Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '08

 
Kategori
Sevgililer Günü
 

Peki ya sevgisizlik?

Peki ya sevgisizlik?
 

Kararan kalp...


Bir tarafta 14 Şubat’ı çok ciddiye alarak kutlayan ve deli gibi tüketim olgusunun peşinden sürüklenenler; diğer tarafta 14 Şubat’a çok keskin bir tavır göstererek olanca hışmıyla bugünü reddedenler…


Sevgililer Günü’nü kutlayanların kendisi bile kabul ediyorken, sevginin materyalle gösterilen bir olgu olmadığını, tüketimi arttırmak adına sevginin sömürüldüğünü, geriye kalan 364 günün çok daha önemli olduğunu… çok da ihtiyaç duyulmasa gerek, yeni bir “Bugünü reddediyorum” çıkışına…


Kimisi en pahalı hediyeleri alıp “sevgiliyi” mutlu etme eğilimini sürdürürken, kimisi hiç girmeyecek bu ritüele; çok daha fiyakalı cümlelerle marjinal tavrını devam ettirecek…


Oysa her iki durumda da; “sevgi” kavramının kendisini es geçip, “sevgili”nin varlığı, bedeni üzerine odaklanıp kalmış olmuyor muyuz?


Sevmeyi, sevebilmeyi bunca unutmuşken; diğer cins üyesiyle bedensel temas halinde bulunabilmenin, onun “sevgili” olmasında yeterli olduğunu düşünüyorken; daha da önemlisi, “sevmek” ve “sevgi” kelimeleri bize salt diğer cinse duyulan bir hissi çağrıştırıyorken; anlamını yitirdiğimiz bir günün nesini kutlayabilir veya reddedebiliriz ki?


Sevgililer Günü’nün kendisini tartışmak, kabul veya reddetmek yerine; çok daha ivedilikle üzerinde durulması, belki de sorgulanması gereken bir olgu var: Sevgi! Belki her sabah uyandığımız yatakta, hemen yanı başımızda, göz hizamızda duran adam/kadın; belki öğleden sonra buluşup el ele yürüdüğümüz adam/kadın; belki başka bir şehirde yaşayan ve her gün defalarca telefonla konuşmamıza vesile olan adam/kadın… Öyle ya da böyle bir ilişkiyi paylaştığımız, belki aynı yatağa girdiğimiz o adamları/kadınları “gerçekte” ne kadar seviyoruz? Dahası, artık çoğunlukla ağız alışkanlığıyla söylenen “seni seviyorum”ların altını ne kadar doldurabiliyoruz? Biz gerçekte, sevmeyi biliyor ve başarabiliyor muyuz?


Şimdilerde salt eski Türk Filmleri’nde gördüğümüz emek, saygı, güven, sadakat, hoşgörü, huzur, paylaşım gibi kavramları içinde (eksiksiz) taşıyan sevginin sessizce aradan süzülüp, yerini daha çok bedensel haz, çıkar, kendini güvenceye alma isteği, yalnızlık korkusu gibi kavramların beslediği günübirlik ilişkilerin yaşandığı bir yüzyılda; gerçekte unutulmuş bir kavramın “gününü” kutlasak ne olur reddetsek ne olur…


Hala mavi diye tanımlanmasına rağmen giderek grileşen şu ufacık gezegenin rengarenk çocukları olarak, belki de hemen şimdi durup, sevginin ve sevebilmenin “gerçekte” ne olduğunu yeniden anımsamamız, birbirimize hatırlatmamız gerekiyor. Sevginin salt iki kişi arasında yaşanan ve cinsel sosa batırılmış bir olgu olmadığını, evrenin tamamını kapsayacak bir kavramı ifade ettiğini yeniden görmemiz, göstermemiz gerekiyor belki de. Elde etme, mülkiyet, tahakküm gibi sözcüklerle sevginin aynı cümlede kullanılamayacağını; cinsiyeti ne olursa olsun insana, hayvana, eşyaya, doğaya karşı olan bir duygu durumundan söz edildiğini belleğimize kazımamız gerekiyor belki de… Başta kendimize olmak üzere sevgisizliğin hüküm sürdüğü bir dönemi acilen sonlandırıp, koşulsuz ve beklentisiz bir sevgiyle evreni “anlamaya” çalışacağımız başka bir döneme tayinimizi istememiz gerekiyor…


Sevgililer Günü’nü kutlayanlarla, hiç tereddütsüz reddedenlerin oluşturduğu iki gruba, tam da şimdi gelip baksa mesela başka bir gezegenin sakini, büyük bir hızla grileşmekte olan şu ufacık kürenin tamamını izlese uzun uzun, görse ki insandan başka hiçbir canlı yok kendi ırkına karşı bu kadar acımasız ve vahşi olabilen, çocuklarını kolaylıkla birbirleriyle yaptığı savaşta öldürebilen, kendi yaşadığı gezegenin sonunu kendi elleriyle hazırlayan ve anlasa ki kendi yaşadığı gezegene en büyük zararı veren tek canlı türüdür insan… sormaz mı o halde gezegenimize gelen misafir; “Bunca vahşetin ve kıyımın ortasında, bırakın bir başka şeyi, birbirinizi bile sevmeyi beceremiyorken siz, icat ettiğiniz günü kutlasanız ne olur, kutlamasanız ne olur…”


* Alternatif "Sevgililer günü" yazısı okumak isteyenler için: http://www.habersilivri.net/detay.asp?hid=228

 
Toplam blog
: 70
: 1618
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..