Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '09

 
Kategori
Öykü
 

Peyote'de ilkbahar - Bölüm 14

Peyote'de ilkbahar - Bölüm 14
 

arkası yarın...


BÖLÜM 14 - Hararetsiz bir ihanet travması

-Ne yani şimdi Manolululu mu olacakmış kız? Söylemesi bile zor.

-Dalga geçme Jet. Kafam bozuk zaten. Şu sıralar neye elimi atsam berbat oluyor.

-Boş ver baba ya! Hiçbir kız için üzülmeye değmez.

O sırada oradan geçmekte olan Sebasti münasebetsizce Dirim'in konuşmasını kesti:

-Kahvenizi sütlü istersiniz değil mi Bay Dirim?

-Görmüyor musun Basti, telefonla konuşuyorum?

-Sordum sadece efendim.

-İyi peki o zaman bana bir filtre kahve yap, dedi ve Jet'e dönerek beklettiği için özür diledi.

-Boş geç baba. Bak sana ne iyi gelir ben biliyorum. Bırak o zift zehiri kahveleri de her gece benimle Fest'e takıl. Bir sürü güzel mekanımız var. Bir sürü de güzel kız tabii.

-Biliyorsun Jet, ben doğallıktan hoşlanıyorum. Birine rastlarsam ve onu beğenirsem bu benim için doğal bir şeydir. Ama onu ararsam ve bulmak için uğraşırsam bu doğal değildir.

-Seni anlayamayacağım hiçbir zaman. Her gece barlara takılıp ve orada rastladığın birinden hoşlanıp beraber olmanın neresi doğal değil?

-Zaten her gece barlara gidiyorsan doğal tabii. Ama ben her gece bara gitmeyi sevmiyorum. Sırf birilerini bulayım diye bunu yaparsam bu doğal olmaz işte. Anladın mı?

-Anlamadım, anlamayacağım da. Ama sen bilirsin. Pastel'den haber var mı?

-Yok daha.

-Yazarsa bana da haber ver. Ben de bir şeyler yazayım kıza.

-Tamam. Ararım seni.

-Görüşürüz.

Telefonu henüz kapatmıştı ki Kalfa zaten açık olan kapıya iki kez tıklayarak Dirim'in yanına gelmek için izin istedi.

-Gel Kalfa. Nasılsın?

-İyiyim Bay Dirim. Yarınki temel atma töreni için kürsü, mikrofon gibi şeyler getirmişler valilikten. Onları nereye koyalım diye soracaktım.

-Diyelim ki bu işyeri senin Kalfa veya buranın şantiye şefi sensin...

-Rica ederim Bay Dirim.

-Yok , diyelim öyle. O zaman nereye koyarsan onları, şimdi de oraya koy. Ben daha sonra gelir bakarım.

-Oldu peki. Siz bilirsiniz. Bir şey daha vardı. Tören alanı yapmamız için en az üç ağaç kesmemiz gerekiyor.

Kalfa bunu, mutfaktaki vazoyu kırmış ve annesinin bunu isteyerek yapmadığını bildiğinden emin bir çocuğun mahcubiyetiyle söylemişti.

-En fazla üç Kalfa, diye karşılık verdi Dirim. Bence geriye doğru bir sıra daha eklersek sağ taraftaki bir ağacı daha kesilmekten kurtarırız.

-Nasıl isterseniz Bay Dirim, dedi rahatlamış bir gülümsemeyle.

Kalfa çıktı Sebasti girdi odaya ve Dirim için yaptığı koyu filtre kahveyi getirdi. Dirim teşekkür ettikten sonra kahvesinden bir yudum aldı ve bilgisayarını açtı. Yarın yapılacak tören için bir sürü şey yapması gerekiyordu. Yapılacak işlere bir göz attıktan sonra internete girdi. Bir kaç gün içinde alınacak malzemelerin son fiyatları ile ilgili bilgi toplaması gerekiyordu. Çimento fiyatlarının değişmemiş olduğunu gördüğü sırada mesaj servisinden uyarı geldi:Bir mesajınız var!

