Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '11

 
Kategori
Güncel
 

Paslanmış fikirleri söküp atabilen bir adam

Daha çok “şair” olarak tanıdığımız Cenap Şahabeddin’in kendisinin “tiryaki sözler” adını verdiği “müthiş güzellikte” özdeyişleri de (vecize) vardır.

İşte onlardan biri:

“Köhne fikirler, paslanmış çivilere benzer; yerlerinden kolay kolay sökülemezler.”

Nasıl ama?..

Güçlü mü güçlü!.. Gerçek mi gerçek!.. Güzel mi güzel!..

Ancak herkes, başkalarının köhne fikirlere sahip olduğuna inanır da kendisin de köhne fikirleri olabileceğini kabul etmez asla.

Olur mu canım!..

Biz, çağdaş fikirli bir insanız. Okuduğumuz okullardan, okuduğumuz gazeteden, kitaplardan, izlediğimiz televizyon kanalından, üyesi olduğumuz derneklerden, kuruluşlardan da belli olmuyor mu bu?

Ya onlar?.. Ya bizim karşımızda olanlar?

Hiç uzağa gitmeye gerek yok… Sorun bakalım, hangi okullarda okumuşlar? Hocaları kimmiş?

Bir ipucu yakalayamadıysanız buradan, hangi gazeteyi okuyorlar, ona bakın…

Bir değil, birçok gazete mi?..

Anlayın ki buradan, sağlam bir pabuç değil bu insan!

Adam olana yetmez mi bir gazete? İlle de “sağcı” ille de “yandaş” ille de “taraf” türü gazete okur mu, çağdaş düşünceli bir insan?

Besbelli ki “sağcı”, besbelli ki “gerici”, besbelli ki “köhne fikirlere sahip” bir insan!..

Öyle birisiyle dost olunmaz, arkadaş da… Bırakın dost ve arkadaş olmayı, komşu da olunmaz. Görüşülmez, konuşulmaz da!..

Tamam; ne camiye gidiyoruz;  ne mescide… Ne cumaya gidiyoruz;  ne de bayram namazına…

Tamam; ne hacca gidiyoruz;  ne umreye… Ne oruç tutuyoruz, ne kandil kutluyoruz.

Gerektiğinde rakımızı, şarabımızı, gerektiğinde viskimizi, votkamızı yudumluyoruz.

23 Nisan’ı, 30 Ağustos’u, 29 Ekim’i mutlaka kutluyor; Atatürk’ün heykellerine mutlaka nadide çiçeklerle süslenmiş çelenkler koyuyoruz.

İster İzmir’de yapılsın, ister Ankara’da, ister Edirne’de “Cumhuriyet Mitingleri”ne mutlaka koşuyoruz.

“Atatürk devrimlerini koruyup kollamak amacıyla yapılmış”darbeleri alkışlıyor, alkışlıyoruz.

Öyleyse?.. Biz cumhuriyetçi, biz devrimci, biz lâikçi ve Atatürkçü olmayacağız da kim olacak?

Biz solcu, milliyetçi, yurtsever, biz çağdaş fikirli olamazsak,  başka kim olabilir?

12 Eylül darbesinden sonra, darbeyi yapanların yaptığı (yaptırdığı diyelim haydi) anayasayı,  “Evet mi diyorsun, hayır mı? Ama evet demezsen, başına ne geleceğini biliyorsun, değil mi?”  diyerek sorduk halkımıza.

Hiçbir halk aptal değildir; bizim halkımız da değil…

Ben böyle söyleyince, çokbilmiş dostlarım:

“Mademki aptal değil, o halde, 12 Eylül darbesinin ürünü olan bu “ucube" anayasaya ne diye % 93’le evet dedi?” diye sorarlar hemen.

A benim güzel dostlarım!

Demeyip de ne yapsaydı?

