Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '07

 
Kategori
Beslenme / Diyet
 

Pazardan aldım bir kilo...

Pazardan aldım bir kilo...
 

Ben semt pazarlarından alış-veriş yapmayı çok severim. Sabah erken kalkıp, pazarcılar tezgahlarını yeni yeni açmaya başlamışken dolaşmayı daha çok severim. Hem kalabalık olmaz, hem de ürünler mevsime göre, güneşin ya da soğuğun hışmına uğramadan, tazeliğini korurken alış-verişimi yaparım. Pazara gidince o güzelim otları, sebzeleri, meyveleri önce tezgahlarında izler ve kendimden geçerim. Hele bir de karnım açsa, taşıyabileceğimden fazlasını yüklenir, sonra da eve tıknefes zor atarım kendimi.

Zamansızlıktan dolayı uzun süre pazaryeri dolaşmamıştım. Geçtiğimiz pazar günü bir arkadaşın nikahına gittikten sonra biraz dolaşalım dedik ve o dolaşmanın sonunda kendimizi eve uzak bir pazaryerinde bulduk. Ben açım. Vakit öğleni epey dolaşmış, hava sıcak mı sıcak. Ama yine de gezeceğim pazaryerini. Önce taze fasulyeden başladım, gerçekten de tarla fasulyesiymiş. Üç kişilik bir aile olmamıza karşın, dayanamadım iki kilo birden aldım. Sonra domates, kırmızı biber, yeşil biber, karnıyarık için patlıcan, mücver için kabak derken, para çıkarmak için ellerimi kullanamaz hale geldiğimi farkettim. Yine de hızımı kesmemeye çalışarak biraz da kiraz, erik, kavunla doldurdum kollarımı ve kendimi arabaya zor attım.

Eve geldik, hevesle önce zeytinyağlı bir taze fasulye yapımına koyuldum. Yanına pilav, cacık iyi gitti doğrusu. Ama diğer sebzeleri pişiremedim tabi ki. Her gün birşeyler pişiririm diye düşündüm. Ertesi günü fırında mücver için kabakları tükettik. Üçüncü gün karnıyarık malzemeleri ile eve erken geldim, dolabı açtım, patlıcanları çıkardım. Sekiz adet patlıcan, buzdolabında olmasına rağmen yumuşamış, büzüşmüş, o parlak morluğunu yitirmişti.

Onları çöpe gönderip, kırmızı biberlere yöneldim, sarmısaklı-yoğurtlu güzel olur diye düşündüm. Düşünmekle kaldım sadece. Pazar tezgahında bana kırmızı kırmızı gülücükler atan biberlerin rengi siyaha dönüşmüş, bazıları da küf salmaya başlamıştı. Onlar da tarihin çöplüğündeki yerini aldılar. Son bir umutla patateslere koşuşturdum. Balkondaki sebze sepetini açtım, yeşillenmiş ve filizlenmiş patatesleri görünce aklıma nereden geldi bilmiyorum, "Bugün yine açız çocuklarım" diye başlayan şiirin sadece o mısrasını okudum.

Akşamı makarna ve salata malzemelerinden ayıklayabildiklerim ile yaptığım çoban salata ile geçiştirdik.

"Tarla mı, sera mı, hormonlu mu, ilaçlı mı?" muhabbetlerine hala alışamadım. Çöpe attığım sebzelere mi, parama mı, hiç sevmediğim halde yemek yapma hevesimin kursağımda kalmasına mı yanayım bilmiyorum. Tavuk alıyorum, biliyorum ki 45 günde antibiyotiklerle, ilaçlarla büyütülmüş, koca bir fabrikada gün yüzü görmeden, toprağı eşelemeden soframıza gelmeyi başarmış piliç müsveddelerini yiyoruz. Arada bir de olsa canımız köfte istediğinde, yine biliyorum ki, suni yemlerle şişirilmiş, lezzetten nasibini alamamış daha ya da kuzu tüketiyoruz.

Ekmeklerimiz beyaz olsun diye, unun içine bilmem ne katkısı konuluyormuş. Meyvelerin tadından vazgeçtim, kokusunu bile hatırlamıyoruz. İçtiğimiz süt, suni yemlerle beslenmiş hayvanlardan alınıyor, yoğurdun içine kimbilir neler konuluyor, öğrenmek bile istemiyorum.

Sonra da gazetelerde, televizyonlarda uzmanlar, "Sağlıklı ve dengeli beslenme" modelleri üzerine yazıyor, konuşuyor, en çok satan kitaplar üretiyorlar. Bu ürünlerle mi sağlıklı ve dengeli besleneceğiz? Sahi biz ne yiyeceğiz?

Tadı bozulmuş ağzımdan, bozuk bir laf çıkmadan bu yazıyı bitirmeli. Sabah da ilk iş olarak, küçücük balkonda, saksılarda tarla domatesi yetiştirme çalışmalarına başlamalı...

 
Toplam blog
: 37
: 1503
Kayıt tarihi
: 26.08.06
 
 

1958 doğumluyum, İzmir'de yaşıyorum. 17 yıl gazetecilik yaptım ve emekli oldum. Şimdi babamın kurduğ..