<ı>

<ı>Peyote Mesaj Servisi Küçük Kanat sizi Peyote’ye davet ediyor.

<ı>

Bunun üzerine Dirim kartı okuttu ve Peyote’ye girdi. Verandadaydı ve Küçük Kanat yanında değildi. Çok geçmeden kulübenin içinden sesi duyuldu:

-Çabuk gel içeri. Bir kurt dolaşıyor ortalıkta.

Dirim etrafa bir göz attıktan sonra gülümseyerek içeri girdi ve Küçük Kanat’ı yatıştırmak için açıklama yaptı:

-Onun bir zararı yok. İlk günden beri buralarda dolaşıp duruyor. Ne yanıma geliyor ne de benden kaçıyor. Ben alıştım onun varlığına. Bence sen de yakında alışırsın. Hadi gel dışarı çıkalım.

Beraber dışarı çıktıklarında yalnız kurt bir süre daha onlara baktı ve ormanın derinliklerinde gözden kayboldu.

-Onun adını Ice Eyes koydum, dedi Dirim. Küçük Kanat bunun güzel bir isim olduğunu söyledikten sonra bir itirafta bulundu:

-Buraya gelmeden önce seni izlerken görmüştüm o kurdu . Sen çilek topluyordun ve o yakınına gelmesine rağmen ondan kaçmamıştın. Çok etkileyiciydi.

Dirim bir kez daha şaşırmıştı:

-Sen beni gizli gizli izliyor muydun?

-Sadece iki kez, dedi Küçük Kanat. Üçüncüsünde kapını çaldım zaten.

Bir süre konuşmadan beyaz papatyaların süslediği yemyeşil çimenlerin üzerinde yalınayak yürüdüler. Dere kenarına geldiklerinde Dirim elini suya soktu ve Küçük Kanat’tan da bunu yapmasını istedi. Elini suya sokan Küçük Kanat hayretle bağırdı:

-Aman Tanrım. Bu su sıcak! Ne hoş!

Dirim bir ev sahibi edasıyla:

-Evet. Ama sadece burası öyle. Buradan sıcak su yeryüzüne çıkıyor ve soğuk dere sularına karışıyor.

-Girmek istiyorum, dedi Küçük Kanat ve eteğini kaldırarak koşar adımlarla sıcak su kaynağının içine girdi:

-Harika!

Ardından Dirim de yanına geldi. Küçük çocuklar gibi birbirlerine su sıçratmaca oynadılar.

-Karnım acıktı, dedi Küçük Kanat en şımarık sesiyle.

-Kasabaya gidip dereden topladığım altın parçalarını satmam lazım, dedi Dirim. Böylece yiyecek bir şeyler alabiliriz.

-Hayır, dedi Küçük Kanat. Sen ava çık, ben seni kulübemizde bekleyeyim.

-İki gün yokum, dedi Dirim. Gerçek hayatta işler çok yoğun ne yazık ki. Bir açılış törenimiz var ve ardından Brokoli’ye gitmem gerekiyor. Bu zamanda Peyote’de kasabaya gidip alış veriş yapmak daha iyi olacak sanırım.

Küçük Kanat’ın bütün neşesi kaçmıştı. Başını önüne eğdi ve dudaklarını bükerek:

-Beni yalnız mı bırakacaksın? diye sordu. Dirim bir şey demeden kulübeye doğru yürümeye başladı. Küçük Kanat da arkasından geldi. Yolun yarısında yüzleri dereye dönük oturdular.

-İstediğin bir şey var mı kasabadan? diye sordu Dirim. Kahve, patlamış mısır veya kendin için bir şey?

-Hayır. Çabuk dönmeni istiyorum, dedi Küçük Kanat.

-Çabuk döneceğim, dedi Dirim. Dönerken sana dağlardan bir sürü çiçek getireceğim. Sarp kayaların vahşi çiçeklerini, sarmaşıklarını; yemyeşil kırların papatyalarını, sümbüllerini, çan çiçeklerini…İlkbaharın kiraz ağaçlarına yaptığını ben de sana yapmak istiyorum.

