Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '14

 
Kategori
Sinema
 

Pek Yakında filminin psikolojik analizi

Pek Yakında filminin psikolojik analizi
 

Pek Yakında Afiş


Efenim, Cem Yılmaz’ın hem yapımcılığını hem yönetmenliğini hem de oyunculuğunu içeren, bir çok usta sanatçının bir arada olduğu Pek Yakında filmini izledikten sonra etkisini hala yaşıyorum. Filmdeki karakterlerin içimizden birileriymiş gibi oluşu, samimi oluşu, abartılardan uzak doğal oluşu seyircinin kendi hayatını bir kenara bırakıp kendine benzeyen karakterlerle özdeşim kurması için oldukça iyi bir neden. Hatta özdeşim kurma işini belki daha da bir abartıp zaman zaman yaşadığımız suçluluk duygularından kurtulmak için Zafer’i ahlaki yapımıza uygun olmayan korsancılık işinden bir an önce kurtarmak için plan yaparken bile bulabiliriz kendimizi.

Pek yakında filminin konusuna şöyle bir göz gezdirirsek, Korsancılık yapan Zafer’in evliliği kötüye gitmektedir. Oyuncu olan eşiyle tekrar bir araya gelmek için Ejder’in aracılığıyla tanıştığı Ahben’in Şahikalar senaryosunu çekmeye karar verir, başrolünü ise eşi Arzu oynayacaktır.

Film izlemenin bir savunma mekanizması olduğunu düşündüğümüzde izleyici olarak bizler film izlerken kişisel yaşamlarımızı unutur ve sahnedeki karakterle özdeşim kurarız. Böylece kendi sorunlarımızdan ve çatışmalarımızdan kaçmış oluruz. Karakterlerle özdeşim kurduğumuzda onların sergiledikleri davranışları taklit ederek kendi seçimlerimizin doğurduğu kaygıyı da azaltmış oluruz. Fazla kurulan özdeşleşmenin tehlikeli olmadığını söyleyemeyiz tabii ki. Kalabalığa uymanın rahatlığı ve güvenliği, bireyselliğimizi kaybetmemize sebep olabilir.

Filmin baş karakteri yani kahramanımız olan Zafer bizim ‘’Ben’’ yapımızı temsil eder. Kahramanımız filmdeki kötü karakteri cezalandırırken aslında biz de bastıramadığımız isteklerimize karşı zafer kazanıyoruzdur. Kötü karakterler bizim ahlakdışı yanımızı temsil ederler ve cezalandırılması gerekir. İşte kahramanımız ‘’Ben’i’’ temsil ederek kötü yanımızı cezalandıracak ve bizi zafere kavuşturacaktır.

Filmde yer alan aşk, dostluk, yardımseverlik temaları insan olarak bizlerin en temel duyguları olduğu için saf bir şekilde sergilenmeleri bizi o kadar içine çekiyor filmin. Ve bir de eskiye olan özlemi dile getiriyor birçok yerinde. Geçmişimizdeki o saf duyguları geri getirmek isteyişimize hitap edermişçesine. Bir de zengin kişilerin de insan olduğunu hatırlatıyor bize film. Güçlü görünen insanların da altta yatan zayıflıklarının olduğunu bilmek zaman zaman çatışma yaşayan bizlerin ‘‘bu durumları herkes yaşıyor’’ düşüncesiyle rahatlatıyor. İstiyoruz ki herkes biz gibi olsun.

Ve kahkaha bildiğiniz gibi duygusal rahatlık sağlar. Bizi güldüren filmleri sevmemizin sebebi; belki de üstümüzdeki ağırlıkları gülerek dökmemizden dolayıdır. Hele de gülmemize sebep olan olaylar ve espriler zekâyı barındırıyor ve düşündürüyorsa. Zaten espriler de aslında toplum (süperego) tarafından kabul edilmeyip ifade edemediğimiz şeyleri yumuşatarak ifade etmemizi sağlamıyor mu? Söylemek istediklerimizi söyleyemeyip bir başkasının rahatlıkla söylemesini görmek içimizdekileri döküyormuş izlenimi yaratır biz de. Bu nedenle çoğu zaman maske takan bizler doğal olanı severiz.

...

