Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '08

 
Kategori
Öykü
 

Perdedeki delik - 4

Perdedeki delik - 4
 

damın kadının arkasına geçtiğini ve onu iskemlesiyle birlikte iterek masadan uzaklaştırdığını gördüm


Yorgunluğuma rağmen, ancak bir uyku hapı ile ulaşabildiğim, kabus dolu bir uykudan sonra, sabah erkenden hazırlanıp, çalışacağım firmaya koşturdum. Bütün günüm, bir sürü yeni insanla tanışmak, yapacağım işleri öğrenmek, büromu yerleştirmek gibi, tüm dikkatimi isteyen işlerle geçtiğinden, seyahatimdeki garip adamı, hatta onunla ayni evde oturduğumu bile unutmuştum neredeyse. İşim ilginç olacağa benziyordu. İş arkadaşlarım ve şeflerim de, korktuğumun aksine beni çok iyi karşılamışlardı. Akşam olduğunda, yorgun ama yeni hayatımdan bir hayli ümitli bir ruh hali ile döndüm küçük daireme. Bir gün öncesinin olumsuz düşünceleri, korkularım, kuşkularım bir hayli uzakta kalmıştı sanki. Televizyonu açtım, kendime yiyecek birşeyler hazırlamak için mutfağa geçtim. Neşeliydim hatta, bir şarkı bile mırıldanıyordum. Gözüm bir ara tesadüfen mutfak penceresine takıldığında, bir gün önce yaşadıklarım geldi aklıma birden tekrar.

Bir göz atsa mıydım tekrar şu pencereye? Aman bana neydi aslında. Ne ilgilendirirdi beni, orada ne oluyorsa? Boşverip, televizyonun karşısına gitmek istediğim halde, elimde yemek tepsim, mutfağın ortasında kalakalmıştım. Birşey beni fena halde çekiyordu pencereden tarafa.

Mutfağın ışığını söndürdüm. Görünmemeye çalışarak yaklaştım pencereye. Karşıda perdeler de, ışık da açıktı. Mutfak masası, tek bir kişinin yemek yemesi için hazırlanmıştı. Masanın başında oturan bir kadın görülüyordu. Beyaz saçlı, yaşlı bir kadın. Acaba o hasta kadın mıydı bu kadın? Görebildiğim kadarıyla, hastaya benzer bir hali pek yoktu. Gayet bakımlı, iyi giyimliydi. Boynunda inciler, kulaklarında parıldayan küpeler vardı. Gülerek birisiyle konuşuyordu. Az sonra, konuştuğu kişi masaya yaklaştı. Tahmin ettiğim gibi, dünkü adamdı bu. Kadınının önündeki tabağa, elindeki servis tepsisinden birşeyler koydu ve sonra masadaki kadehi doldurdu. Nefesimi tutarak seyretmeye devam ettim. Görünürde, son derecede normal bir sahneydi bu. Kadın ağır hareketlerle önündekini yiyor, ikide bir kadehini dudaklarına götürüyordu. Adam da başında bekleyip ona hizmet ediyordu.

Bir süre daha büyülenmiş gibi bu çok olağan manzarayı seyrettikten sonra kızdım yaptığım saçmalığa. Tam geri çekilecekken, adamın kadının arkasına geçtiğini ve onu iskemlesiyle birlikte iterek masadan uzaklaştırdığını gördüm. Kadın sakattı demek. Yaşlı ve sakattı. Ve herhalde varlıklıydı da. Gördüğüm kadarıyla pahalı mücevherler içindeydi ve özel hastabakıcı tutuyordu. Başka kimsesi yok muydu acaba ona sahip çıkacak? Bu sevimsiz adamla tek başına mıydı bu karşıki dairede? Nasıl güvenebilirdi hiç tanımadığı bir adama? Bunları düşünürken, adamın geri döndüğünü ve perdeleri kapattığını gördüm.

Tuhaf, karşıki perdenin ortasındaki delik daha da büyümüş müydü acaba? Yoksa bana mı öyle geliyordu? Şimdi bu delikten, hemen bütün masayı görebiliyordum.

Daha sonraki birkaç günde, evde olduğum her anda, mutfak penceresine koşup, kendimi gizleyerek karşı pencereye bakmaktan kendimi bir türlü alamadım. Gördüğüm hemen hep ayni manzaraydı. Yemeğini yiyen yaşlı kadın, ona hizmet eden o sevimsiz. Birtakım kutulardan, birtakım haplar çıkarıyor, kadına içiriyordu, hatta bazen ona iğne yaptığını görüyordum.

