- Kategori
- Gündelik Yaşam
Parmağımızı, Kandil'in gözüne gözüne sokamadık!
Ünata; babasının, "Nokta Noktam" isimli şiiri'nin,halâ daha istekler arasında önde olduğunu söylüyor
Şair, öğretmen, duygu adamı Unata Akkoyunlu’yu, şair babası, “Nokta noktam’ın” şairi Rıza Polat Akkoyunlu’dan dolayı tanımıştık. Babasını da tanımazdık amma, gittik, gördük, dinledik, Milliyet Bloglar’da yazdık. Radyolara bile çıktılar, aile boyu.
Oğul Akkoyunlu Google’den bulmuş adresimizi. Orada, Milliyet Blog’da, babasından bol bol bahsetmiştik. “Gel konuşalım” dedik, atladı geldiydi Bursa’dan. Siyah beyaz resimler getirmiş aile albümünden. Kendisi de sıkı bir şair oğul Unata. Kitapları var.
Aşağıdaki şiiri, müşterek dostumuz Şair-Ressam Yücel Aktaş yollamış. Günün mana ve ehemmiyetine göre, yayınlıyoruz sizler için. (Hani öyle derler ya!) Şimdiki yaşadığımız siyasi kargaşa içinden pırıl pırıl parlayan bir sesleniş olduğu için koyduk sayfamıza bu şiiri. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Tabular üst üste devriliyor, altında kalanlara dönüp bakılmıyor. Kırmızı çizgiler toz topraktan rengini kaybetmiş. Kala kala, bize, aşağıdaki “VASİYET” kalıyor. Halâ daha, “ Kandil’lerin gözlerine parmaklarımızı sokamadığımıza yandığımız” günleri bir düşünün. Unutamayız bunu. Açılımmış. Geçiniz bir kalem! Hangi dağda kurt öldü ki?! Geçen yıl yazılmış, bu günlere ışık tutuyor. İşte İbretlik vesikası:
1
“Salya saçan kanlı ağızlarıyle
Kemik bekler,
Dağılmış her köşesine yurdumun
Kalleş köpekler
Ölüm bile kan kardeşimdir benim ulan!
Alnında Ay Yıldız damgasıyla doğuyor
Şimdi bebekler”
“Ölürsem…
Kahpe kurşunların
Kalleş uğultuları arasında bir gün
Ve düşersem…
Karlı dağların bağrına
Kardelenlere inat
Parlasın karda kan kıpkırmızı
Ve aksın kir ve kin
Kandil’den
Kandahar’a
Babil’den
Taaa Toroslara kadar”
“Ben ölürken
Dağların çatılarında çatılmış
Silâhların gölgesi gibi mert
Beni
Sakarya’nın suyuyla yun’un
Conkbayır’ında
Kilitbahiri’nde yurdumun
Sakarya boyunca akan
Ovalar koynunca kan
Hep kan vardı
Bir gün;
Sorarsa yetim çocuklarım beni
Deyin ki onlara: “he mi”
Ey oğul!,
Ey ülkemin
Göklerine serpilmiş Gökçen Kızları!
Evet!
Her karşısında yurdumun kan
Hep kan vardı
Fakat;
En puslu günlerinde bile yurdumun
Bil ki yavrum!
Ankaradan, Afyon’a doğru ışıyan
Kızıl mavi bir tan
ATA’N vardı.”
2
“Ölürsem…
Kahpe kurşunların
Kalleş uğultuları arasında bir gün
Ve düşersem…
Uğrunda can verdiğim tek sevgilimin
Ey sevgilimin
En sevgilimin
Kucağına…
Ağlamayın ne olur!
Mohaç’ı
Zigetvar’ı düşünün!
Dumlupınarı
İnönü’yü
Afyon Ovasını düşünün!
Çocukları düşünün Çanakkale’de
Henüz on beşinde
Cephede silâhsız,
Ekmeksiz
Çorapsız çocukları.
Nene Hatun’u
Elif Ana’yı
Kara Fatma’yı
Askere su taşırken vurulan
Hatçe Bacı’yı
Tek oğlunu
Tek gözünü
Tek kolunu
Tek vatanı için veren
Yoksul dedemi düşünün.
Bize ağlamayın, ne olur!
Gaflete, delâlete
Ve hatta hıyanete
Hıyanete alkış tutan hainlere ağlayın
Ağlayın ki;
Göz yaşlarınız gibi berrak
Ve aydınlık bir gökyüzüne
Havalansın kırlangıçlar
Ve büyüsün, ölüme inat
Özgür ve “ NE MUTLU TÜRK” doğan
Çocuklar.”