Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '13

 
Kategori
Futbol
 

Penaltı karşısında kalecinin dayanılmaz yalnızlığı…

Penaltı karşısında kalecinin dayanılmaz yalnızlığı…
 

live.sporx.com


  Alingirli bir başlık attık ama asıl amacımız, penaltı atma ve tutma tekniklerini bir nebze incelemek.

Penaltı bir takımın başına gelebilecek en kötü olaylardan biridir. Maçın herhangi bir anında ceza sahası içinde takım oyuncularından birinin eline bir top değmesi ya da Ceza sahası içinde rakip oyunculardan birinin kasıtlı olarak düşürülmesi “Penaltı”yı doğurur. Orta hakem yan hakeme bir göz atar ve hemen kararını verir :PENALTI …

İşte o anda, hele maç 0-0  gidiyorsa, penaltıyı yiyecek takımda şafak atmış demektir. Çünkü bazen bir gol bir takıma üç puan kaybettirir.

Onun için bir takımın elemanları, her ne sebeple olursa olsun penaltıya sebep olmuş oyuncuya iyi gözle bakmazlar. Oyun arasında veya oyun sonunda gerek sözlü olarak, bazen de başka türlü canına okurlar. Bu oyuncunun T.Direktörden, ve yöneticilerden alacağı ceza da az değildir. Ama maç sırasında penaltıya neden olan oyuncu çoğu kez bunu düşünemez. Çünkü maç esnasında bir çok hareket otomatik olarak yapılar; çünkü karar vermek için birkaç salise veya saniye yeter. Düşünmeye yer yoktur. Ya rakip oyuncuyu durduracaksın, ya da o oyuncu gidip golünü atacaktır. Aslında futbol sert bir oyundur. Faul yapılır. Mantığı vardır. Ama rakip oyuncuyu bilerek sakatlamanın mantığı yoktur. Bu oldukça zalimane bir harekettir. Ve böyle tavırlarıyla tanınan futbolcular vardır. Onlar karşısında oynayan oyuncunun kolunu, bacağını, ayağını... eline vermeden sahadan ayrılmazlar. Bunların ismi çoğu kez “Kasap”a çıkar; karşıdaki oyuncular bunlardan çekinir ama hakemler de böyle oyuncuları çok yakından izlerler ve en kısa zamanda elleri hemen “Kırmızı Kart”a gidebilir.

Bir futbolcunun takımını on kişi bırakması en büyük hainliktir. Buna herkes içinden isyan eder. Tabii, rakip oyuncular için için sevinirler. Çünkü karşılarında sayısı azalmış, 10 kişilik, 9 kişilik bir takım vardır; nasıl olsa fırsattan istifade bir gol atıp canına okumak isterler. Hele bunlar Süper Lig takımı iseler, 1 puan bile ne kadar kıymetlidir.

Haydi diyelim, ceza sahası içinde, ya topa elle müdahale sonucu, ya da belirgin bir faul sonucu  faul kararı verildi. Bu kararın deklare edilmesi için hakemin düdüğünü çalması gerekir. Tabii bu birkaç saniyelik tereddüt anında, savunma tarafı, “Bir halt ettik ama, İnşallah hakem penaltıyı göstermez,” hücum elamanları ise, “Bu kez bal gibi penaltı, karşı tarafın şimdi canına okuduk…” diye içlerinden geçirirler. Düdüğün ötüp, hakemin ceza sahası içinde penaltı noktasını göstermesiyle birlikte, hücum eden takımın elemanları bu sefer hakeme hücuma başlarlar, bin bir yeminle “Vallahi Billahi penaltı değildi, elime değmedi…” diyerek hakemi kararından çevirmeye çalışırlar. Oysa hakem kaçın kurası, eliyle üzerime gelmeyin, şimdi bir ikinize Sarı, sonra Kırmızı kart çıkarabilirim işareti yaptıktan sonra, eliyle penaltı noktasını göstermeye devam eder. Artık her iki taraf da durumu kavramıştır, ilgili bütün oyuncular ceza sahası dışına çıkarlar ve penaltı kararı uygulamaya konulur.

