Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '15

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Paris Seyahati (2) Attila'nın Ardından Hıristiyan Olan Paris Şehri

Paris Seyahati (2) Attila'nın Ardından Hıristiyan Olan Paris Şehri
 

4. yüzyıla geldiğimizde Paris'i oldukça kalabalıklaşmış olarak buluyoruz. Bu dönemde sürekli birbirine bitişik şekilde inşa edilmeye devam eden evler nedeniyle caddeler ve sokaklar her seferinde biraz daha daralmıştı. Sınırları Senna Nehri boyunca bir donanma ile koruma altına alınan şehir duvarlarla örülmüş ve etrafı da oldukça sağlam ve yüksek kulelerle çevrilmişti. İşte bu sağlam ve korunaklı şehir yapısı sayesinde Paris 5. yüzyılda Büyük Hun İmparatoru Attila'nın Batı'ya yönelik yapmış olduğu akınlara karşı güçlü bir savunma kalkanına sahip olmuştu.

Parisli Azize Geneviève

Attila'nın ordusu Batı'ya doğru ilerlemekte ve Avrupa halklarına müthiş bir korku dalgası hâkim olmaktaydı. Endişe ile başlarına gelecekleri bekleyen halklar bir yandan da kendilerini bu endişeden kurtaracak bir mucize beklentisi içerine giriyorlardı. Lutetia yani Paris şehri de aynı şekilde korku ve panik içerisinde ne yapacağını bilmez bir vaziyette iken Parisli bir hıristiyan kadın olan Geneviève'nin çağrısıyla dua etmeye başladı. Geneviève eğer dua ederlerse Tanrı'nın onları koruyacağını söylüyor ve Parisliler de onun bu çağrısına kulak veriyorlardı.

Mucize Gerçekleşiyor!

Geneviève'nin çağrısı ile dua eden Parislilerin içini ferahlatan bir gelişme oluyor ve Attila sırtını Paris'e yününü ise İtalya topraklarına, yani Roma İmparatorluğu'nun başkenti olan Roma şehrine çeviriyordu. Parisliler bu kurtuluşun ardından Hıristiyanlık dinine daha da yaklaşmışlar ve ilerleyen dönemlerde Geneviève'yi de şehirlerinin azizesi ve manevi olarak da sahibesi ilan etmişlerdi. Bugün Paris'de Pont de la Tournelle (Tournelle Köprüsü) üzerinde Geneviève'nin bir heykeli bulunmaktadır.

Fransa'ya ismini veren Frenklerin Paris Hakimiyeti

5. yüzyılın sonunda Soissons Zaferi'nin ardından Gallia'nın hükümdarı olan Clovis Hıristiyan bir azize olan Clotilde ile evleniyor ve bu sayede bütün orduları ile Hıristiyanlık dinine geçip Frenklerin de kralı ilan ediliyor. 508 yılına geldiğimizde Clovis'i Senna Nehri'nin orada bulunan Paris'e yerleşmiş görüyoruz. Clovis burada hemen on iki havari adına bir kilise inşasına başlıyor. Bu kilise aynı zamanda kendisi için bir mezar yeri olacağı için, inşaasına oldukça önem veriyor. Ardından Gallia'nın en büyük katedrali olan Notre-Dame ve St-Germain de Prés'nin inşası başlıyor.

Notre-Dame Katedrali ve Fransız Edebiyatı'nın dünyaca ünlü yazarı Victor Hugo

Klasik roman okuyucularının vazgeçilmez yazarı Victor Hugo'nun dilinden Paris'i okuyanlar için bu şehir hem çok büyülü hem tüyler ürpertici hem de merak uyandırıcıdır. Notre-Dame'ın kamburu Hugo'nun 1831 yılında henüz 29 yaşındayken yazdığı ve büyük ilgi uyandıran eseridir. 6 Ocak 1482 tarihinde Paris'in banliyölerinde yaşayan İspanyol çingenelerin Epifani yani 12. gün bayramını kutlama anları ile başlar. Roman çingenelerin en güzeli Esmeralda'nın meydandaki dansı ve sonrasında Quasimodo'nun günün en çirkini seçilmesi ile başlar. Birgün de olsa en çirkinin en kıymetli olması Quasimodo'yu hapis hayatı yaşadığı Notre-Dame'ın karanlığından çıkartır. Kısa bir süre için de önce Parislileri ardından bütün dünyayı etkisi altına alan roman Hugo'ya da müthiş bir ün kazandırır. Ardından gelen Sefiller romanı ise bütün zamanların en iyi klasik romanları arasına girer. Hugo'nun okuyucuları birgün mutlaka Paris'te onun Jean Veljean'ı ya da Quasimodo'yu dolaştırdığı sokaklarda yürümeyi hayal ederler. Notre-Dame Kilisesi bu anlamda okuyucular için de oldukça önemli bir yer tutar.

