Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '08

 
Kategori
Anılar
 

Penceremin ışığı

Penceremin ışığı
 

sevgili babacığım


Albümleri karıştırırken gözüm ve ardından da kafam takılır hep bu eski fotoğrafa… Tüm ayrıntılarına daha yakından bakabilmek için elime alıyorum, albümdeki yerinden biraz zorlamayla sıyırarak. Odanın sağ duvarındaki pencereden içeri dolan güçlü ışık sayesinde ben de oraya girebiliyor, detaylarına dokunuyor ve gözlerimle dolaşmayı sürdürüyorum.. Yarım perde hafif kabarık, odaya tatlı, ılık bir hava doluyor, sanırım yaz, sanırım mektup yazıyor. Ona yazıyor, o küçük ayna üzerine tutturulmuş fotoğrafta portresi duran uzaktaki kadına…

Suyu, kitapları, dumanı çoktan havaya karışmış sigara izmaritlerinin durduğu küllüğü, kâğıtları, kalemi ve elleri, ahşap basit bir masanın üzerinde. Gözleri fotoğraftaki kadının gözlerinden öpüyor. Kadının hareli ela gözleri ona bakıp sohbet ediyor, tebessümle hafifçe gerilmiş dudakları kapalı… Adam bir yandan yazmayı sürdürüyor;

<ı>Sevgi... Yaşamı sana indirgemek yanlış olur mu? Fazla olur. En doğrusu şöyle: Doğuştan gelen kaynakların en gürü; sevgi ve sevilmeyi istemek. İçimde capcanlı, sanki burada, gözümün önünde resimden çıkıp deviniyorsun…

Adamın oturduğu yatak dağınık, yani bu fotoğraf çekileceği için öncesinde yalandan da olsa toparlanıp, düzenlenmemiş. Uzandığında gözleri duvarların çatlaklarından sızıp gökyüzüne değiyor. Orada sevgisinin sonsuzluk duygusunu okşuyor.

Belki birkaç gün sonra uzaktaki kadın okuyacak o mektubu ve Alis Harikalar Diyarı’nın en yeşil bahçesindeki en sarı gülü devşirecek. Önce yakasına takacak ve ardından kurutup adamına gönderecek cevaben. Sözün özü nesneye dönüşüp anlatacak karşılık gelen sevgisini sevgiliye.

Kadının fotoğrafı ufak bir aynanın üzerine konulmuş, adam belki de sabah tıraş olmadan yani kendine bakmadan önce ona bakıyor, güne sevgiyle uyanıyor.

Fotoğrafı bir kez daha elime alıp, o geniş alnından öpüyorum adamın. O mektupta neler yazdığını bilemiyorum ama yıllar sonra yani toprağa karışmasının arifesinde yazdığı bazı satırları buluyorum;

<ı>İnsan gönlü eski, yeni bin bir çeşit sevginin oynaştığı bir akvaryum misali. Yeni sevgilere açık, unutmaya yatkın. Bir başka benzetme yapılacak olursa insan gönlü, her çeşit turşunun dolup taştığı bir kavanoz.

Bu sözlerinde insanı, tarihini, felsefesini sindirmiş ve kuşkusuz bir sevgi vardı. Geride bırakacağı karısına yani o fotoğraftaki kadına ucu açık bırakılmış bir sevda yolculuğu ve vicdan rahatlığı öngörerek…

O yokluğa karışınca biricik karısı ve sevgili kızı bulacaktı kitaplarının arasından bu fotoğrafı. Ve bu fotoğraf bilincimin, özlemlerimin, sevdalarımın yeniden inşa oluşu. En önemlisi kendimi yeniden üretmemi sağlayan bir kaynak, penceremden içeriye dolan güçlü ışık…

 
Toplam blog
: 25
: 1059
Kayıt tarihi
: 16.01.08
 
 

İşletmecilik eğitimi ve sonrasında finans sektöründe bir dönem profesyönel çalışmanın dışında, 19..