Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '22

 
Kategori
Müzik
 

PERDELİ - PERDESİZ

Bir enstrüman çalabilmek için: öncelikle biyolojik gelişimin motor kasları kullanabilecek kadar gelişmiş olması beklenir, akabinde ise enstrümanın nasıl tutulacağı veya ses çıkarılacağı öğretilir. Gerekli şartlar sağlanmışsa önce bilişsel alana notalar kaydedilir, sonraysa o notaların enstrümandaki seslerinin karşılığı tanıtılır. Bilişsel alandaki bilgi, psikomotor alanda işlevselliğine başladığında enstrüman çalınmaya hazır hale gelinmiş olunur. Tüm bunlar bilincin bilişsel alanı kullanarak ezberlediklerini ‘taklide dayalı’ icraata dökmesi şeklinde tanımlanan tüm dünya genelinde uygulanan geleneksel bir yöntemdir.

Ancak bugün bilinen bu süreçten biraz daha farklı bir hususu ele almaya çalışalım…

 

Müzikle az çok ilgilenenlerin bileceği üzere, bazı enstrümanlar perdeli, bazıları ise perdesiz formatta tasarlanmıştır.

 

Perdeli olan enstrümanlarda, notaların yerleri belirli olduğundan, seslendirilmek istenilen melodiler: profesyonel bir reseptör (işittirici, değerlendirici) olma zorunluluğu olmaksızın, ‘çalınması planlanan melodinin notaları ve bu notaların klavye üzerindeki yerleri’ ezberlenerek, 

sırf bu EZBER bilginin ZİHİNSEL aktivite yoluyla genel kabiliyete göre icra edilmesi mümkündür..!

 

Dinleyenlerin çoğunluğu ise: icra edenin, EZBERE mi, yoksa DEĞERLENDİRME (yani: sesin bizatihi TANINMA’sıyla bilinen) notaların mı çalındığının farkını kolay kolay göremez..!

 

Perdesiz olan enstrümanlardan, istenen sesin çıkarılması için nota aralıklarının ve ‘arızalı’ seslerin yani:

Natürel: notanın doğal sesinin, 

Bemol: notanın yarım ses pesleştirilmiş (kalınlaştırılmış) halinin,

Diyez: notanın yarım ses tizleştirilmiş (inceltilmiş) halinin,

‘hem BİLİŞSEL olarak bilinip, 

hemde bu bilginin DUYUŞSAL yollu TANI’nıp’ 

hem de frekansların değerlendirildiği işittirici/reseptörler tarafından hakikate uygun şekilde akort edilerek: enstrüman klavyesindeki yerlerinin tespiti ile artık PSİKOMOTOR alanda YAŞAMSAL olarak istenen notanın tam kemâliyle sesinin çıkarılması zaruridir.

 

Biraz daha açık ifade etmek gerekirse:

Perdeli enstrümanlarda, reseptörlerin ‘sesi’ duyuşsal yollu TANI’masına ihtiyaç olmaksızın, seslendirmek istediği notanın perde aralığını ve seslendireceği senfoninin notalarını ezbere bilmesi yeterlidir. 

Fakat perdesiz enstrümanlarda nota aralığının yerini bilmekten ziyade, notanın frekansını reseptörün algılaması ve tanıması gerekir..!

 

Halk arasında ‘Müzik kulağı var!’ şeklinde tanımlanan, değerlendirici mekanizmasının bahis olunan işin hakkını verdiği yönünde ki ‘istidata’ işaret olan tanımlamalarına denk gelmişizdir..!

 

Her ne kadar kabiliyet olsada, hatta yoğun çalışmalar ve ezberler yapılsa da, eğer istidat yollu bir tecelli yoksa, kusursuz bir melodi de icra edilse: tadında bir eksiklik bulunması ve dinleyende bir hissediş oluşturmayacağı da kesindir..!

