Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '10

 
Kategori
İzmir
 

Parmaklarımızı sokamadık şu Kandil'in gözlerine "cızzz" diye!

Parmaklarımızı sokamadık şu Kandil'in gözlerine "cızzz" diye!
 

Şair Ünata Akkoyunlu


Şair, öğretmen, duygu adamı Unata Akkoyunlu’yu, şair babası, “Nokta noktam’ın” şairi Rıza Polat Akkoyunlu’dan dolayı tanıdık. TRT Radyo 1’den sesi çıkıyordu Ünata Şairinin.” Sevgili Vakayinüvis’in programında konuşuyordu Bartın hasretini, babasını o yörelerde arayacağını söylüyordu. Güzel bir program oldu. Ahde vefaların, kadirşinaslıkların, unutulmayacaklarının altını çizmek için kolları sıvayanlar sağ olsun.

“Babamın yasak aşk yaşadığı Bartın’ı gidip görmem lazım” diyordu. Milliyet Blog’da okumuş babası için yazdıklarımızı. Telefon etti, Bursa’dan kalkıp geldi elinde bir tomar siyah beyaz, babasına ait fotoğraflarla ve aşağıdaki şiirle. Gelip kapıyı çaldı. Buyur ettim. Hem sevindim, hem şaştımdı.

Ateş kes ilan edilmiş. Bu kaçıncısı? Bu kaçıncı kalleş kurşunların ateşkesi deldiği anlar. Yok mu sorumlusu? Devlerin başına bela olan Kürt Ağası çocuk katilinin iki dudağı arasına bakar olduk.

Kimin eli, kimin cebinde belli değil bu devirde. Tabu olan şeylerin kırmızı çizgileri, bir anda bakıyorsunuz, değişivermiş. Hangi kıbleye döneceğimizi, hangi Allaha kul olacağımızı şaşırdık. Tabular üst üste devriliyor, altında kalanlara dönüp bakılmıyor. Kırmızı çizgiler toz topraktan rengini kaybetmiş.

Kala kala, bize, aşağıdaki Şair Ünata’nın bir “ Vasiyet” gibi şiiri kalıyor. İyi ki tanımışız bu şairi. Yoksa bilemeyecektik bu şiirini. “Bir milli marş gibi” bir sesleniş bu. Halâ daha, . “Açılımmış”. Bunlar konuşuluyor. Havada su dövülüyor. Geçiniz bir kalem! Hangi dağda kurt öldü ki?! Ve de, bir türlü Kandil’e giremedik. Bütün mel’anetler, orada kotarılıp, sahneye sürülüyor, bizler de baka kalıyoruz. İran ise, Kandilin kendisine bakan yüzünden dağa tırmanıp, onları hallederek geriye dönüyor, ölüsüyle, dirisiyle. Bu işi biz neden yapmıyoruz? Neden yapamıyoruz? Ben başkumandan olsam, ki, her Türk’ün gönlünde yatan da budur: “ “Yedi düvelle harbe tutuşma olasılığına rağmen, Kandil’in tepesinden balıklama girer, tabanından “tuluk” çıkardım. O dağı, futbol topu gibi, içdış ederdim. Ah, ah, ah. Vermezler ki bana bir rütbe! Biz, rütbesizken de, yedi düveli, patlıcan kurusu gibi iplere dizip, balkonlarımıza, Türk bayrağının yanına astık. Hay da bre. Hepsi bundan ibaret! Geçen yıl yazılmış, bu günlere ışık tutuyor şiir: “Kandil’lerin Gözlerine Parmaklarımızı Sokamadığımıza Yandığımız” Yanmak! Hala yanmaktayız bre!

Kemik bekler, / Salça saçan kanlı ağızlarıyla / Dağılmış her köşesine yurdumun / Kalleş köpekler / Ölüm bile kan kardeşimdir benim ulan / Alnında Ay Yıldız damgasıyle doğuyor / Şimdi bebekler / Ölürsem /Kahpe kurşunların / Kalleş uğultuları arasında bir gün / Ve düşersem / Kara dağaların bağrına / Kardelenlere inat / Parlasın karda kan kıpkırmızı / Ve aksın kir ve kin / Kandil’den / “Kandahar’a / Babil’den / Taaa Toroslar’a kadar” / “Ben ölürken / Dağların çatılarında çatılmış / Silahların gölgesi gibi mert / Beni/ Sakarya’nuın suyula yun’un / Conkbayır’ında / Lilitbahiri’nde yurdumun / Sakarya boyunca akan / Ovalar boyunca akan / Ovalar koynunca kan / Hep kan vardı / Bir gün / Sorarsa yetim çocuklarım beni / Deyin ki onlara: “he mi” / Ey oğul! /Ey ülkemin / Göklerine serpilmiş Gökçen Kızları / Evet! / Her karşısında yurdumun kan / Hep kan vardı / Fakat / En puslu günlerinde bile yurdumun / Bil ki yavrum! / Ankara’dan, Afyon’a doğru ışıyan / Kızıl mavi bir tan / ATA’N vardı” / Ölürsem / Kahpe kurşunların / Kalleş uğultuları arasında bir gün / Ve düşersem / Uğrunda can verdiğim tek sevgilimin / Ey sevgilimin / En sevgilimin / Kucağına / Ağlamayın ne olur! / Mohaç’ı / Zigetvar’ı düşünün /Dumlupınarı / İnönüyü / Afyon Ovasını düşünün / Çocukları düşünün Çanakkale’de / Henüz on beşinde / Cephede silahsız / Ekmeksiz / Çorapsız çocukları / Nene Hatun’u / Elif Ana’yı / Kara Fatma’yı / Askere su taşırken vurulan / Hatçe Bacı’yı / Tek oğlunu / Tek gözünü / Tek vatanı için veren / Yoksul dedemi düşünün / Bize ağlamayın, ne olur! / Gaflete / delâlete / Ve hatta hıyanete / Hıyanete alkış tutan hainlere ağlayın / Ağlayın ki / Göz yaşlarınız gibi berrak / Ve aydınlık bir gökyüzüne / Havalansın kırlangıçlar / Ve büyüsün ölüme inat / Özgür ve “NE MUTLU TÜRK” doğan / Çocuklar”

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..