Peki, penaltıyı kim atacaktır? Bu iş senaryo olarak ya önceden. Teknik direktör tarafından kararlaştırılmıştır. Yani, bir bakıma takımın penaltıcısı seçilmiştir. Veya, eğer  birden fazla penaltı atılacaksa, mesela bazı maçlar (5) penaltıyla sonuçlanır. O takdirde sırasıyla kimlerin penaltı atacağı önceden net olarak bilinir. Bazen de Teknik Direktör olayı futbolcuların inisiyatifine bırakmıştır. Bazı durumlarda, duruma takım kaptanı müdahale edebilir, topu belli bir kişiye yöneltebilir. Bunlardan hiçbiri olmamışsa, çok gönüllü olan bir futbolcu,  arkadaşlarından izin alarak topun başına gider. Bazen de, veya genellikle, takımda bir “Gol Kralı” adayı varsa penaltıyı ona attırmaya çalışırlar. Adam golü atarsa, Gol Krallığına bir adım daha yaklaşmış olar. Bütün bu durumlar yoksa, bakarsınız penaltı atacak takımda, “Ben atacağım, sen atmayacaksın…” çekişmeleri olabilir. Bu çekişme, penaltı gol olsa da, özellikle olmayınca, itirazlar, ah vahlar günlerce sürebilir. “Ben atsaydım, böyle olmazdı…” acınmalarına, vahlanmalarına dönebilir.

İşte şimdi penaltıyı atacak futbolcu belli, zaten kaleci kalesine geçmiş durumda beklemektedir.

Penaltıda her şeyden önce penaltıyı atacak kişi tarafından penaltı noktasına dikilmesi gerekir. Penaltıyı atacak kişiye gayrı resmi olarak “Penaltıcı” da denebilir. Penaltıcı gelir, topu çaktırmadan penaltı noktasının bir karış önüne dikmek için numaralar çeker; hakem hemen işaret eder, “doğru noktaya koy,” ihtarını yapar. Top yerine kaydırılır.

Penaltı atılırken, atıcının ve kalecinin inandığı bir takım büyüler, ritüeller var mıdır? Olabilir…  Atan futbolcu içinden veya açıktan ellerini açarak, attığı topun gol olması için dua edebilir; sağ ayağını, yere çakabilir, daha başka bilmediğimiz, ancak o anda şahit olabileceğimiz, acaip bazı hareketlerde bulunabilir.

Kaleci de gidip topu, kale direklerini öpüp, içinden , ”ne olur bana yardımcı olun..”  dileğini geçirebilir.

Evet, top dikildi. Penaltıcı ile kaleci karşı karşıya… O an için her iki taraf da birbirlerinin ruhlarını okumaya çalışırlar.

Futbolcu, “Bu kalecinin zayıf yanı ne taraf: sağ tarafı mı, sol tarafı mı?” diye düşünmeye başlar. Kendine göre bir çözüm yolu bulabilir. Buna karşılık Kaleci de, bu futbolcunun davranışlarını kestirmeye çalışır. “Genellikle hangi tarafa atar?” , “Nasıl atar?” … birkaç saniye kişilerin genellikle birbirlerini süzme ve tartma zamanlarıdır.

Şimdi olaya Penaltıcı tarafından bakalım.

Penaltıcı’nın ya garantili, hep attığı ve tutturduğu belli bir penaltı atma stili vardır. Topun başında iken büyük bir gururla “Ben atarsam gol olur…” özgüveniyle yer alır. Ya da, hiçbir belli karar almadan yer alır; “sağa mı atsam, sola mı atsam…” ikilemleriyle, atar ve penaltıyı kaleciye teslim eder.

Aslında Penaltıcı, belli bir stili varsa, ve hep aynı yöne atıyorsa; bu da çok tehlikelidir. Kaleci çok akıllı bir kaleci ise topun nereye gideceğini kestirir ve kendini o tarafa atar.

Penaltılarda genellikle yapılan kestirimlerle görülmüştür ki, penaltıcı %70 kalecinin sağına atar ve çok bir şut çeker.