Yaşlı kadın gün geçtikçe daha fazla uyur olmuştu oturduğu tekerlekli iskemlede. Yoksa bana mı öyle geliyordu?

Perdedeki delik de gün geçtikçe daha da büyüyordu sanki. Görüş alanıma artık, hergün ayni yerde oturan kadın da tamamen giriyordu.

Neden dikilmiyordu bu yırtık acaba? Ya da neden perde değiştirilmiyordu? Bütün acaiplikler içinde, en acaip olanı da buydu.

Aşağı yukarı on gün kadar sonraydı. Bütün bu zaman zarfında, bilinç altımın yay gibi gerilmiş bir halde beklediği felaket, nihayet bir gece, birdenbire gerçekleşti.

Her zamanki gibi, geç vakitte televizyon karşısına geçmeden, son bir göz atmıştım karşıki pencereye. Perdeler kapalıydı ama artık neredeyse tüm perdeyi kaplayan boyutlara erişmiş delik, sevimsiz adamın, koltukta zaten uyuklamakta olan yaşlı kadının koluna, bir enjeksiyon yaptığını gösteriyordu bana. Bu müdahaleden birkaç saniye sonra, kadının olduğu yerde birkaç kere çırpındığını gördüm dehşetle. Sonra öne doğru yıkıldı ve yarı yarıya iskemlesinden sarkarak, öylece kaldı. Ben kurşunla vurulmuş gibi hareketsiz, gözlerim yuvalarından fırlamış bakarken, sevimsiz adam, dinleme aletiyle, hiç telaşsız, kadının kalbini dinledi, nabzını tuttu. Sonra aleti masaya bıraktı. Kadını iskemlesinde doğrulttu ve geriye yatırdı. Kadının kolları iki yandan sarkıp sallandılar, bedeninde hiçbir hayat işareti görünmüyordu.

Ölmüştü kadın! Bu adam öldürmüştü onu! Hiç şüphe yoktu bunda. İğneyle ona ne enjekte ettiyse, bu şey yaşlı kadını birkaç saniye içinde öldürmeye yetmişti.

Ve ben olduğum yerde kazık gibi çakılmış kalmıştım.

Hemen sonraki saniyelerde adam, sanki benim pencerede olduğumu biliyormuş gibi, ağır ağır cama yaklaştı. Yüzünü perdedeki deliğe uydurarak, gözlerini kaldırıp, gözlerimin ta içine baktı.

Ben onun ne yaptığını görmüştüm. O da benim onu gördüğümü!

Bedenim hareket yeteğini tekrar kazanabildiği ilk anda kaçtım geriye.

Oturma odasında deli gibi dolaşmaya başladım. Tepeden tırnağa ter içinde kalmıştım. Ne yapabilirdim? Gördüğüm açıktı. Adamın yaptığı iğneden sonra, kadın çırpınmış ve sonra öne düşmüştü. Kadının ölmüş olduğu besbelliydi. Elim telefona gitti. Polisi arayacaktım. Ne diyecektim polise? “Karşımdaki dairede bir cinayet işlendi! Koşun!”

Tam polisin numarasını tuşlarken, aklıma gelen başka bir düşünce beni durdurdu. Ya adam, yaşlı kadının alması gerektiği ilaçlari verdiyse. Adam hastabakıcı. Ya kadın başka bir sebepten öldüyse? Ya kadın gerçekten ölmediyse? Gördüklerime, hem de perdedeki bir delikten gördüklerime, ne derecede güvenebilirdim?

Öte yandan, gördüklerime başka bir anlam verebilmek de olanaksızdı. Adam iğneyi yaptı, kadın çırpındı, birkaç saniye sonra hareketsiz kaldı. Tüm bedeni nasıl da sarkmıştı.

İşte sonunda korktuğum başıma gelmiş, bu meymenetsiz adam hakkındaki duygularım beni yanıltmamış ve sonunda onun işlediği korkunç suçun görgü tanığı da olmuştum. Görgü tanığı! Aman Yarabbi. Adam benim kendisini gördüğümü de biliyordu!

Odada bir aşağı bir yukarı gidip geliyor, çıldırmanın eşiğinde, kafamı istila eden binbir düşünceyle boğuşuyordum.

Ne yapacaktım? Nasıl çıkacaktım işin içinden?

(Devam edecek)

 
Toplam blog
: 165
: 1414
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Uzun yıllardır yurt dışında yaşıyor. İsviçre'de Adalet Bakanlığı'ndaki mesleği yanında tiyatro ya..