 

Perdeli enstrümanlarda çalınan belirli melodiler: aynı notaları ve aynı ritmi kullanarak icra eden tüm müzisyenlerde benzer/yaklaşık tınıları verirken;

Perdesiz enstrümanları icra edenlerin aralarında: notaları ‘işitme reseptörlerinin akort ediş ayarlarına göre’ ayarlandığından, sanatsal ve özgün bir takım farklılıklar gözlemlenmektedir.

 

Bu sebeplede birebir aynı senfoniyi icra etmelerine rağmen, bazılarının halka hissettiriş şekli çok daha farklı olmaktadır..!

 

Bu tıpkı, bir BİLGİ’nin ezbere bilinmesi ile, o BİLGİ’nin hissedilerek tanınması/tespit edilmesi ve hatta tecrübeden/yaşamdan geçmiş olması arasındaki fark gibidir..!

 

Hayatında hiç bir enstrüman çalmamış birinin, ‘ezbere’ tarifi ile enstrüman çalmaya çalışmakla, işinin üstadı olandan öğrenmek bir değildir.

 

Veyahutta, Mozart’ın besteleri gibi eserler oluşturulmasıyla, bu bestelerin ezberlenip Mozart’ın taklit edilmeye çalışılması elbetteki bir değildir.

 

Her taklitte orijinal bir takım şeyler saklanıyor olması sebebiyle, taklit ile aslını ayırt edemeyecek algılayıcılar tarafından bir süre gündemde kalsa bile sürekliliği sağlanamaz.

 

Fakat orijinal olan bir açığa çıkışın doğumu adeta bir dalga etkisi yaratarak yolculuğuna devam eder. İlk taşı itilmiş domino taşı gibidir ki, ilk bilgiyi daima ileri ki taşlara aktararak taşımaktadır.

 

Son olarak bir de şöyle bir husus var…

 

Reseptörlerin perdesiz olarak tanıyıp bildiği tonlar veya frekanslarla arasında bir ‘yakınlık’ kurulur..! 

Artık yalnızca enstrümanda değil, doğadaki tüm doğal seslerde de ‘yakınlık kurduğu o frekansları’ tanır ve ayırt eder olmuştur..!

 

Reseptörlerin sesini ayırt edemediği, yerini hissedemediği bir nota yada frekans bilgisinin tekrarı ise, yalnızca ezbere üzerine basılıp geçilen robotik bir işlev hükmünde kalır..! 

Zamanla da işlevselliği sönümlenir...

 

Oysa perdesiz olarak yakınlık kurulanda, farklı bir HAYY’atiyet olduğu: notaların adeta kendine özgü şifresel LİSAN’larının, ‘yakınlığının perde aralığına göre’ çözümlenip, MANA yüklü şifrelerin kendi kendilerini açarak değerlendirici ismi altında hissedilir oluşu gözlemlenebilir…

 

Perdeli ve perdesiz ayrımı da frekanslar yada algılayıcılar arasında geçerli bir kavram olup, DATA itibariyle muhal olan bir yaklaşımdır ki: reseptördeki bir değişikliğin, perdeler üzerinde de değişim göstermesi buna bir işarettir.

 

Bu durumda, diyebiliriz ki:

 

TANI’yana farketmez icra edenin perdeli mi perdesiz mi çaldığı; OKU’maktadır ‘O’ işittiği TEK LİSAN’ı...

Tanımayan, ezbere de bilse tüm perdeleri,  açılmadıktan sonra 'LİSAN'ın mana yüklü şifreleri;

yâr olur mu sanır ona, yüklendiği ezber bilgileri..!

 

Sevgilerimle

 

Aslı Sutaş

 

29 Mayıs 2022

 

 

 
Toplam blog
: 7
: 378
Kayıt tarihi
: 18.05.22
 
 

1994 yılında İstanbul, Beykoz'da doğdu. Barbaros Hayrettin Paşa Denizcilik Lisesi Bilişim Teknolo..