Büyük bir olasılıkla şunu söylemek mümkündür:
 1.Topun  solunda duran futbolcu, genellikle (%70) topu yerden kalecinin sağına atacak demektir.
 2. Topu ortalayarak, gelen  futbolcu, şaşırtarak bir atış deneyecektir; bu takdirde top kalecinin sağına veya soluna, genellikle sağ üst veya dana çok (%60) sol üst köşeye gidebilir.
 3. Eğer futbolcu (penaltı atacak futbolcu..) topun sağında duruyorsa ve solaksa (%70) olasılıkla topu kalecinin soluna atacak ve top yerden gidecektir.
 Bir kısım futbolcular da o ana kadar aklında hiçbir gol planı, penaltı planı olmadan topa yaklaşırlar ve vururlar. Böyle plansız futbolcuların topları ya kalecinin elinde son bulur, ya da dan diye, havalanır gider… Bütün takım da kaybolan ümitlerin arkasından yas tutar. Hele ortada henüz bir gol filan yoksa…

Amma, penaltıcının bir önplanı varsa, ve bu plan gözlerinin ışıltısına yansıyorsa, çoğu kez Kaleci bunu sezer ve ona göre davranır. Bu da tehlikelidir.

Gelelim, Kalecinin penaltı karşısında dayanılmaz yalnızlığına!

O sırada kaleci ne düşünür.

Kaleci iyi bir kaleci ise, daha önceden rakiplerini iyi tanır; hangi ayakla (solak mı , sağlak mı?)  nasıl topa vurduğunu bilir. Daha önceki  penaltılarını seyrettiyse stilini, tekniğini bilir. Ona göre davranır.

Kalecilere göre, futbolcular genellikle (%70) , kalecinin sağ tarafına sıkı bir şutla yerden atarlar. Eğer öyle bir futbolcuysa, kalecinin işi kolaydır. Ama Atıcı topun ortasında veya sağında duruyorsa, kaleci topun daha çok , kendisinin sol yanına atılacağını tahmin edelebilir.

Bazı Penaltıcılar gelirler ve topa bütün hızlarıyla vururlar.
 Bazıları gelir, ve çok teknik bir vuruşla umulmayacak bir köşeye gönderirler. Bu futbolcular bu şekilde bir vuruş için çok çalışmışlardır.
 Bazı penaltıcalar da koşarlar, topa vurmadan önce bir an duraklarlar ve kaleci hangi tarafa hareket etmişse, onun gittiği yerin ters tarafına atarlar. Bu çeşit Penaltıcılar, Kaleci için hiç istenmeyen penaltıcılardır. Affetmezler.

Kaleci, Penaltıcının karşısında ilk önce durduğu pozisyona bakar. Sonra gözüne, sezmeye çalışır… bu adam hangi tarafa atacak.

Bazı kaleciler, penaltı karşısında hareketsiz buz gibi kalırlar. Ve topa vurulduktan sonra hamle yaparlar. Çoğu kez geç kalırlar.

Bazıları, Penaltıcı karşısında durmadan yerinde hareket eder. Kımıldar, kımıldar… Böyle kaleciler Penaltıcının kafasını bozar. Kalecinin hareketlerinden etkilenirler, ne yapacağını unuturlar.

Eğer kaleci, futbolcunun ne tarafına atacağını iyice kestirdiyse, Penaltıcı topa vurmadan önce, vuracağı yana doğru bir plonjon yapar (uçar) , doğru yanı kestirebildiyse, topu %80 çıkarır, bunun için topa vurulmadan , bir iki saniye içinde hareket geçmesi ve atlaması gerekir. Topun gideceği yeri çok iyi kestirdiyse, mutlak topu çıkarır… Ama bazı Penaltıcılar çok güzel Kaleciyi aldatabilirler. Yine de penaltıda topun kurtulmasında Kalecinin sezgisinin rolü çoktur.

Kaleciler, yerden gelen topları ( %70) kurtarabilirler. Ama köşelere atılan topları çok zor çıkarırlar. Onun için genellikle Teknik Direktörler böyle teknik toplar atabilecek olan futbolcularını Penaltıcı seçer. Ama her futbolcu bu teknik vuruşları yapamaz.

Evet, penaltı atıldı. Muhtemeldir ki gol oldu. Golü yiyen taraf matem tutar. Bir gol bile takımın moralini müthiş etkileyebilir. Takımını toparlayabilmek Teknik Direktörün görevidir. 

