Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '07

 
Kategori
Haber
 

Peki bu resmi ne yapacağız???

Peki bu resmi ne yapacağız???
 

Resimde Apo'nun yanındaki beyaz saçlı kişiyi tanımayan varsa ben söyleyeyim: İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek Bekaa Vadisi’ndeki PKK kampında Abdullah Öcalan’la birlikte PKK kıtalarını selamlıyor. İnsanların geçmişte yaptığı hatalarının sürekli gündeme getirilip yüzüne vurulmasından hoşlanmam. Ama bazı kişiler için bunu yapmak gerekiyor. Aksi halde onların gerçekte nasıl bir insan olduğu unutuluyor. Gündeme gelmek için ettikleri saçma sapan laflarla insanları kışkırtıp kendisini tanımayan kişileri etkileyebiliyorlar. İşte Doğu Perinçek tam da bu tiplerden biri.

O’nu her devirde bir öncesinin yüz seksen derece karşısında bir yerde görürüz. Siyasi yaşamına Maoculukla başladı. Bir dönem Aydınlık gazetesinde Ülkücülerin, PKK’lıların ve sol örgütlerin üyelerinin isim ve adreslerini açıkladı. Maraş-Pazarcık’ta PKK’lılarla lideri olduğu TİKP arasında cinayete kadar varan çatışmalar oldu. Aradan bir on yıl kadar geçtikten sonra olanları unutup 1990’lı yıllarda PKK’ya yaklaştı. Bekaa’ya gidip Apo’yla görüştü ve sözkonusu resimleri çektirdi. 2000’li yıllara doğru bir defa daha siyasi kamp değiştirerek askerlere yanaştı. MHP’yle dostluk kurmaya çalıştı. Siyasi kariyerine enternasyonalist solcu olarak başlamıştı son yıllarda en koyu milliyetçileri geride bırakacak bir söylem geliştirdi. Bugünlerde ABD karşıtlığı ve Ermeni soykırımı iddialarına en radikal tepkileri gösteren siyasi lider olarak parsa toplamaya çalışıyor. Perinçek tutsak askerler için "keşke tabut içinde gelseydiler" derken bu resmi unutmuş gibi görünüyor ama gerçekte kimin ne olduğunu gösteren bir belge olarak arşvilerde duruyor işte...

Ama asıl konum Perinçek değil. PKK tarafından geçtiğimiz Pazar günü serbest bıraklan askerlerle ilgili yapılan açıklamalara değinmek istiyorum. Bilindiği üzere, askerlerin serbest bırakılmasından sonra çeşitli kesimlerden değişik tepkiler geldi. Bunların içinde en göze çarpanları ise Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanı Cemil Çiçek ve İşçi Partisi Başkanı Doğu Perinçek’in açıklamalarıydı. Bakan Şahin açıkça, askerlerin serbest bırakıldıklarına sevinmediğini söylerken, Perinçek “tabut içinde gelseler daha iyi olurdu” dedi.

Perinçek’i tanıyan tanıyor, söylediklerini de ona göre değerlendiriyor. Söyledikleri acı ama onun siyasi geçmişini biraz deşip kim olduğunu gösterdiğiniz zaman bu sözlere gülüp geçebilirsiniz, o kadar ağırlığı kalmaz. Ondan zaten her şey beklenir. Yarın çıkıp El-Kaide’yi savunursa ben şahsen hiç şaşırmam. Burada asıl yaralayıcı sözleri Adalet Bakanı’nı söyledi. Şahin’in sözleri hem insani açıdan hem de işgal ettiği makam dolayısıyla çok daha ağırdı. Şahin sokaktaki biri olarak öyle düşünebilir ama o şu an sokaktaki insan değil, Adalet Bakanlığı gibi önemli bir görevde bulunuyor.

Bu sözleri bir de başka açıdan değerlendirelim: Savaş, çatışma ya da terörist saldırı dünyada ilk defa olmuyor. Bu olaylarda esaret, kaçırılma ya da rehin alınma ilk defa meydana gelmiyor. Şimdiye kadar sayısız defa olmuş, tekrarlanmış bir olay. Peki siz hiç esir düşmüş askerlere ilgili böyle bir söz edildiğini duydunuz mu? Ben şahsen duymadım. Şu edilen sözlere bakınca aklıma bir dolu soru takılıyor.

Bu sekiz delikanlıya biz daha üç hafta önce sınırın sıfır noktasında vatanı koruma görevi vermiştik değil mi?

Şimdi ille de o çatışmada ölmediler diye hain mi ilan edeceğiz?

Daha onları oraya gönderirken aslında "sizi ölüme gönderiyoruz, sağ dönmeyin" mi diyoruz?

Acaba o askerlerin nasıl tutsak alındığını tam olarak biliyor muyuz? Acaba mermileri mi bitmişti?

Acaba o saldırıya uğradıklarında kaç gündür uykusuzlardı?

Acaba ayaklarındaki postalı kaç gündür çıkarmamışlardı.

Acaba kaç gündür sıcak bir yerde oturmamış, ılık bir duş almamışlardı?

Acaba orada hangi şartlarda askerlik yapıyorlardı?

Aileleri geçinebiliyor muydu?

Üstelik o geçim sıkıntısı içinde bir de askerdeki çocuklarına askere giderken harçlık izine gelip dönerken yol parası vermek zorunda kalmışlar mıydı? Askerdeki çocuğunu o kısıtlı bütçelerinden yine kendileri beslemiyor mu?

Bazıları askerden kaçmanın bin bir yolunu dener ve bulurken o çocuklar hiç öyle bir arayışa girmeden günü geldiğinde davul zurna eşliğinden birliğinin yolunu tutmamışlar mıydı?

Bu sürede sınırlı gelirlerinden de mahrum olmamışlar mıydı?

Acaba bu lafları edenler kendileri ya da kendi çocukları o duruma düşse aynı şeyleri söyleyebilirler miydi?

Acaba kendilerini çocukları o bölgede askerlik yapan ana-babaların yerine koymuşlar mıydı? Her şehit haberi geldiğinde televizyonun karşısında taş kesilip ölen askerlerin isimlerinin açıklanmasını beklemenin ne demek olduğunu biliyorlar mıydı?

Acaba halen o bölgede görev yapan askerler bu sözleri duyunca nasıl bir hisse kapılırlar, bunu hiç düşünüyorlar mı?

Acaba sizler için “en iyi asker ölü asker” midir?

Acaba Bakan Şahin’in, o askerleri PKK’nın elinden kurtarmak için bir planı var mıydı?

Kendisi bir komando timinin başına geçip Kuzey Irak dağlarına baskın yaparak mı kurtarmayı düşünüyordu?

Evet, esir düşen bir asker serbest bırakıldığında niçin teslim olduğunu öğrenmek için sorgulanır. İşin askeri ve hukuksal prosedürü neyse uygulanır. Eğer bir ihmalleri ya da ihanetleri varsa ona göre yaptırım uygulanır. Ama daha askeri makamlar sorguya bile başlamadan sivil militaristlerin bu askerleri en ağır biçimde mahkum etmesinin adı/anlamı nedir? Aklıma birçok şey geliyor ama o sözleri Şahin ve Perinçek’e söylemekte ben onlar kadar pervasız olamıyorum.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..