“Hayır” diyerek, anasından emdiği sütü fitil fitil burnundan getiren, sivil gibi görünüp istediği yere demir yumruğunu acımasızca indiren darbecilerin, ensesinde boza pişirmesine razı mı olsaydı?

“Evet” oyu verirken halkımız 1981’de, “Evet dediğim için aptal zannetmeyin beni. Acısını çıkarırım ben bunun sizden, serbest seçimlerde.”  diyordu içinden.

Nitekim çıkardı da…

Ne İsmet İnönü’nün özel sekreteri Necdet Calp’a verdi oyunu, ne darbecilerin desteklediği General Turgut Sunalp’a…

Ne gördüyse, ne bulduysa, gitti de şişman ve kısa boylu bir adama verdi oyunu.

Yani, Turgut Özal’a…

Böylece baştaİlhan Selçuk, Oktay Akbal, Uğur Mumcu olmak üzere bütün solcu köşe yazarlarını ve tabiî beni de yanılttı bir kez daha.

Doğrusunu söyleyeyim: 12 Eylül darbesinden sonra yapılan ilk genel seçimlerden birkaç gün önce bir TV programında, “Boğaz köprüsünü satıp ikinci köprüyü yaptıracağım” diyen Özal’a“Sattırmam, köprüyü sattırmam!” diyerek yumruğunu masaya vuran Calp’a vermiştim ben oyumu.

Yahu, ne biçin bir halkımız vardı bizim!

Calpgibi bir adam dururken, Özal’a oy verilir miydi hiç!

Haydi diyelim ki, şu ya da bu nedenle Calp’ı gözün tutmadı; öyleyse git, Sunalp’e ver oyunu.

Eften püften bir adam değil ki Sunalp…

Şanlı ordumuzun, şanlı bir generali…

Ya Özal dediğiniz kim?..

Olmuşlu olacağı, nihayet  bir asteğmen!..

Pekiyi, ne yapsın şimdi, koskoca Cumhurbaşkanı Evren Paşa?

Başbakanlık mührünü “bu şişman adam”a verse bir türlü, vermese bir türlü…

Mecburen veriyor ama.

Verdi de ne oldu? Bütün “takunyalıları” doldurdu; Bakanlar Kurulu’na!

İlk icraatına bakın hele, ilk icraatına!..

“Türk parasının değerini koruma kanunu modası çoktan geçmiş bir anlayıştır. Kaldıralım bunu” diyor.

Çıldırmış bu adam!

Böylesine en önemli bir kanun feshedilir mi?

“Bakanlar Kurulu’ndan geçmez bu teklif” diyoruz, geçiyor; “Meclis’ten çıkmaz” diyoruz, çıkıyor,Kenan Paşa imzalamaz” diyoruz, imzalıyor; “Anayasa Mahkemesi’nden döner” diyoruz dönmüyor.

Bu ne biçim iştir ki, bütün solcu köşe yazarlarının; “Olmaz; yapamazsın; gücün yetmez.” dedikleri bir işe soyunuyor ve kimseyi dinlemeden yürüyüp gidiyor bu adam.

Sonra TCK’nin 141, 142, 146 ve 163. maddelerini değiştirmeye kalkıyor. İlk üç maddeye sözümüz yok, tamam, kaldırılsın da, 163. maddeye dokunamaz kimse!

İlk üç madde kalkarsa, solcular özgür olacak. Olsun, sakıncası yok… Ama 163. madde kalkarsa, sağcılar da özgür olacak. İşte bu olmaz!

Gazetelerde, televizyonlarda kıyameti koparıyoruz; “163. madde kalkarsa, Cumhuriyetin rûhuna fatiha okuyun” diyoruz; bağırıyoruz, çağırıyoruz; ama adam hiç oralı olmuyor. Gülüp geçerek bildiğini okuyor.

Siz ne dersiniz bilmem de, paslı çivileri kolayca sökebilen tuhaf bir “Başbakan”dı o adam!

Hüseyin Erkan

Dilem Yayınevi Genel Yönetmeni 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..