Alingirli bir başlık attık ama asıl amacımız, penaltı atma ve tutma tekniklerini bir nebze incelemek.

Penaltı bir takımın başına gelebilecek en kötü olaylardan biridir. Maçın herhangi bir anında ceza sahası içinde takım oyuncularından birinin eline bir top değmesi ya da Ceza sahası içinde rakip oyunculardan birinin kasıtlı olarak düşürülmesi “Penaltı”yı doğurur. Orta hakem yan hakeme bir göz atar ve hemen kararını verir :PENALTI …

İşte o anda, hele maç 0-0  gidiyorsa, penaltıyı yiyecek takımda şafak atmış demektir. Çünkü bazen bir gol bir takıma üç puan kaybettirir.

Onun için bir takımın elemanları, her ne sebeple olursa olsun penaltıya sebep olmuş oyuncuya iyi gözle bakmazlar. Oyun arasında veya oyun sonunda gerek sözlü olarak, bazen de başka türlü canına okurlar. Bu oyuncunun T.Direktörden, ve yöneticilerden alacağı ceza da az değildir. Ama maç sırasında penaltıya neden olan oyuncu çoğu kez bunu düşünemez. Çünkü maç esnasında bir çok hareket otomatik olarak yapılar; çünkü karar vermek için birkaç salise veya saniye yeter. Düşünmeye yer yoktur. Ya rakip oyuncuyu durduracaksın, ya da o oyuncu gidip golünü atacaktır. Aslında futbol sert bir oyundur. Faul yapılır. Mantığı vardır. Ama rakip oyuncuyu bilerek sakatlamanın mantığı yoktur. Bu oldukça zalimane bir harekettir. Ve böyle tavırlarıyla tanınan futbolcular vardır. Onlar karşısında oynayan oyuncunun kolunu, bacağını, ayağını... eline vermeden sahadan ayrılmazlar. Bunların ismi çoğu kez “Kasap”a çıkar; karşıdaki oyuncular bunlardan çekinir ama hakemler de böyle oyuncuları çok yakından izlerler ve en kısa zamanda elleri hemen “Kırmızı Kart”a gidebilir.

Bir futbolcunun takımını on kişi bırakması en büyük hainliktir. Buna herkes içinden isyan eder. Tabii, rakip oyuncular için için sevinirler. Çünkü karşılarında sayısı azalmış, 10 kişilik, 9 kişilik bir takım vardır; nasıl olsa fırsattan istifade bir gol atıp canına okumak isterler. Hele bunlar Süper Lig takımı iseler, 1 puan bile ne kadar kıymetlidir.

Haydi diyelim, ceza sahası içinde, ya topa elle müdahale sonucu, ya da belirgin bir faul sonucu  faul kararı verildi. Bu kararın deklare edilmesi için hakemin düdüğünü çalması gerekir. Tabii bu birkaç saniyelik tereddüt anında, savunma tarafı, “Bir halt ettik ama, İnşallah hakem penaltıyı göstermez,” hücum elamanları ise, “Bu kez bal gibi penaltı, karşı tarafın şimdi canına okuduk…” diye içlerinden geçirirler. Düdüğün ötüp, hakemin ceza sahası içinde penaltı noktasını göstermesiyle birlikte, hücum eden takımın elemanları bu sefer hakeme hücuma başlarlar, bin bir yeminle “Vallahi Billahi penaltı değildi, elime değmedi…” diyerek hakemi kararından çevirmeye çalışırlar. Oysa hakem kaçın kurası, eliyle üzerime gelmeyin, şimdi bir ikinize Sarı, sonra Kırmızı kart çıkarabilirim işareti yaptıktan sonra, eliyle penaltı noktasını göstermeye devam eder. Artık her iki taraf da durumu kavramıştır, ilgili bütün oyuncular ceza sahası dışına çıkarlar ve penaltı kararı uygulamaya konulur.