Kısa bir sessizlik oldu. Küçük Kanat yere bakan gözlerini aniden Dirim’e çevirerek:

-Kurt İzi’ni seviyorum, dedi.

-Küçük Kanat’ı seviyorum.

El ele tutuşup kulübeye doğru yürüdüler. Dirim içeriden altın parçalarını alıp dışarı çıktığında Küçük Kanat kapıda kendisini bekliyordu.

-Artık gitmem lazım, dedi Dirim. Bana sarılmayacak mısın?

Küçük Kanat yerinde zıplayarak Kurt İzi’nin boynuna sımsıkı sarıldı. Kurt İzi Küçük Kanat’ın ayaklarını yerden kesip onu havada bir kez döndürdü ve dudağına küçük bir öpücük kondurdu. Ardından ona ihtiyacı olabileceğini düşünerek tüfeğin yerini ve kulübenin arka tarafında kurmuş olduğu tuzakları gösterdi ve küçük adımlarla kasabaya doğru uzaklaşmaya başladı.

Kurt İzi geriye doğru baktığında kendisini seyretmekte olan Küçük Kanat’ı gördü ve ona seslendi:

-Hoşça kal Küçük Kanat!

-Hoşça kal Kurt İzi! diye bağırarak el salladı Küçük Kanat. Hoşça kal sevgilim, dedi sadece kendisinin duyabileceği bir fısıltıyla ve gözden kayboluncaya dek yaşlı gözlerle arkasından baktı.

Dirim, Peyote’yi kapattı ve kendi kendine mırıldandı: "Tatlı Küçük Kanat"

Yapılması gereken üçlerce işle ilgilenmesi gerekiyordu. Önce işçilerin başına gitti ve neler yaptıklarına bir göz attı. İki adet ağaç diplerinden 13 cm. yukarıdan kesilmiş ve kamyona yüklenmişti bile. Birkaç işçi valilikten gelen masa, sandalye, kürsü, yerden 15 cm. yükseltilmiş kauçuk zemin, kırmızı halı, güneşlikler, mikrofon ve ses tesisatı için yer bulma telaşındaydı. O grubun başında Kalfa da bulunuyordu ve sağa sola bağırıp çağırarak panik halinde emirler yağdırıyordu. Bir başka grup, temeli atılacak olan havuz için kazılan çukurun etrafında biriken toprak yığınını mini traktörler ile 40m. ötede duran bir çöp kamyonuna taşıyorlardı. Proje için alınmış olan bir kısım malzemenin düzenli olarak istiflenmesi veya gözden uzak bölgelere taşınması ve mıntıka temizliği ile ilgili de dört kişi görevlendirilmişti. Dirim içinden "aferin Kalfa'ya, bu işi iyi organize etmiş" diye geçirdiği bir sırada gölgede oturmuş sigara içen ve hiçbir şey yapmayan iki işçiyi gördü. Yanlarına doğru yaklaşırken hiç istiflerini bozmadılar.

-Selam majesteleri. Sizlerin işi yok mu acaba? diye sordu karşılarına geçip Dirim.

-Yoktur, dedi Dirim'e göre solda oturan. Ekürim ve ben bir ağacı keselim dedik, Kalfa da kestirmedi. Biz de işimiz yok oturuyoruz.

-Neden herkes çalışırken oturuyorsunuz? Diğerlerinden bir ayrıcalığınız mı var acaba? diye sordu Dirim kızgın olduğunu kesinlikle saklamayan bir gülümseme ile.

-Vardır, dedi diğeri.

-Nedir o? Benim de bilmemde bir sakınca yoksa tabii…

-Biz Bay Boriz'in hemşehrileriyiz, diye devam etti en son konuşan.

-Bay Ciem de tanır bizi, diye ekledi solda oturan.