Notre-Dame Katedrali

Yapımına 1163 yılında başlanan kilisenin 1182'de apsis ve koro bölümü, 1196'da orta kısmı, 1225'te ön yüzü olan Batı kanadı, 1250'de ise kuleler ve kuzeydeki gül pencereleri 1345'e kadar ise kilisenin geri kalan kısımları tamamlanır. Kilisenin meşhur çanı olan Emmanuele'nin ağırlığı 13 tondur. Ana kubbe 34 metre, kuleler ise 69'ar metre yüksekliktedir ve bu kulelere 442 basamak ile çıkılır.

Vetray sanatı neden önemlidir?

Gotik dönem kiliselerinin inşaasında bir devrim kabul edilen kaburga sistemli tavan yapısı, sağlam ve yüksek sütunlardan destek alan tavanın aslında ağır olmasının gerekmediğinin anlaşılmasına neden olur. Bu da hafifleyen tavandan dolayı geniş pencereler yapılmasına imkan tanır. Pencereler ise güneş ışığını kilisenin içerisine yansıttığı için başka bir sanat dalının gelişmesine neden olur: Vetray yapımı. Kiliselerde vetray kullanımı kutsal kitaptan öykülerin cama işlenmesi ve ruhani ışığın kiliseden içeriye girerken bu öykülere can vermesi vetray kullanımını oldukça önemli hale getirir. Okuma-yazma bilmeyen Hıristiyanlar kiliseden içeriye girdiklerinde kutsal kitap önlerine serilmiş olur ve bu da onların inançlarını perçinleyen önemli bir etken olur. Milano'daki Duomo bu anlamda oldukça güzel bir örnektir. Notre-Dame ise daha çok Doğu sanatından etkilenme yani resimden çok desen kullanımı göze çarpar.

Davide ile katedrale ilk girdiğimizde ayin saatiydi ve bu nedenle oturup sessizce ayini dinledik. Koronun söylediği ilahilere kulağım artık aşina oldu; çünkü daha önce Notre-Dame Katedrali'nde kaydedilmiş olan klasik müzik eserler albümü edinmiştim. Hugo okurken bu müzikleri dinlemek elbette mekan algısı yaratabilmek açısından benim için oldukça önemliydi. Notre-Dame Katedrali dünyadaki en güzel ve önemli gotik sanat eserlerinden biri kabul kabul edilmektedir. İnşaası neredeyse bütün gotik dönem boyunca sürmüştür. Hıristiyanlık dönem öncesinde aynı bölgede yer alan ve Jüpiter'e ithaf edilen bir pagan tapınağı üzerine kurulan kilisenin inşaasında bu tapınağın malzemeleri de kullanılmıştı. Kilise Meryem Ana'ya ithaf edilmişti. Kilisenin gerçekten çok etkileyici bir ön yüzü var. Burada seçilmiş öyküler de heykellerle adeta hayat bulmuş gibi görünüyor. Mekan olarak ise Paris şehrinin en önemli noktasında tam da merkez bölgede ve şehre gelen turistlerin de uğrak yerlerinin başında geliyor.

Şehre turist olarak gelmek!

Paris'e eğer kısa süreli gelecekseniz mutlaka öncelikle Notre-Dame Katadrelini görmeye gelmelisiniz. Tarihi eserler eğer çok ilginizi çekmiyor onun yerine Senna Nehri'nin kenarında bir yürüyüşü yeğliyorsanız da yine gelmeniz gereken yer “il de la Cité” bölgesidir. Paris ile ilgili turistlere yönelik hediyelik eşyalar bulmak istiyorsanız yine Senna Nehri'nin kenarında yürümeniz yeterlidir. Nehir boyunca tam olarak ne zaman aıp kapattıklarını bir türlü anlayamadığımız standlarda hediylik eşya, eski kitaplar ve cdler, Paris kartpostalları, Paris'te çekilmiş ünlü Amerikan filmlerinden karelerin olduğu fotoğraflar bulma şansınız var.

Shakespeare in Company

Ayrıca şehirde çok sayıda eski kitapçı var. Elbette bunların en ünlüsü “Shakespeare in Company”dir. Kitapçı şehre gelen turistlerin akınına uğradığı için içeri girmeyi başarmak gerçekten şans işi. Biz ilk gün kiliseye giderken kitapçının önünden devam etmekte olan kuyruğu görünce kitapçı ziyaretimizi ilerleyen saatlere bırakmayı tercih etmiştik. Akşam üstü gittiğimizde ise kuyruk hayli azaldığı için rahatlıkla içeri girebildik. Çoğunluğu ingilizce olan kitaplardan satın aldığınız takdirde kitabevi kitabın birinci sayfasına o kitabın Shekespeare in Company'den alındığı mührünü vuruyor. Birçok kitap kurdu için bu önemli bir şey oluyor.  

 
Toplam blog
: 79
: 5412
Kayıt tarihi
: 25.10.11
 
 

Dr. Serap Mumcu Geronazzo, Padova Üniversitesi Tarih bölümünde doktoramı tamamladım. Tarih, Sanat..