Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '06

 
Kategori
Perakende / Toptan
 

Personel iseniz buyrun

Personel iseniz buyrun
 

Biraz saptama yapmak istiyorum bugün.

Sektörümüz tekstil. İşimiz toptancılık. Ya da perakendecilik. Yada her ikisi de. Bu ikisi yıllardır ülkemin en iyi trend yapmış iş kolları ve doğal olarak bugüne kadar bir dünya insanı istihdam etmiş, ediyor.

Bu kadar mühim olmasına rağmen devlet bu alana yatırım yapmak yerine, bu alandaki girişimcilerden bir bölümünü seçmiş ve teşvik adı altında bazı kollamalar karşılığı onları kullanmış. Böylece ihracatını yüksek göstermiş. Geçici de olsa bir istihdam oluşturmuş. Neyse. Yapılması gerekeni yapmış diyelim biz. Devletten daha iyi neyi bilebiliriz ki?

Ancak, sonuçta herkes istediğini almış. İdealden yoksun, paragöz girişimciler parayı bulmuşlar. İş isteyenlere iş imkanları açılmış. Devlet de ciro yapmış.

Tabi, tüm bunların yaşandığı zamanlar şimdi tarih oldu, geçti gitti. Devlet işine bakıyor, artık başka gözbebekleri var. Otomotiv var, gıda var, enerji var, turizm var, yabancı sermaye var. Eh itiraf etmeliyim ki istikbali de parlak gözüküyor. Onun işleri iyi anlayacağınız. Gelişiyor, büyüyor.

Paragöz ve anti idealist girişimcilere gelince, çoğu hırslarına yenildi. Hala bir takım tavizler almak peşindeler ve hala acımasızca, bilgisizce ve gaddarca saldırıyorlar. İstiyorlar yani. Ama emme dönemi bitmiş ve sanırım ısırıyorlar artık. Karlılıklarını devletten koparacakları vergi indirimlerinde ve ödeme kolaylıklarında, teşviklerde arıyorlar hala. Ama alamasalar da onların B Planları vardır, en fazla sektör değiştirirler olur biter. Zira onlar girişimci, tüccar, patron. Hiç çareleri olmasa kazandıklarına sayarlar mecburen. Bir süre sonra susarlar.

Ne de olsa kurallar tartışılır, güç kabul edilirmiş.

Ama ya çalışanlar... Çalışanların büyük bölümü duygusal insanlardan oluşuyor. Öylesine bir dönem ki o, hiç bir usul ve kaide yok. Okulu yok. Sadece hasbelkader usta olanlar ve onların yetiştirdikleri... Fedakarlık ve tamamlayıcılığın hat safhada olduğu bir ortamda sayısalların ağırlıkta olmasını beklemiyorduk zaten. Görev o dönem içerisinde sosyal olanlarınmış.

Duygusallar ve işlerine bağlılar. Çünkü güçlü anıları var. Yaptıkları işin büyük bölümü kendi icatlarından meydana geliyor çünkü. Emekleri kadar fikir anlamında da çok yatırımları olmuş. Gerçi bugün için baktığımızda bunun kıymeti pek gözükmüyor, ama ne çare?

Yaşları da artık ilerlemiş, cv gönderecek yaşı aşmışlar artık. İnsan kaynakları da aksi gibi nitelikten ziyade görsellik ve belge istiyor günümüzde. İyi bir dış görünüm, iyi bir diploma, iyi bir yüksek lisans, yabancı diller, yurt dışı tecrübeleri ve üst sınırı 28 olan bir yaş. Rakipleri var artık.

İnşaat önüne dökülen kumların eleklerden geçirildiği gibi eleniyoruz kısaca. Yine pahalıya ödüyoruz ama. Zira çok yetenek zayi oluyor. Küsenimiz çok.

Pazarımız da daraldı. Biz çalışanlarınkine benzer bir şekilde markalarımız, firmalarımız da eleniyorlar. Sayıları her geçen gün azalıyor. Kalanların da çoğunda kişilik sendromu var. Ne olduklarının, ne istediklerinin farkında değiller. Temel değerlerinden yoksun olarak ilerliyorlar. Kaza riski yüksek yani.

Kısaca eskilerden kalan nitelikli çalışanlar için de iş kapıları gittikçe azalıyor. Yeni ve tecrübesizleri hadlerini bilmeden, küstahça nasıl sorguluyorlarsa, tecrübeli olanları da aynı usülde sorguluyorlar. Ne okuldan yeni çıkmış olanlar, ne de yıllarını mesleklerine vermiş olanlar için uygun olmayan bir yaklaşım tarzı bu. Ama farkında olan yok ki! Sanki bu standart bir metod!

Piyasalar ciddiye bindikçe, bilgilerini arttıramamak ve bunu sistematize edememek, üstüne bir de ağırlaşan giderler ve sermaye grupları ile rekabet sanırım zaten sayıları azalan marka ve firmalarımızı saldırgan yapıyor.

Esasında ellerinde eskilerin deneyimi, yenilerin sinerjisi var ve bu bulunmaz bir fırsat. Ama bu malzemeleri bir araya getirip de bir değer oluşturabilmekten çok uzak olan, bunu farkedemeyen görüşü dar, ufku dar ve kıt yönetimlere sahip oldukları için fırsatlar, nimetler heba olup gidiyor. Her sezon hayatta kalma riskleri artıyor.

Uzatmayayım. Atamayana atarlar. Demir tavında dövülür. Zamanında atamadıklarımızın hepsi, demirin tavını kaçırmamıza sebep olmuş. Hiç bir şey eskisi gibi olmaz artık. Ne firma ve markalar için, ne girişimci ve patronlar için, ne de çalışanlar için.

Seçenekler gayet açık. Kuyruğunuz dik olursa, derdiniz çok olur. Az ama sağlam dostluk bulursunuz. Karşılığında sık sık yer değiştirirsiniz. Nereye kadar? Gittiği yere kadar.

Başınız eğik olursa, eyvallahınız çok olur. Sırtınızda çok adam gezdirirsiniz. Kafanızı masanızın altına sokar maaşınızı alırsınız. Taviz üzerine taviz verirsiniz. Nereye kadar? O da gittiği yere kadar.

İlm-i siyaset erbabından olursunuz. O zaman da stres eşiğiniz en üst seviyelerde olur ama istikrarlı bir çalışma ortamı sağlama olasılığınız yükselir. "Aptalca" demek yerine "Akıllıca değil" demek sizin için sorun değilse tabi. Bir de çizginin neresinin sabır, neresinin enayilik olduğunu da bilebilmelisiniz. Nereye kadar? Kader nereye kadar götürürse oraya kadar.

Son olarak, sektörümde çalışan, tasvirimin dışında kalmış ve işi gücü yerinde olanlar! Allah bozmasın.

Sektörümde çalışan, tasvirime uyanlar! Allah sabır versin.

Sektörümde bulunan firma ve markalar! Yolunuz açık olsun.

Başka ne diyebilirim? Bir bilen varsa haber etsin!

 
Toplam blog
: 29
: 1420
Kayıt tarihi
: 18.10.06
 
 

Evli ve 2 çocuk babasıyım. Üniversite terkim. 17 yıldır tekstil sektöründeyim. Ama konuşmak ve yazma..