-Ben tanımıyorum sizi ama, diye karşı çıktı Dirim. O değerli isimlerinizi bana da lütfedip söyleyebilir misiniz acaba?

-Biz iki yıl önce Bay Boriz ve Bay Moriz'in villalarının inşaatında çalışmıştık. O zamandan beri çok işlerini yaptık onların. Bize çok güvenirler, dedi solda oturmayan.

-Hatta çatılarının işçiliğini bile bize yaptırdılar, diye ekledi soldaki.

-Bana ne! diye çıkıştı Dirim. Beyler! Hemen işinizin başına! Eğer bir daha sizi böyle görürsem, şantiye binası buradan sökülene kadar buraya giremezsiniz. Evet, şimdi isimlerinizi ve kimlik numaralarınızı alayım.

-Benim ismim Bigbaş, ekürimin de Şerbet. Al işte kimliklerimizi. Elinden geleni de ardına koyma. Biz önceden çok çalıştık sizin şirket için. Artık yatıp dinlenme zamanımızdır. Ne zaman canımız isterse o zaman çalışırız. Bize mani olmaya kalkarsan da sen kaybedersin sayın şefim.

-Peki ala görüşürüz eküriler!

Dirim elindeki kimliklerle odasına girdi ve derhal şirketin muhasebesini aradı.

-Alo. Bayan Temkin.

-Evet benim.

-Nasılsınız? Ben Dirim.

-Aaah! İyiyim. Teşekkürler. Ya siz?

-Ben de. Sizden bir ricam olacak.

-Sizin için ne yapabilirim?

-İki işçim var. Çalışmak istemiyorlar. Onların çıkışını vermek istiyorum. Gerekli işlemleri başlatır mısınız?

-İsimleri ve kimlik numaralarını alabilir miyim?

-Birinin adı Bigbaş. Hani, Kuduz Kralı’na bağlı çalışan şu meşhur korsanın adı gibi. Ama sonunda « ye » yerine « şe » var. Onun kimliğini telefona okutuyorum. Şu an telefonunuzun ekranında numarası çıkmış olması lazım.

-Evet çıktı.

-Diğeri de Şerbet. Onun kimliğini de okutuyorum. İşlem tamam.

-Tamam. Aldım. Şimdi ne yapıyorum? Bu işçilerin tazminatlarını ödeyip işlerine son mu veriyorum?

-Evet Bayan Temkin. Aynen öyle yapıyorsunuz sizin için bir sakıncası yoksa.

-Peki Bay Dirim. Yalnız şunu belirtmemde yarar var sanırım:Bu işçilerin maaşları çok fazla. Yani tazminatları da epey yüklü tutar.

-Kaç epey?

-Dört ya da beş epey kadar.

-Desene, benden daha fazla maaş alıyorlar ha?

-Bunu ben diyemem. Bu konuda konuşmam yasak çünkü.

-Peki ala. Olsun ne yapalım. Bu adamların çalışmaya niyeti yok. Biz de onları yormayız. Siz çıkış işlemlerini başlatın Bayan Temkin. Ben Bay Ciem'le konuşurum.

Dirim telefonu kapatır kapatmaz tekrar dışarıdaki koşuşturmaya katıldı. Yapılan işlere hiç müdahale etmiyordu. Şimdilik sadece seyirci olarak izlemeyi yeğlemişti. İnsanların kendi başlarına neler yapabileceklerini görmek istiyordu. Böylece onların gerçek yeteneklerini keşfetmeyi ve daha sonraki işlerde bunu daha profesyonelce kullanmayı hedefliyordu. Üstelik bu yöntem gerek Kalfa gerekse işçiler için pozitif bir motivasyon olmuştu. Herkesin kendine güveni gelmiş, işlerine daha bir sıkı hatta canla başla sarılır olmuşlardı. Dirim, her şeyin bittiğini görmek istiyordu. Ardından, hataları düzeltmek için kendisi devreye girecekti.

