Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Peynir gemisi

Ümit: Vay Serhat’ıma bak, hoş geldin hafız. Oğlum sen İstanbul’da değil miydin lan? gel biraderim gel çıkar o çizmeleri falan.

Okan: Kim bu be sabahın köründe. Vay Serhatcan sen nereden çıktın lan böyle.

Serhat: Ulan bıraktığım gibisiniz hala zırtolar sizi. Oğlum Okan sen iyice kilo almışsın yalnız. Babalar benim bir iki valiz var aşağıda be taksici bekliyordur bir el atsak.

Okan: Gir oğlum içeri soğukta durma öyle, alır geliriz valizlerini. Ulan gelişin de gidişin gibi oldu insan bir telefon açar haber falan verir.

Serhat: Valla uzun uzun konuşuruz be hoca yalnız ben iki gündür uyumuyorum, mümkünse bir duş alıp hemen yatayım be abi.

Ümit: Oğlum eşek sırtında mı geldin iki günlük ne yolu bu. Hem saçları niye böyle sarıya boyattın be oğlum, Sevtap Parman gibi olmuşsun inceden.

Serhat: Abi ahiret sorularını biraz erteleseniz valla çok kötüyüm ben, yani bir hastanenin önünden falan geçsem direkt alırlardı beni içeri ‘acil durum’ diye. Bu arada güzelce bir dinlendikten da sonra o Sevtap’lı mevtaplı lafları da iade etmeyeceğimi sanmayın sakın.

Ümit: Yat abi sen yat. Benim odam şurası, ben koşuya çıkacağım zaten. istediğin kadar uyu. Aha bunlarda pijama. Haydi bak keyfine. Okan geliyor musun koşuya?

Okan: Abi ben sevmiyorum öyle beylik deve koşmayı, sporun içinde biraz da oyun olmalı bence. İstersen arka bahçede Japon kale maç yaparız bak. Hem de baklavasına, var mısın?

Ümit: Abi git işine sabah sabah ne baklavası, ne Japon kalesi yahu. Hadi ben bir ter atıp geleyim. Serhat’ı da uyandırmayın yazık yemyeşil olmuş çocuğun suratı hastalık mı kapmış ne yapmış elin İstanbul’larında, huylandım zaten.

Okan: Tamam hacı tamam.

(Öğlen)

Tuncay: Ben de diyorum “Ümit’in odasındaki bu sarı saçlı hatun kim” meğer bizim Serhat’mış.

Serhat: Babacan bu saç olayına açıklık getirmek istiyorum, İstanbul’da elemanın bir tanesi ‘şaka yapıyorum’ ayağına çini mürekkebini boca etti kafama, ben de o gün bu gündür her hafta değişik bir renge boyuyorum saçları. Fobi oldu anlayacağınız.

Sezgin: Sırada ne var babacan. Mor mu?

Serhat: Yok Antalya’da mavi iyi gider. Okan bu arada ben gidince kimi aldınız yerime bass gitarcı?

Okan: Servet’i aldık. Gerçi sen tanımazsın, Aydın’lı bir arkadaş.

Serhat: Benim acil bir işe ihtiyacım var babalar. Gelebilir miyim aranıza.

Ümit: Ev?

Serhat: İşte hem ev, hem de iş olarak.

Okan: Valla şekilcan ev olayı kolay, Deniz askere gitti odasını kimseye vermedik daha, beş altı ay otur. Ama bizimle çalışma işi şimdilik biraz yaş görünüyor. Öyle değil mi Tuncay?

Tuncay: E öyle tabii, Servet davadan bi arkadaşımız, şimdi durup dururken ‘sen git’ denmez. Üstelik çoluk çocuk okutan bir adam, şartları bizden daha zor anlayacağın.

Serhat: Ne davası lan?

Okan: tapu davası değil herhalde.valla oğlum o iş yaş, adam harcayamayız inceden, yakışmaz yani.

Serhat: Zaten öyle bir şeyi ben de istemem abi. Yani ben şartlar uygunsa falan diye ...

Ümit: Yorma kendini be oğlum, başka bir yer ayarlarız sana, canavar gibi gitarcısın merak etme... Kapı çalıyor yine, biriniz bakıverin babacan.

Sezgin: Ooo. İsmet amca hoşgeldiniz.

İsmet amca: Hoşbulduk gençler. Bu sarı kafalı kim, kaçak işçi mi barındırıyorsunuz evde?

Okan: Yok be İsmet Amca, bizim eski arkadaş o, bu sabah geldi müsaade edersen Deniz’in boşalan odayı ona vereceğiz.

İsmet amca: Siz çoktan vermişsinizdir müsaadeyi zaten, bir de bana kibar çocuk ayağına yatmayın ‘Müsaade edersen, bilmemne edersen’ diye. Yalnız kazıtsın o saçlarını, olmaz böyle gece lambası gibi, apartmandaki çor çocuk korkar.

Serhat: Amcacım benimle direkt olarak konuşabilirsiniz yani, burada yok muşum gibi davranmayın.

İsmet amca: Ben kapıdan gireli on dakika oldu sen elimi öptün mü de dır dır ediyorsun karşımda, saygısız adam.

Ümit: Oğlum öpsene İsmet amcanın elini. Kusura bakma İsmet amca arkadaş uzun yoldan geldi.

Serhat: Öpeyim amcacım.

İsmet amca: Hah şöyle. Ama o saçlar gidecek. Çocuklar bu arada sizin mahkeme işini hallettim, çıktım konuştum adamla dedim ‘Bunlar aslında efendi çocuklardır sen bu mahkeme işinden falan vazgeç, komşulukta küslük olmaz’ dedim.

