Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Peki kendinden nasıl kaçacaksın?

Peki kendinden nasıl kaçacaksın?
 

Ardına takılıp koştuğumuz şeyin bir soru mu yoksa bir yanıt mı olduğunu tam ayrımsayamadan küçücük valizimizi toplayıp düşmüşsek yola, aslında bir şeyler bulmaya değil, bir şeyleri yitirmeye gidiyoruzdur içten içe…

Gelip sığındığımız dört yanı sularla kaplı kara parçasında sabahın dördünü gösteriyorken saatler sorgulamaya başlamışsak eğer bu “kaçıştaki” eksiğin ne olduğunu, özünde hiçbir şeyden kaçamadığımızı yavaş yavaş idrak etmeye başlamışız demektir.

Ellerim ceplerimde, sararmış yaprakları ayaklarımın altında ezerek yürürken, yanımdan geçen o adam öyle pat diye önüme bırakıverdi verdi işte en can alıcı soruyu: “Peki kendinden nasıl kaçacaksın delikanlı?”… Koltuğunun altına sıkıştırdığı pideyle birlikte, başkaca da hiçbir şey söylemeden geçti ve gitti yanımdan. Geride çok önemli bir soruyu bırakmış olmanın verdiği iç huzuruyla, arkasına bile bakmadan gidiverdi.

Tam da şu anda saçlarımı okşayanın, nicedir özlediğim o el olması gerekirken, önünde oturduğum pencerenin aralığından süzülen rüzgar olması, aslında tüm soru ve cevapların geride bıraktığım o sahil kasabasında kaldığını fark ettirdi bana.

Eğer odanızdaki dağınıklıktan bunaldığınız için kapıyı çekip birkaç günlüğüne uzaklaşıyorsanız evden, gittiğiniz yerde de o beklediğiniz iç huzurunu bulamıyorsunuz doğal olarak. Çünkü geride hala darmadağın duruyor her şey ve o dağınıklığın orada aynı şekilde durduğunu biliyor olmak fena halde canınızı sıkıyor, bir parça iç huzur bulmak için sığındığınız dört yanı sularla çevrili kara parçasında.

AMA BEN…

Aslında ne bir yanıttı aradığım ne de bir soru. Hatta herhangi bir şey de arıyor değildim. Koltuğunun altına sıkıştırdığı pideyle yanımdan geçen adamın sorduğu sorunun bir yanıtı vardı elbet: “Ben zaten kendimden kaçmıyordum ki; kendimle baş başa kalmak istiyordum”…

Öyle değil midir zaten; bazen salt iç sularınızın durulması, ruhunuzun arınması için uzaklaşmaz mısınız her şeyden? Yani ki gitmek ya da kaçmak, bir şeyleri çözmek için yapılmaz ki… Sadece öfkenizin yatışması, içinizin arınması için bırakır her şeyi ve gidersiniz bir süreliğine…

SULAR DURULDUĞUNDA…

Tüm o öfke selinin ardından “affetmek” sözcüğü tekrarlanmaya başlamışsa beyninizin kıvrımlarında, artık “dönmek” zamanı da gelmiştir yavaş yavaş… Zaten hiçbir kaçış, bir başka bencilce kaçışa karşılık gelecek şekilde tasarlanmamalıdır.

Sabahın beşini vurmaya hazırlanırken saatler dört yanı sularla çevrili kara parçasında, “affetmek” sözcüğünün içe yaydığı o dingin meltemle birlikte kanaat getirilir artık, “dönmek” zamanının yaklaştığına…

Hem zaten o adam da öyle söylememiş miydi: “Peki kendinden nasıl kaçacaksın delikanlı?”

 
Toplam blog
: 70
: 1618
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..