Birden, belindeki telefonun titremesiyle irkildi. Yıllardır kullanmasına rağmen şu titreşimli telefonlara bir türlü alışamamıştı. Her defasında belinde bir telefon olduğunu unutuyor ve telefonun titremesine ilk tepki olarak irkiliyordu.

-Efendim Dirim.

-Dirimciğim. Ben Ciem. Nasıl gidiyor işler?

-Ben de az sonra sizi arayacaktım. Her şey yolunda. Bir problemimiz yok. Ufak tefek bir kaç sıkıntı dışında.

-Nedir o sıkıntılar?

-Pek önemli şeyler değil Bay Ciem. Buradaki işlerin devamı ve işleyişi açısından problem oluşturmuyor. Bir kaç işçi az kazandıklarından şikayet ediyor -ki ben işini iyi yapan insanların istediği ücreti vermekten yanayım. Bilmem siz ne düşünürsünüz. Bir de bir kaç işçi problem çıkarıyor ve çalışmak istemiyor. Onların da çıkışlarını yapıyorum. Bayan Temkin'le konuştum. Size gerekli bilgileri verebilir.

-Anlıyorum. Bak Dirim'ciğim. Sen genç ve ateşlisin. Kararlarını da bu sebeple acele veriyorsun. Bu akşamüstü Bayan Vecize ile oraya geliyoruz. Bunları bir daha konuşuruz seninle. Sonra gerekeni yaparız. Tamam mı?

-Tamam Bay Ciem. Görüşmek üzere.

Şantiyede bulunan iki kişi hariç herkes büyük özveri ile çalışmış ve yarınki temel atma töreni için her şeyi hazır hale getirmişlerdi. Üstelik bu insanların hepsi de temel atma töreni diye bir olayı anlamsız ve gereksiz buldukları halde…

Dirim her şey bittikten sonra yapılan çalışmaları değerlendirdi. Umduğundan çok daha başarılı bulmuştu. Her şey öylesine incelikleri düşünülerek yerlerine yerleştirilmişti ki Dirim düzeltecek bir şey bulamıyordu. Sadece küçük bir hata bulmuştu. Kürsünün batısında yer alan oturma alanının güneş korumalığı, törenin yapılacağı öğleden sonraki saatlerde güneşin o yöne kayacağı düşünülerek 27cm. daha geride olması gerekiyordu. Böylece sonradan eklenen en arka sırada oturan konuklar da gölgeden yararlanabilecekti. Dirim bu hatayı bulmasına rağmen gözlerinin içine bakan bunca çalışkan insanın hevesini kırmamak için -ki heveslerini çok fazla kırmadan da kibarca söyleyebilecek olmasına rağmen- bu konuda hiçbir şey söylemedi. Onlara dönerek:

-Mükemmel olmuş arkadaşlar. İnanın hiç hata bulamadım. Beni çok gururlandırdınız. Hepinize çok teşekkür ederim, dedi.

Bu konuşmadan yedi dakika kırk üç saniye sonra Bay Ciem ve Bayan Vecize göründüler. Aralarında samimi bir şekilde konuşuyorlardı. Besbelli ki Bay Ciem eğlenceli bir şeyler anlatıyordu ve Bayan Vecize de gözlerinin içine bakarak ona gülümsüyordu. Dirim yanlarına geldiğinde ikisi de hala gülüyorlardı. Dirim de ister istemez gülümseyerek onlara hoş geldiniz dedi.

-Ya evet donuna kaçırmıştır korkudan, dedi Bay Ciem. Ardından yeni bir kahkaha fırtınası koptu. Dirim hiçbir şey anlamadığı halde onların haline bakıp onlarla beraber gülüyordu. Bir ara Bayan Vecize toparlandı:

-Ay Dirim, nasılsın canım? Seni unuttuk gülmekten.

-Teşekkür ederim. İyiyim. Ya siz?

-Valla böyle kaçamaklar da olmasa, işten güçten pek gülecek halimiz kalmamıştı.

-Anlıyorum. Siz nasılsınız Bay Ciem.

