Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

16 Mart '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Pazar geçkisi (2)

Pazar geçkisi (2)
 

Pazarları siyaset ve onun militarist gücü politika hakkında konuşmak-yazmak ülkemize has olmalı. Politikacı atak ve güncel olur, siyasetçi ağır ve gelenekçi olur; o yüzden ayırmalı bu iki kelimeyi. Tek yumurta ikizlerinin farklı kişilik özelliklerindeki gibi. Eğer bugün çalışmıyorsanız doğaya kaçıp gitmeler varken politik çalkantı ve bulantılara duyarsız kalamıyorsanız...

Çalkantı-bulantıya eğer duyarsız kalırsanız üzerine şey ettiklerinde şaşırmanıza neden olacaktır, gereği yok. İşte o yüzden birkaç lakırtı edeceğim müsaadenizle.

***

Yargı sürecinde sert tartışmaların temel amacının ne olduğu görülüyor. Ancak madalyonun diğer yönünden bakacağım olaylara.

Muhalefet partileri yaklaşık bir ay önce sevindirici bir haber almışlardı: iktidar partisinin oyları düşüyor!

Düştüğü söylenen oy, o pastanın neredeyse tam yarısına denk gelince düşecek oyların paylaşım savaşı da o denli büyük olacaktı.

İlk gölü kışın ortasında eksi yirmi altı derecede ordumuzun harekata başladığını sıcak yataklarından öğrenerek yediler, ki bence müthiş bir hamleydi. Tüm dünya hep birlikte bu gölü yediler.

İkinci gol geri çekilme operasyonu sırasında yediler: yine dünyayla birlikte.

Üçüncü gol malum.

***

Gol nitelemesi pek hoş olmasa da ifade açısından açıklayıcı.

Ana muhalefet, düşen oylardan sepetine doldurabilmek için tüm CHP geleneklerini alt üst ederek orduya karşı taarruza geçmesi sayın parti liderinin bir hamlesinden çok, başıboş kalan CHP içindeki 68’lilerin yönetimin kulağına yakınlaştığı anlamındaydı. Nefret edilen ordu değil, ordu kelimesinin çağrıştırdıklarıyla birlikte -onun- kulağına bağırılanların sesleriydi.

Aklıma bir fıkra geldi. Şu garip üçlü dostların fıkrası. Bir Fransız, İngiliz ve Türk'ü denek olarak bir laboratuara kapatılırlar. Kendilerine üç tane maymun verilir ve maymun üretmeleri istenir. Aylar sonra denekler kontrol edildiğinde İngiliz’in ve Fransız’ın sağlıklı birer yavru maymunları olmuşken, bizimkinin maymunu biçimsiz bir yavrudur. Sorulduğunda, “bana da dişi maymun verseydiniz size üçüz ve sağlıklı maymunlar verebilirdim” der.

Durum bu. Hepimizin elindeki kalem emaneten duruyor. İşimiz değil(hoby) yazmak. Ne yazsak da hep eksik kalacak. Halbuki ne çok yazacak şey varken, olur mu böyle durmak?

Siyaset, hele siyasetin ne zaman ne yapacağı belli değilken mayın tarlasında yürümeye devam edelim.

***

Asıl büyük ve dehşet senaryo bütün bunların yanında saf su kalır. Düşünün, yüzde 25 civarı ortada kalabilecek bir oy dilimi var ve bu oylar CHP’ye gitti, veya... Hem de bu hali ve şekliyle. Ne olurdu derdiniz?

Alın size kaosun kralı!

Eğer Atatürk yeniden dünyaya gelseydi CHP’de büyük bir revizyona giderdi. Kim kalır kim gider değil, toptan kapatıp açardı CHP’yi. Aynı tıkanan bir bilgisayarı yeniden yüklemek için formatlayıp yeniden açmak gibi.

CHP içindeki “zübüklerden” kurtulmak için formatlanmalıdır. Bu haliyle halkımız onlara inanmayacak, cumhuriyetin oyları birikimsiz partilere kayacak ve kaos kralı böyle doğacak. Tamam? Anlaşıldı herhalde (size değil blogçu dostum, ne olur ne olmaz diye, onlara).

***

Sanatın (?) ayaktakımından biri konuşuyor ve diyor ki, “ben bu davaya karşıyım, ben türbanın serbest bırakılmasını düşünüyorum, ben Anadolu’yu gezdim, böyle diyor Anadolu.”

Daha beş dakika geçmeden aynı adam, “ben siyasetten anlamam. O yüzden anlamadığım şeyler hakkında konuşmam.”

***

Nişantaşlı tek taşlı, eli aynalı gözü yaşlı bir feminal evangelist şöyle diyor, “ben karşıyım özgürlüklerin önündeki engellere. Herkes istediği gibi yaşamakta özgür olmalı."