Peki, penaltıyı kim atacaktır? Bu iş senaryo olarak ya önceden. Teknik direktör tarafından kararlaştırılmıştır. Yani, bir bakıma takımın penaltıcısı seçilmiştir. Veya, eğer  birden fazla penaltı atılacaksa, mesela bazı maçlar (5) penaltıyla sonuçlanır. O takdirde sırasıyla kimlerin penaltı atacağı önceden net olarak bilinir. Bazen de Teknik Direktör olayı futbolcuların inisiyatifine bırakmıştır. Bazı durumlarda, duruma takım kaptanı müdahale edebilir, topu belli bir kişiye yöneltebilir. Bunlardan hiçbiri olmamışsa, çok gönüllü olan bir futbolcu,  arkadaşlarından izin alarak topun başına gider. Bazen de, veya genellikle, takımda bir “Gol Kralı” adayı varsa penaltıyı ona attırmaya çalışırlar. Adam golü atarsa, Gol Krallığına bir adım daha yaklaşmış olar. Bütün bu durumlar yoksa, bakarsınız penaltı atacak takımda, “Ben atacağım, sen atmayacaksın…” çekişmeleri olabilir. Bu çekişme, penaltı gol olsa da, özellikle olmayınca, itirazlar, ah vahlar günlerce sürebilir. “Ben atsaydım, böyle olmazdı…” acınmalarına, vahlanmalarına dönebilir.

İşte şimdi penaltıyı atacak futbolcu belli, zaten kaleci kalesine geçmiş durumda beklemektedir.

Penaltıda her şeyden önce penaltıyı atacak kişi tarafından penaltı noktasına dikilmesi gerekir. Penaltıyı atacak kişiye gayrı resmi olarak “Penaltıcı” da denebilir. Penaltıcı gelir, topu çaktırmadan penaltı noktasının bir karış önüne dikmek için numaralar çeker; hakem hemen işaret eder, “doğru noktaya koy,” ihtarını yapar. Top yerine kaydırılır.

Penaltı atılırken, atıcının ve kalecinin inandığı bir takım büyüler, ritüeller var mıdır? Olabilir…  Atan futbolcu içinden veya açıktan ellerini açarak, attığı topun gol olması için dua edebilir; sağ ayağını, yere çakabilir, daha başka bilmediğimiz, ancak o anda şahit olabileceğimiz, acaip bazı hareketlerde bulunabilir.

Kaleci de gidip topu, kale direklerini öpüp, içinden , ”ne olur bana yardımcı olun..”  dileğini geçirebilir.

Evet, top dikildi. Penaltıcı ile kaleci karşı karşıya… O an için her iki taraf da birbirlerinin ruhlarını okumaya çalışırlar.

Futbolcu, “Bu kalecinin zayıf yanı ne taraf: sağ tarafı mı, sol tarafı mı?” diye düşünmeye başlar. Kendine göre bir çözüm yolu bulabilir. Buna karşılık Kaleci de, bu futbolcunun davranışlarını kestirmeye çalışır. “Genellikle hangi tarafa atar?” , “Nasıl atar?” … birkaç saniye kişilerin genellikle birbirlerini süzme ve tartma zamanlarıdır.

Şimdi olaya Penaltıcı tarafından bakalım.

Penaltıcı’nın ya garantili, hep attığı ve tutturduğu belli bir penaltı atma stili vardır. Topun başında iken büyük bir gururla “Ben atarsam gol olur…” özgüveniyle yer alır. Ya da, hiçbir belli karar almadan yer alır; “sağa mı atsam, sola mı atsam…” ikilemleriyle, atar ve penaltıyı kaleciye teslim eder.

Aslında Penaltıcı, belli bir stili varsa, ve hep aynı yöne atıyorsa; bu da çok tehlikelidir. Kaleci çok akıllı bir kaleci ise topun nereye gideceğini kestirir ve kendini o tarafa atar.

Penaltılarda genellikle yapılan kestirimlerle görülmüştür ki, penaltıcı %70 kalecinin sağına atar ve çok bir şut çeker.

