Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '08

 
Kategori
Öykü
 

Pencereden bakan gözler ( kısa öykü )

Pencereden bakan gözler ( kısa öykü )
 

Saat 7.30.

Bir mayıs ayı gününün sabahı olmasına rağmen güneş hâlâ o sıcak yüzünü gösterememişti. Kısa süreli su damlacıkları bırakan yağmur bulutları ne kadar engellese bile gün doğuyordu inadına. Şehir az da olsa aydınlanmış, insanlar bir bir uyanmaya başlamıştı. İşte bu sırada bir çift göz, odasının penceresinden, yağan yağmuru izliyordu.

Onun için farklı bir gündü bugün. Uykusuzlukla dolu bir geceyi atlatmıştı fakat gözlerinde bir tutam bile yorgunluktan eser yoktu. Bir de sebepsiz bir huzur vardı yüreğinde bu sabah, sıkıntıyla geçen günlerden sonra.

Mevsimlerden bahardı lakin yağmurluydu bugün yine. Güneşin insanın yüreğini ısıtan zerrecikleri ulaşamamıştı bu şehrin insanlarına. Ancak bir tek o mutluydu bu durumdan. Penceredeki gözler hiç de umursamıyordu bu sabahın diğerlerinden farklılığını. Uykusuzdu, her zaman olduğu gibi dertliydi fakat şimdi huzurluydu ve bir nebze de olsa mutluydu.

Mutlu olabilmek onun için ulaşılamazdı bu haliyle yaşamını sürdürürken. Ona göre bu emele ulaşabilmek için önce yalnızlıktan kurtulmalı, sonra da hayatının çizgisine kendi yön verebilmeliydi. Tam tersi de olabilir diyordu içinden her zaman. Öncesi sonrası hiç de önemli değildi onun için. Fakat bu sabah başkaydı. Bu sabahın aşkı onu derinden etkilemişti anlaşılan.

Nedense dilinden kelimeler dökülmüyordu ama. Pek konuşkan birisi değildi zaten ve yalnızlığının nedeni olarak bu halini gösterirdi hep. Ona göre sessizlik, yalnızlığı çağırıyordu; yalnızlık da bir türlü gülümseyemeyen yüzünü. Yine de onun da kendine göre nedenleri vardı. Ancak bu nedenleri hiçbir zaman anlatmazdı; ne kendine ne de başkalarına.

Anlaşılmazlıklarla doluydu bu sabah. Hem o böyleydi hem de şehir. Pencereden bakan gözler yine hayalindeki seviyi düşünürken şehir de ağlamaya devam ediyordu. Ne kadar da uyumlulardı, öyle değil mi? Bir şehir ve pencereden bakan gözler. Hiç birbirine bu kadar benzeyebilir miydi yürekler?

Penceredeki gözler için zor bir hafta başlıyordu bu sabah. Bugünkü sınavı için ise hazırdı ya da hazır olduğunu sanıyordu. Çünkü düşünemiyordu derinlemesine; aklı başka yerdeydi, kalbinin yanında. Kalbi ne der ise yazıyordu önünde duran boş kâğıt parçalarına. Konu yine O’ ydu. Konu her zaman O’ ydu. Olmayan sevgili nasıl anlatılabilirse o da öyle anlatıp duruyordu bıkmadan usanmadan.

Bu sabah farklı bir gündü. Belki aşk yoktu, belki yağmur vardı ama o aldırmıyordu işte. Akan damlalar acı veremiyordu kalbine bu sefer. Ruhunu sıkıntılardan arındırıyor, tertemiz oluveriyordu yaşam damarları. Bugün mutluydu, sebebini bilemese de mutluydu işte.

Ve gitmek zamanı gelmişti en sonunda. Güne başlayacak, bin bir derdin peşinden gidip yenmeye çalışacaktı hepsini teker teker. Bugün güçlüydü ve başaracaktı. Artık başarmanın zamanı gelmişti zaten. Suyun getirdiği huzur ona yetecekti, biliyordu.

Hâlâ yağmur yağıyordu bahar mevsiminin sonunu yaşayan bu şehre. Pencereden günü izleyen gözlerin taşıdığı yürek gidiyordu artık. Adımlar gerçek mutluluğa atılmaya başlanıyordu artık…

F.Ü.

16 Mayıs 2006 Salı

7. 57

(yağmurlu ve uykusuz bir günün sabahında)

 
Toplam blog
: 33
: 527
Kayıt tarihi
: 17.01.08
 
 

Mesleği: Fizyoterapist… Uğraşısı: Gönlünden kopan parçaların birleştiği haliyle sözcüklere biçim ..