Kadıncağız yeterince aydınlatılmadığından feminizm deyince kısa etek ve türban, sosyalizm deyince entel sakal, faşizm deyince bıyık, kapitalizm deyince liberalizm, seks deyince sevişme anladığı görülüyor (seks kelimesinin ilk anlamı cinsiyet).

***

Şu sıralar eli Paris biletliler, dışarıdaki önceden satın aldıkları ve bugünler için hazır tuttukları evlerine bahar temizliğine gidiyorlar: yurt dışına.

***

Dostlar haberiniz var mı yeterince yağış almadı ülkemiz. Ekmek 2 YTL olursa pasta mı yiyeceksiniz? Kilo yapmasın sonra?

***

Çatlaşmak isteyen büyük köşe yazarları var( sayın Altan’laşmak gibi).

Kimseyle çetleşmeden nasıl yapacaksınız bu işi? "Sayın Altan uzun yürüyüşünün öncelerinde herkesle konuşurdu da böyle iyi görebilir oldu” derdi yine eskilerden bir gazeteci. (çetleşme: halkla muhabbet, ama yüz yüze)

Sayın Altan büyük kalem; fırıncı bir dost edinin derim size (Sayın Altlan’ın birçok fikri bana bayat gelir ama yine de onun kaleminin önünde eğilmemi engellemez. Örneğin, Anadolu’ya bakışı bayattır).

***

Sayın Latife Tekin diyor ki, “Taksi şoförü ‘bile’…” (dün tivide)

Ayıp ama; ne biçim sosyalistlikmiş o öyle? Taksi şoförlerini küçümser gibi bir jargon kullanmak hiç hoş değildi. Sayın Tekin, MB dan Feyhan hanımın yazısını size öneririm.

Kuzum siz delirdiniz mi? Bir gün bir takside çalışsanız İstanbul’da, on roman konusu çıkarıp koyar taksi şoförü kucağınıza; siz kimi küçümsüyorsunuz?

***

Bile kelimesi, sosyalizmi yer! Ham yapar hem de: ayrımcılığın net ifadesi. Ben ateistim deyip camilerden çıkmayan veya tersi, gibi.

***

Şimdi, “efendim öyle demeyiniz, sosyalizmin de tanımları değişti, sizin haberiniz yok mu?” diyor sayın Nişantaşlı tek taşlı, eli aynalı gözü yaşlı köşe yazarımız.

Şöyleymiş efendim: 1) entel sosyalizm 2) aydın sosyalizm, 3) köylü sosyalizm, 4) feodal sosyalizm, 5) en çok bu şıkkı sevdim: eli Paris biletli duygusal sosyalizm.

Ama hiçbirinde “bile” yok.

***

Türkiye entelektülleri çuvallamış durumdalar. Ortadaki para büyük olunca, para da konuşunca, saflar berrakça…

***

Ah para ahhh; deşifrasyon aracı!

***

Kitabını mavi basan bir yazar var bilirsiniz.

Yerinde olsaydım depresyona girerdim. Neden mi?

Para kazanmak için miydi?

Yazar ve para?

Garip geldi bana.


***

Kitabımla bitireyim yazımı: efendim, 4000 YTL ödedim 1000 kitaba. Geçen yayınevi arayınca beni, birinci baskı bitti mi dedim. “Meğerimse” eksik varmış ödemede, ondan aramış beni.

Sayın okuyucu, ben senin yerine paranı ödedim, korsan morsan bulursan al! (hesap kapandı yani)

Az para değil, aile bütçemi sarstı. Daha fazla çalışmalıyım (tabii yazarak değil).

İşte sayın mavi yazar; bırak para kazanmayı, paranla rezil olacaksın ki, kaç para ettiğini öğreneceksin bu edebiyat dedikleri otuz iki dişi bileğli feodal beyi.

İyi pazarlar dostlar, sağlıcakla kalın.

not: kitap yazacak arkadaşlara yardımı olur diye yazıyorum. geçenlerde bir yayınevi veya kitap pazarlayıcısı benim "profil" için kendimden bahsedeceğim bir yazı istedi. buradaki bir yazımı adres göstererek, "işte künyem" dedim. nereden de demişsem, milliyet lafına mı gıcıklandılar ne olduysa, "olmaz kardeşim o adres, olmaz," diyerek baktım yeniden yazı istediler. başka bir yerde adresim falan yok, merak edenler gelir bulurlar burada beni deyip lafımı bitireyim.

(not: diyalektiği çiğnemeyelim, gizli sansürdeyiz, belli mi olur: adres değişikliği falan.)

(( sayın sedat ergin, neredesiniz? veya burada muhattabımız kim? ))

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..