Büyük bir olasılıkla şunu söylemek mümkündür:
 1.Topun  solunda duran futbolcu, genellikle (%70) topu yerden kalecinin sağına atacak demektir.
 2. Topu ortalayarak, gelen  futbolcu, şaşırtarak bir atış deneyecektir; bu takdirde top kalecinin sağına veya soluna, genellikle sağ üst veya dana çok (%60) sol üst köşeye gidebilir.
 3. Eğer futbolcu (penaltı atacak futbolcu..) topun sağında duruyorsa ve solaksa (%70) olasılıkla topu kalecinin soluna atacak ve top yerden gidecektir.
 Bir kısım futbolcular da o ana kadar aklında hiçbir gol planı, penaltı planı olmadan topa yaklaşırlar ve vururlar. Böyle plansız futbolcuların topları ya kalecinin elinde son bulur, ya da dan diye, havalanır gider… Bütün takım da kaybolan ümitlerin arkasından yas tutar. Hele ortada henüz bir gol filan yoksa…

Amma, penaltıcının bir önplanı varsa, ve bu plan gözlerinin ışıltısına yansıyorsa, çoğu kez Kaleci bunu sezer ve ona göre davranır. Bu da tehlikelidir.

Gelelim, Kalecinin penaltı karşısında dayanılmaz yalnızlığına!

O sırada kaleci ne düşünür.

Kaleci iyi bir kaleci ise, daha önceden rakiplerini iyi tanır; hangi ayakla (solak mı , sağlak mı?)  nasıl topa vurduğunu bilir. Daha önceki  penaltılarını seyrettiyse stilini, tekniğini bilir. Ona göre davranır.

Kalecilere göre, futbolcular genellikle (%70) , kalecinin sağ tarafına sıkı bir şutla yerden atarlar. Eğer öyle bir futbolcuysa, kalecinin işi kolaydır. Ama Atıcı topun ortasında veya sağında duruyorsa, kaleci topun daha çok , kendisinin sol yanına atılacağını tahmin edelebilir.

Bazı Penaltıcılar gelirler ve topa bütün hızlarıyla vururlar.
 Bazıları gelir, ve çok teknik bir vuruşla umulmayacak bir köşeye gönderirler. Bu futbolcular bu şekilde bir vuruş için çok çalışmışlardır.
 Bazı penaltıcalar da koşarlar, topa vurmadan önce bir an duraklarlar ve kaleci hangi tarafa hareket etmişse, onun gittiği yerin ters tarafına atarlar. Bu çeşit Penaltıcılar, Kaleci için hiç istenmeyen penaltıcılardır. Affetmezler.

Kaleci, Penaltıcının karşısında ilk önce durduğu pozisyona bakar. Sonra gözüne, sezmeye çalışır… bu adam hangi tarafa atacak.

Bazı kaleciler, penaltı karşısında hareketsiz buz gibi kalırlar. Ve topa vurulduktan sonra hamle yaparlar. Çoğu kez geç kalırlar.

Bazıları, Penaltıcı karşısında durmadan yerinde hareket eder. Kımıldar, kımıldar… Böyle kaleciler Penaltıcının kafasını bozar. Kalecinin hareketlerinden etkilenirler, ne yapacağını unuturlar.

Eğer kaleci, futbolcunun ne tarafına atacağını iyice kestirdiyse, Penaltıcı topa vurmadan önce, vuracağı yana doğru bir plonjon yapar (uçar) , doğru yanı kestirebildiyse, topu %80 çıkarır, bunun için topa vurulmadan , bir iki saniye içinde hareket geçmesi ve atlaması gerekir. Topun gideceği yeri çok iyi kestirdiyse, mutlak topu çıkarır… Ama bazı Penaltıcılar çok güzel Kaleciyi aldatabilirler. Yine de penaltıda topun kurtulmasında Kalecinin sezgisinin rolü çoktur.

Kaleciler, yerden gelen topları ( %70) kurtarabilirler. Ama köşelere atılan topları çok zor çıkarırlar. Onun için genellikle Teknik Direktörler böyle teknik toplar atabilecek olan futbolcularını Penaltıcı seçer. Ama her futbolcu bu teknik vuruşları yapamaz.

Evet, penaltı atıldı. Muhtemeldir ki gol oldu. Golü yiyen taraf matem tutar. Bir gol bile takımın moralini müthiş etkileyebilir. Takımını toparlayabilmek Teknik Direktörün görevidir.

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..