Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

11 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Pazar heybesi

Pazar heybesi
 

Tarikatçıların bu denli siyasete meraklı ve ilgili olmaları pek makbul olmasa gerek. Tanrıya uzanacak en kısa yolu arayan tarikatların dünya işlerine bu kadar dalmış olmaları hayra alamet değil.

Bir ülke düşünün:

Herkesi –sözde-Müslüman yaptınız. Herkes namazlı niyazlı. Tüm kadınlar peçede ve evde. Tüm sokaklar sapların elinde. Polis devleti dinin hizmetinde. Televizyonda ülke lideri konuşuyor, “Sonunda huzuru ve mutluluğu yakaladık. Yüzde 98 Müslüman derdik. Şimdi yüzde yüzü mecburen aynı renkten oldular. Yakında alışırlar…”

Tanrı ne düşünürdü acaba? Herkesin kendisine yüzde yüz amade olduğu bir düzen(?)…

İstediğiydi diyecekler dinciler. Çünkü tüm kitaplar ve ehil söylemler herkesin aynı kapta erimesi değil miydi?

Ya renkler?

***

Kelimeler bir yazının renkleri gibidir. Renkli tuğlalar gibidirler kelimeler. Bir düşünce yazınızın gelip durmuşsa önünde, yaptığınız duvarın renklerine bakacaktır önce. Renkler olması gerektiği yerde.

Özgür resimler vardır bir de. Doğadaki renklerin uyumu gibidir; doğal ve sıradan bir anlatımdır. Ama çok şeyler anlatır. Hele yazanın kendisinden gelen giden şeylerse; yani özde yazanın kendisi varsa ne ala!

Ama çoğu kez böyle olmaz. Yazan bildik yoldan gider. Burada yazıları çok beğenilen, veya çok beğenildiği söylenen bazı yazarlar bende sıkılma hissi uyandırır. Anlatacağı zaten bildiktir, yeni bir şey yoktur ama iyi yerleştirmiştir renkleri yazısına. Kelimeler iyi oturuyordur yazının içinde. Ama içine girip bakınca her kapıdan bildik şeyler çıkar. Zaman akar, akar gider… yazar bir zaman katilidir artık.

***

Kadın yazarları daha samimi bulurum. Onlar her zaman insan sıcağı koyarlar içine yazdıklarının. Daha azdır; mesela, “yazayım da yükseleyim” gibi bir çaba. Hepsi böyle olacak değil tabii, ama çoğu öyledir.

Hemcinslerimde ise kendini kanıtlama çabası daha yoğun görülmekte; “aslında ben buradan daha yukarılara çıkacağım, şimdilik geçici olarak buradayım,” der gibi bir haldeler çoğu. Ve inanılmaz olan ne biliyor musunuz? Yazdıklarına tapma noktasında bağlı olup kendine hayran olanlar çok ilgi çekiciler.

Neden mi yazdım bunları? Gayet ilkel bir nedeni var: tık’ları takmış bazıları aramızda.

Neden çok okunmak ister insan? İlgi toplamak için mi? Kendini kanıtlamak için mi; kendinin önemliliğini kanıtlamak için mi? Diğerlerinden üstün olduğunu kanıtlamak için mi?

Eee, peki ne?

Ne biliyor musunuz? Eksikliğin çığlığı...

Eksik olan nedir? Eksik olan kendi tamamlanacak olan eksiğidir. Hiç hoş bir eksiklik değil.

Eksiklik denince örneğin; sevgide tamamlanacak bir eksiklik-herkes için-, mutlulukta, sevinçte, keyifte… güzel olan ne varsa eksikliği kabul ederim. Bunlar beni tamamlamaz, tam aksine benden çıkar, vericili olabilmektir sevgiyi-sevgi hepsini tek çatı altında toplarsa-.

Tıklarla tamamlananı zavallı bulurum. Zaman öldürücü bencillikte bulurum.

Son zamanlarda burada oluşan bu tatsız sohbeti sevmedim.

Her kapta eriyebilen bir renkseniz bir an olsun dışarıda kalmak en iyi çözümdür.

***

Kriz kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır; ancak soba bile yoktur: en ciddi kriz!

İyi pazarlar, sağlıcakla.

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..