-Bayan Vecize ile aynı hisleri taşıyorum Dirim'ciğim.

Dirim, Bayan Vecize ve Bay Ciem'e şantiyeyi gezdirdi. Temel atma töreninin yapılacağı yerden başlayarak önce dış alanları sonra da şantiye binasının içini…Bir yandan Dirim'in verdiği bilgileri dinliyor, diğer yandan da keyifli sohbetlerini sürdürüyorlardı.

-Her şey dört dörtlük olmuş Dirim. Teşekkür ederiz, dedi Bay Ciem Dirim'in odasının önünde durduklarında.

-Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım, diye yanıt verdi Dirim.

-Yorulduk değil mi arkadaşlar? Bir yorgunluk çayı ısmarlar herhalde Dirim bize, diye takıldı Bayan Vecize.

Dirim, Sebasti’ye misafirleri için iki çay, kendisi için de bir buzlu süt getirmesini söyledi. Bir kaç dakika içinde Sebasti, heyecandan elleri titreye titreye servis yaptı. Kendisine teşekkür eden Bayan Vecize'ye tam sekiz kez "sağ olun" diyerek odadan çıktı.

-Eğer siz de onaylarsanız o iki işçinin çıkışlarını vermek istiyorum, diye sözlerine devam etti Dirim.

-Orada senin bilmediğin başka bir şey var Dirim, dedi Bay Ciem. Bu işçiler şirket sahibinin burada çalışmasını istediği kişiler. Paralarını da o ödüyor. Demek istediğim onları ancak Bay Boriz çıkarabilir.

Bayan Vecize de Bay Ciem'i onayladı:

-Bay Ciem doğru söylüyor Dirim. Benim merak ettiğim sen niye anlaşamadın bu insancıklarla? Bildiğim kadarıyla iyi çocuklardır ikisi de. Bay Boriz'in bir dediğini iki yapmazlar.

-Mesele iyi veya kötü olmaları değil Bayan Vecize. Mesele, çalışmamaları ve herkese kötü örnek olup motivasyonu bozmaları. Mümkünse Bay Boriz kendilerine paralarını ödemeye devam etsin ama bu şantiyede durmasınlar bu akşamdan itibaren. Açıkçası, bu benim bile motivasyonumu bozuyor. Öyle ya benden de çok para kazanıyorlarmış.

-Para konusunu bir kenara bırak Dirim, diye devam etti Bay Ciem. İsteklerin mümkün değildir diyoruz ve sen bunu anlamamakta ısrar ediyorsun.

-Peki, bu iki adam hiç bir yere gitmiyorlar. Onların yerine geri kalan herkes gidiyor. Ben dahil…Bu durumda ne yapardınız?

-Hepiniz için üzülürüz, diye yanıt verdi Bayan Vecize. Yeri doldurulmayacak kişi yoktur!

Dirim cevabını almıştı. Bu cevaptan sonra proje için beslediği bütün hevesi bir anda yerle bir oldu. Dirim, yerlerde sürünen hevesini ayakkabılarıyla gizlemeye çalıştıysa da Bay Ciem ve Bayan Vecize bunu fark etmişlerdi. Ama görmezlikten geldiler.

Konuşmaları bittikten sonra Dirim, arabalarına kadar yanlarında giderek onları uğurladı. Dirim'e başarılar dileyip şantiyeden uzaklaştılar.

Arabanın arkasında tekrar sohbete başlamışlardı:

-Dirim yeterince büyüdü artık, değil mi Bayan Vecize?

-Evet. Sıkılıyor çocuk, kabuğuna sığamıyor.

-Bence bu işten sonra kovalım. Ona çok iyilik yapmış oluruz. Severim Dirim'i çünkü.

-Haklısın, dedi Bayan Vecize. Ben de severim Dirim'i.

 
Toplam blog
: 30
: 777
Kayıt tarihi
: 01.11.08
 
 

Elektronik mühendisiyim. Peyote'de İlkbahar adlı romanın yazarıyım. Özel bir şirkette iş birimi müdü..