Okan: Eee. İkna oldu mu?

İsmet amca: Sağolsun anlayışlı bir adam, ‘arada siz varsanız ben şikayetimi geri alırım’ dedi.

Tuncay: Yaşa be İsmet amca, tereyağından kıl çeker gibi hallettik olayı sayende.

İsmet Amca: Hemen sevinmeyin evladım, Süleyman beyinde bir şartı var ‘en azından bir gelsinler, özür dilesinler’ diyor. E haklı da adam, kafasına dört çuval mantar boşaltmışsınız ne de olsa.

Serhat: Ne mantarı ya. Ehe eh. N’aptınız oğlum siz?

Ümit: Serhat ben sana sonra anlatırım olayı abi. Şimdi girme araya.

Okan: Öyle olsun İsmet amca ben çıkar konuşurum şimdi, ee başka şartı var mıymış abinin?

İsmet amca: Valla o değil de benim bir ricam olacak sizden. Bu akşam bizim ufak oğlanın nişanını yapacağız ya evde, gelip bizim oraların havalarından biraz dıngırdatırsanız bu ay ki kirayı da böylelikle hallederiz diyecektim.

Okan: İsmet amca vakıf gibi adamsın yani, eyvallah. Bize uyar bu iş.

Sezgin: Valla uyar uymasına da İsmet amca sen nereliydin sorması ayıp.

İsmet amca: Trabzon.

Sezgin: Yani lokal müzik türlerine pek hakim değiliz anlayacağınız ama birkaç saatlik bir repertuar çalışması ile orta halli bir dinlence saund’u yakalayabiliriz, herhalde.

İsmet amca: Yavrum bırakın bu antin kuntin lafları da saat yedi de hazır olun, milleti oynatamazsanız da ben sizi oynatırım bunu da kulağınıza küpe yapın.

(Akşam)

Serhat: Oğlum Okan ne uzun türküymüş bu iki saattir bitmedi gitti.

Okan: Hacı son bildiğim Karadeniz türküsü bu, o yüzden uzatıyorum çaktırma. Kız senun sebebuneee, yar senun sebebunee, kaldım İstanbul’larda kaldım İstanbul.

Sezgin: Oğlum şiveyi doğru kullanamıyorsun ki, rezil olacağız millete.

Tuncay: Şekilcan ‘kızılcıklar oldu mu, selelere doldu mu” diye bir türkü vardı o hangi yöremizin şeysiydi lan.

Okan: Batı Trakya dolaylarından bir türkü... Ulan kafa yorduğumuz şeye bak be. Haydi babalar çalıyoruz Kızılcık türküsünü. Millet ters ters bakıyor zaten.

Ümit: Oğlum hem Trakya diyorsun, hem...

Okan: Kizilciklar oldu mi, selelere doldu mi heeey, cönderduğum çorablar ayağina oldu mi...

Serhat: Eee. Bu da bitti. Okan ne yapacağız lan?

Okan: Haçan ben de bilmeyrum da. Ehe eh.

Ümit: Ulan hepten laz olduk iyi mi. Biriniz bir konuşma yapın da çekip gidelim bari, Tuncay hadi oğlum.

Tuncay: Öhö.. Öhö. Değerli konuklar ve çok değerli ev sahibimiz, mümtaz büyüğümüz, yüce şahsiyet

Ümit: Uzatmadan.

Tuncay: Eee İsmet amcamızın bizlere verdiği bu...

İsmet Amca: Oğlum gevelemesene lafı, de diyeceğini.

Tuncay: Yani bize müsaade İsmet amca. Diyeceğim budur.

İsmet amca: Olur mu evladım, Saliha teyzeniz masa hazırladı sizin için, bırakın çalgılarınızı oraya geçin içeri, siz de davetlisiniz yavrum.

Okan: Biz şeetmeseydik?

İsmet Amca: Evladım büyük sözü dinlesenize biraz, hadi girin içeriye.

Serhat: Ooo rakılar falan ulan hıyarağları siz bu Antalya’da iyi düzen kurmuşsunuz ha, ben de diyorum niye çakılıp kaldılar oralara. Sonra da vay efendim davamız mavamız.

Sezgin: Öhüm uzatma lan... Beyler bu arada aile ortamındayız nezaketen bir iki yudum alıp kaçalım, sofrada rakı var diye burayı bademaltı sanmayın benden söylemesi.

Okan: Doğru diyorsun şekilcan. Ulan bir de ‘aman bre deryalar’ ı söylese miydik be, ‘Biz nişanlıyız’ hesabı.

Tuncay: Valla olurdu. Ulan kendi nişanım aklıma geldi de efkarlandım şimdi bak.

Ümit: Tuncay senin bu işe bir çare bulman lazım oğlum. Hiç evlenmemiş bir insana oranla senin bekar hayatı yaşaman daha zor olacaktır.

Tuncay: Ahh. Ahh. Şu göğsüm yırtılıp baksan, taş bağırlı dağlar mısın be birader.

Süleyman: Çocuklar merhaba, ben kafasına mantar attığınız komşunuz Süleyman, sanırım bana bir özür borcunuz var.

Okan: Komşu bırak bu özür ayaklarını, gel soframıza katıl muhabbete icabında. İki satır muhabbet içinde bin tane özürü, bin ölçek sevgiyi, bin tane pişmanlığı barındırır zaten, çok takılma böyle özüre mözüre liseli aşıklar gibi.


Yazarın notu: Hakkaten lan.


OKAN ÜNVER

 
Toplam blog
: 104
: 489
Kayıt tarihi
: 06.03.08
 
 

1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..