Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '14

 
Kategori
Anılar
 

Pazar renkleri

Pazar renkleri
 

Küçük kasabalarda kurulan pazarlar özellikle yakın çevrenin insan çeşitliliğini bir araya getiren özellikleri ile, buraların sosyal yaşamına ayrı bir renk ve hava katarlar. Çocukluğumun ilk yıllarının, sonraki yıllarda da tatil günlerimin geçtiği bu kıyı kasabasında haftanın ilk günü kurulan pazara ilk günlerden beri severek gittiğim için özelliklerini yakından tanırım.
 
Başlangıçta çok az bir nüfusu barındıran bir yerleşim yeri olması nedeniyle,kasabanın ortasından başlayan denize sırtını dönmüş dik uzaklaşarak, evlerin artık sonlanmakta olduğu tepeye kadar tırmanan yokuş yolun yarısına bile ulaşamayan bir yeri kaplayan pazar yayilması, şimdilerde bu mesafeyi sonuna kadar doldurmak bir yana, yan sokaklara, artık tek tük kalmış yıllanmış yoksul evlerinin daralttığı sokalara da yayılarak bir büyükçe alanı kaplamaktadır. Ana sokağı hemen tümüyle dolduran sebze ve meyve sergileri, uçlarda yıllardır aynı yere yerleşen peynir, tereyağı ve kahvaltılık ürünler satanların artık soğutmalı ve arabalı vitrin sergileri ile devam etmekte, peşisıra yazlıkçıların da çoğalması ve bahçe merakının artması nedeniyle son senelerde ortaya çıkan sera çiçekçiliğinin ilk yazın doyumsuz renklerini taşıyan çiçek fidelerinin sergilendiği bölümle uzayıp gitmektedir. Yan sokaklar fason ve defolu konfeksiyon ürünlerinin ve çeşitli iç çamaşırların ucuza satıldığı tezgahlar, hazır ve spor ayakkabı satıcıları, oyuncakcılar, mutfak ve ev gereçleri, naylon eşya satıcıları,bir zamanlar el işi göz nuru yolluk ve kilimlerin satıldığı yerde makine halısı satıcılarının işgalinde, rengarenk tente ve güneşlikler, büyük şemsiyeler altında bir ses ve renk cümbüşü içinde kaplanmış görünmektedir. Hemen girişte denizde balıkların bol çıktığı yıllarda cins cins, pul pul denizin yakamozlarını yansıtan en tazesinden balıkların satıldığı çok sayıda tekerlekli tezgah, artık yerlerini mevsimine göre çeşitli meyvelerin ve kavun karpuzun satıldığı tezgahlara bırakmışlardır.
    Pazar bu canlı, gürültülü, çok renkli görünümünü çok renkli insan kalabalığı ile bütünleştirerek bir bütün olarak devimekte, sanki solumaktadır. Karacabey ve Gönen ovalarının sebze ve meyveleri bolluğu, Bigadiç’in buğulu kirazları, Edincik ve Manyas’ın süt ürünlerinin zenginliği içinde pazar yakın belde ve köylerin, Marmara adalarının insanlarının çeşitliği ve onlara eklenen yazlıkçı kalabalığı ile, bir çok sesli orkestranın kendine has müziğini icra etmektedir. Pazar zenginleşmekte, çeşitlenmekte ama bir yandan da ürün ve insan yapısı olarak kendine özgü doğallığını giderek yitirmektedir. Giyim tarzından,  yemenisini bağlayışından, kasketinin şeklinden, şivesinden ve hatta bakışından nereli olduğunu çıkarabileceğiniz çok renkli bir insan alt yapısı giderek tekdüze bir kalabalığa bırakmaktadır yerini. Uzun yıllar doğal semizotları, maydonozlar, naneler, böğürtlenler, karadut ve fesleğen satan artık yaşlanmış köylü kadını, bekli de bir dahaki gelişinizde göremeyebilirsiniz. Her zaman alışveriş yaptığınız Edincik’li peynircinin yerine bir bakarsınız oğlu geçmiştir. Bir aşağı bir yukarı tur atan, annelerinin yanında alışverişe çıkmış ilk göz ağrısı genç kızlara, kaçamak, ürkek, utangaç göz atan bıçkın delikanlılar çekilmişlerdir. Köy yumurtası ve birkaç canlı tavuk satan ihtiyar hazır mandıra ürünlerine yenik düşmüş, yerini bir bıçak satıcısına bırakmıştır çoktan. Küçük bahçelerinde doğal sebze ve meyve yetiştirip onları pazarlamaya çalışanlar da artık ya yokturlar, ya da sayıları giderek azalmıştır. Zaman her şeye, her köşeye silinmez izler bırakarak geçip gitmektedir, içinizi bir hüzün kaplar.
