazılmış bu şehirde? Neden çoğu Türk yazar, ressam bu şehre gitmiş? Anladım ki benim bunu anlamam için bir kaç kere daha Paris'e gelmem lazım.

Parislilerin bir söz var: "Paris'e bir kere gelen bir daha gelir" doğru galiba.

Paris’ten ‘La Closerie des Lilas cafeden selamlar… İyi Seyirler.

 
Toplam blog
: 136
: 6807
Kayıt tarihi
: 09.05.15
 
 

Kültür ve sanat alanında araştırmalar yapıyorum. Birçok yayına sinema ve tiyatro alanında yazılar..