Oedipus kompleksini gördüğümüz Zafer karakterinin başta güçsüz sonradan ise güçlü bir yapıya kavuşarak filmdeki güçlülere karşı zafer kazanarak kahraman olduğunu görüyoruz. Böylece 3-5 yaş arası babalarına göre güçsüz olan çocukların güçlü babalarına karşı zaferi gerçekleşmiş ve annenin kahramanı olmuş oluyor (Elektra kompleksine göre ise kız çocukları babalarının hayranlığını kazanmak için anneleriyle mücadele eder). Oedipus kompleksini gördüğümüz bir diğer yer ise Kemal Bey’in sete girmesi. Babayı temsil eden güçlü karakterli Kemal Bey Arzu’nun hayranlığını kazansa da Arzu,  Kemal Bey’i tercih etmeyerek Zafer’in yine kahraman olmasını sağlıyor. Zafer Oedipus kompleksinden bir kere daha zaferle ayrılıyor.

Adaletli dünyamızda her zaman iyi kazanmalı ve kötüler cezalandırılmalıdır. Çocuksu hayallerimiz de böyle ister. Bizim için de böyle iyi bir davranış sergilediğimizde ödüllendirilmek, kötü bir davranış sergilendiğimizde cezalandırılmayı bekleriz, ister bir kişi ister Tanrı tarafından. Filmdeki Zafer karakterini ne kadar çok kahraman olmasını istiyorsak Suat karakterini de bir o kadar cezalanmasını isteriz. Hele bir de adalet terazimizi bozan kötüler ödüllendiriliyorsa. Neyse ki filmin sonunda annesi (süperego) yüzünden bastırılmış duyguları temsil eden kötü karakterli Suat kahramanımız tarafından cezalandırılıyor.

Bir de Zaferin yarattığı bir karakter var ki Zaferin korsanlığı bırakmak isteyip bilinçaltında bırakmadığı ve sonucunda yaşadığı çatışmaları temsil ediyor. Ne zaman korsanlığı unutmaya çalışsa aslında bilinçaltında sürekli var olan Avatar CD’sini ona hatırlatarak kötü işleri getiriyor akla.

Çatışmaların, sorunların yaşandığı noktalarda sigara içme sahneleri görüyoruz. Sigara içme, içsel bir çatışma duygusunu simgeler ve karakterin kayıtsız, soğukkanlı görünüşlü olmasını sağlar. 

Filmin belki de çok etkisinde kalma sebepleri arasında varolan motivasyon,  bir amaç için harcanan emek ve gösterilen çabalar yer alıyor. Hayatımız bir amacımız olduğunda daha bir anlamlıdır. Ne zaman varoluş sorgulamasına girsek ortada bir amacımızın olmamasından, çaba harcayacağımız bir nedenin olmadığından kaynaklandığını görürüz. Bir diğeri ise sergilenen çaba için hazzın ertelenmesi ve sonucunda mükâfatlandırılması. İnancımız da öyle değil mi zaten. Bilinçaltımıza yerleştirilen düşünce dünyadaki arzularımızı ne kadar bastırır isek öbür dünyada ödüllendirilme ihtimalimiz artar. Ama bunu tam olarak bilememek bizde sürekli iyi insan olmak için davranış sergilememize neden olur. Zafer de Arzu’yu kazanmak amacıyla sinema çekme işine girişiyor ve elinden geleni yapıyor. Motivasyon hat safhada ve hiçbir şey önemli değil. Gerekirse ahçı bile olabiliyor kendi setinde. Bir de Zafer’in Arzu için yaptıklarını biz biliyoruz ancak Arzu filmin sonuna kadar bilmiyor. Filmin sonunda gerçeğin Zafer’in istediği gibi mutlu bir şekilde değil de beklenmedik bir şekilde ortaya çıkması da hüznü ve sevinci bir arada bulundurarak trajikomik bir hava yaratıyor ki Türk kültürünü oldukça temsil ediyor. Hani ne zaman mutlu olsak kötü bir olay yaşayacakmışız gibi düşünürüz ya, hatta bazen düşüncemiz evrene mesajı gönderir, öyle bile olur.

İyi Seyirler

 
Toplam blog
: 31
: 834
Kayıt tarihi
: 28.05.10
 
 

Herkese merhaba:) Gündelik hayatı mizahla birleştirmeyi seven bir psikolog olarak katılıyorum hay..