    Kalanlar sayıları giderek azalarak, pazarın bir köşelerine sıkışıp kalmış bir zamanlar Memalik-i Osmanlı’nın Bulgaristan yayalalarından, Makedonya’dan, Kırcali’den, Ege adalarından Balkan Savaşları’nın acılı dalgalarıyla kopup gelmiş,gözlerinde hüzün taşıyan bir acılı kuşağın çocukları, onların torunları belki de son temsilcileridir. Bir köşede bakarsınız, derin mavi gözlerinde sıla hasreti çöreklenip kalmış  bir Girit Kandiye göçmeninin şimdilerde artık o da yaşlanmış olan belki kızı, belki de torunu suskun, siyah giysileri içinde, siyah tülbenti ile çevrili durgun ve arayan yüzü ile, açtığı küçük tezgahında  bir babaannenin genç kızlığından kalma belki de gelinlik çeyizinin el işi, sim işlemeli paha biçilmez bir geçmişi nakışlayan son parçalarını yok pahasına satmaya çalışmaktadır. İçiniz burkulur.
    İçiniz burkulur, bir garip köşede, kaldırımın gösterişli tezgahları arasına sıkışıp kalmış bir köşede,Kapıdağ’ın el değmemiş köşelerinden toplanmış dağ kekikleri, ada çayları, karabaş otları, radikalar ve reyhanları pazarlayan belli ki Boşnak kökenli bir yoksul genç kadının suskunluğuna..
     Bir köşede yoksul bir avuç toprağında üzerlerinde alın teri, kutsal bir emek ve bir iç dünya zenginliği yansıyan mis kokulu ürünlerini yok pahasına pazarlayan emeği paraya yenik düşmüş bir kıyı köylüsünün suskun direnişine, içiniz burkulur.Bir diğer uçta, fabrikasyon temizlik ürünleri, açık deterjanlar satılan geniş tezgahın hemen yanıbaşına ürkek, alçakgönüllü sığınmış bir ihtiyar kadın, hemen önüne açtığı küçük sergide şişeler içinde ev yapımı halis zeytinyağları, kırma ve çizik yeşil zeytinler, siyah siyah gülümseyen sele zeytinleri, zeytinyağı sabunları ile giderek yapaylaşan bir değişime sessiz ama inatla direnmekte, ürünlerini gururla sergilemektedir.   
    Şimdilerde hemen hemen kaybolan, kulağınızda çocukluğunuzdan kalma Boşnak, Pomak, Makedon, Ege Adaları ve Girit rumcası ile karışık, kırık bir Türkçe ile dalgalanan dil armonisi, artık yerini geçen senelerle bilikte tekdüze bir sessizliğe bırakmıştır. Buna rağmen pazar canlı ve kıpır kıpırdır, soluk alıp vermekte, konuşmakta, seslenmekte ve yaşamaktadır. Bir şeyler yitip gitmiştir ama;belki bir renk, belki bir nefes, ama mutlaka bir anlam…
    Çocukluğunuzun pazarları çok gerilerde kalmıştır. Sanki renkleri solmuş pazar, şimdilerde geçip giden zamana sayıları giderek azalan bildik bir iki ihtiyar satıcısıyla direnmeye çalışmaktadır. Çok şey yitip gitmiştir. Tıpkı şimdi artık birkaç yaşlı ihtiyarın ve meraklının hatırladığı eski Rumca köy ve semt isimleri, arasıra da olsa pazar kalabalığının gürültüleri arasında kulaklarınıza takılan Rumeli kökenli sözcükler gibi.
    Yaşamın giderek azalmakta olan doğal renkleri gibi, pazarın doğal renkleri de geride içinizi hüzünle kabartan anılar bırakarak giderek azalmakta, uzaklaşmaktadırlar…
 
 
 
 
                                                                                                         Akın Yazıcı
 
 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..