Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '07

 
Kategori
Felsefe
 

Paslanmış

Paslanmış
 

Şekercim esip geçti yine penceremden.. Bakın neler söylüyor kulağıma..

Paslanmış bir yenilmezliğim vardı…

Kum grisi savaşlardan çıkmış, usanmış, biraz yaşlı…

Anlık sevinçler için feda edilmiş zaferlerim vardı;

param çıkışmayınca rehin bırakılmış…

Koca bir başlangıçta beliriyor yüzün.

Benim sana söyleyecek hiçbir şeyim kalmamış, korkmuş, sıkışmışım.

Gömleklerimin kat yerlerinde bir tutam fesleğen kokusu kalmış; onu feda ediyorum…

Yine de inatla gülüyor yüzün bana, kâinatın en içten tebessümü bana sunduğun.

Bendeki tek kalan fesleğen kokusu…

Etrafımda küçük bir çiçek arıyorum, o başlangıcın seyredildiği yar’ın kenarında…

Saçlarının kıvrımlarına tutturacağım…

Gözlerinde, kirpiklerinin aralığından gördüğüm ışıltıya bakamıyorum, kamaşıyorum

Elimle siper yapıp anlıma,

Gözlerinin uslanmayan, hep ağlayan bebeğine ninniler söylemek istiyorum…

Aklıma bir türlü gelmiyor o başlangıçtaki yüz;

Akıyor içime, tutuk

Sadece seyrediyorum…

Düşler kurmama izin ver ne olur!

Alacalı mevsimlerin düzensiz renkleri gibi aşk…

Camın buğusuna çizdim geçmişimi; o mevsim geçişlerinde resmim silinir mi?

O geçmişin içindeki senin resminin silinmesine izin verme ne olur!

Ben hep o buğulu camın ardında durayım…

Tiryakiliğime; aşkın çıplak ellerinden sebep bulayım…

Kadersin…

En vazgeçilmezinden geldin yaşama, o buğulu camın diğer tarafındasın…

Eski öykülerin masalsı başlangıçlarında, özenle yazılan ilk harfleri adını çıkarıyor karşıma…

Hevesle okuduğum, okudukça içime sinmiş, efsanevide olsa varlığına inandığım o eski öyküler gibi seni okumak…

Hep uzak,

Hep sefil, en gereksiz kuytuların başında doymuşluğum.

Doyduğum an yeniden başlayan arsızlığım…

Açlığıma çekip bir kurşun atabilsem; cesaretimi görüp etkilenirsin belki.

Oysa tabancamla cesaretim,

Paslı!

Yenilmezliğim gibi.

Kullanılmamaktan darılmışlar bana.

Bir tek sen ol!

Her şeyi geri döndürecek bir dua biliyorum ben.

Gelirsen okurum onu Tanrıya ezberimden. O cam öyle durdukça aramızda; buğusu daha belirginleşiyor ve belirginleştirdikçe seni daha da görünmez yapıyor…

Sen;

Parmaklarında kuşlar,

Saçlarına takılmış, yasak elma ağacının yaprakları,

Ayaklarının bastığı yerde atlas olmuş toprak,

Teninde, bin bir görünümlü Ay’ın aldatıcı aydınlığı…

Ben;

Yelkovanı asırlardır kovalayan akrebin,

Bitişi meçhul yorgunluğuna denk; hiçbir tatminde dindiremiyorum içimi…

Günlerdir, limanlardan, çatal sesli yaşlı teyzelerin dağınık, boya kutularına çiçekler diktiği, briket duvarlı bahçelerin içinden çıkmadan ve neyi aradığımı anımsamadan;

Yakama yapışmış kirli yüzlü insanların yaka kirleri,

Avuç içimde artık bakmaya dayanamadığım hayat çizgimin kopuk izi;

Gözlerimde;

Artık akşam olmuş bir şehrin,

Artık gözümde değeri kalmamış gecesinde,

Uykumu rehin bıraktığım ucuz motellerde tanıdık birini arıyorum,

Anlatmak için içimi…

Tanıdıklar çok…

Ama anlatmaya kelime bulamıyorum seni…

Hiç kaybolma penceremden şekercim..
Hep orda ol ve hep benle..

 
Toplam blog
: 28
: 982
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Hayatı her sorguladığımda karşıma çıkan sonuçlara analitik yaklaşımlar sergilemeye devam ediyorum el..