Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '09

 
Kategori
Öykü
 

Peyote'de ilkbahar - Bölüm 15

Peyote'de ilkbahar - Bölüm 15
 

arkası yarın...


BÖLÜM 15 - Güneş sisteminin bir santimetresi

Valiliğin bandosu Koyu Eflatun grubunun bestesi olan “Sudaki Duman Gökteki Ateş” marşını çalarak Serum Korusu'na doğru yol alıyordu. Önce borazanlar çalmaya başlıyor, ardından trampetler giriyor, son olarak da basların girmesiyle müzik doyulmaz bir lezzet vermeye başlıyordu. Nakarat bölümüne gelindiğinde bandodaki herkes çaldığı aleti bırakıp hep bir ağızdan "Sudaki dumaaan!" diye bağırıyorlardı. Bandonun peşinden gelen halk da müziğin etkisiyle kendinden geçmiş bir halde “Gökteki ateeeş!” diye bağırarak kuvvetli bir geri vokal yapıyorlardı. Şişman bir çocuk bandonun karşısına geçmiş elindeki yarım limonu ağzını şapırdata şapırdata yalıyordu. Bandoda üflemeli çalgıları çalan grup, bundan etkilenmemek için gözleri kapalı yürümeye başladı. Bu yüzden ufak sıyrıklarla atlatılan birkaç kaza meydana geldi. Bunu fark eden bando majörü, elindeki püsküllü sopayla çocuğun elindeki limona vurup düşürmek istediyse de bunu başaramadı. Çocuk sopadan kaçmaya çalışırken siyah cüppeli bir adamın kucağına düştü. Adam, kulağından çekip limonu elinden atmasını söyleyince de istemeye istemeye eğlencesine son vermek zorunda kaldı. Böylece büyük bir müzik faciası önlenmiş oldu.

Bandonun sesi yaklaştıkça Dirim'in heyecanı artıyordu. Ekibi ile yaptığı bunca çalışmanın meyvesini on dakikalık töreninin kusursuz olmasıyla alacaklardı. Davetliler kürsünün sağında ve solundaki yerlerini almışlardı. Herkes, elindeki mavi beyaz BMV Havuzculuk bayraklarını açmış, sevinçle onu sallayacakları anı bekliyordu.

Bayan Vecize Dirim'in yanına gelip kulağına fısıldadı:

-Dirim. Şu taraftaki sandalyeleri bir parça öne mi almışsınız yoksa bana mı öyle geldi?

-Haklısınız efendim. Bir parça öne aldık.

-Niye?

-Tören saatinde arka sırada oturanlar güneşten rahatsız olmasınlar diye.

-Hiç hoş gözükmedi gözüme! Söyleyeyim dedim.

Dirim cevap vermedi. Ne yapayım gibisinden dudaklarını gerip boynunu büktü.

Bando yüzlerce kişinin alkışlarının eşliğinde ana kapıdan içeri girdi. Halkın da bandoyla beraber içeriye girmesini önlemek için ana kapıyı süratle kapayan bekçi, görevini kusursuz yerine getirmenin mutluluğuyla ağzındaki eksik dişlerini göstere göstere sırıtıyordu. Ardından düdüğü ile tempo tutarak bandoya eşlik etti. Ama tuttuğu temponun pek başarılı olduğu söylenemezdi. Davetliler ayağa kalkmış ellerindeki bayrakları sallıyorlardı. Bando törenin yapılacağı alana kadar gelip orada durdu ve marşın son notasına dek çalmaya devam etti. Marş bitince selam verip alkış aldı. İçinde belediye başkanının da bulunduğu davetliler, marşın bitmesiyle yerlerine oturdular ve herkes valiyi beklemeye başladı. Çok geçmeden lacivert bir limuzin beraberinde gelen dört koruma arabasının eşliğinde kapıdan girdi. Korumalardan biri hızla limuzinin önünden inip arka kapıyı açtı. Bay Boriz, Bay Moriz, Bayan Vecize ve Bay Ciem koşarak valiyi karşıladılar.

Tam o sırada, ağaçların arkasında saklanmış bekleyen bir grup yeşil maskeli doğa dostu, ellerinde pankartlarla tören alanına girmişti. Alana en uzak noktada bulunan şeş kapısı girişini kontrol etmeyi ihmal eden Bekçi protestocuları görünce gülmeyi kesti ve sağ elinin tersiyle sol avuç içine vurarak “bu kadar da şans olmaz” diye söylendi. Doğa dostları temeli atılacak havuza kadar koşup ellerindeki pankartları toprağa sapladıktan sonra birer birer çukurun içine atladılar ve ölü taklidi yapmaya başladılar. Üzerlerine giydikleri tişörtlerde "bülbüllerin gözyaşı" yazıyordu. En sonuncusu çukura atlamadı. Elindeki megafonla herkesin duyabileceği bir şekilde konuşmaya başladı:

"Kıçınızı silmek için daha ne kadar ağaç keseceksiniz?! Yeryüzündeki en son kuş yuva yapacak yer bulamayıncaya kadar mı?! Toprak anaya daha ne kadar ihanet edeceksiniz?! Yeryüzündeki en son geyik asfaltta koşmak zorunda kalana kadar mı?! Pisliklerinizi nehirlere, göllere, denizlere akıtmayı ne zaman bırakacaksınız?! Yeryüzündeki en son balığın beyaz karnı su yüzünde görünene kadar mı?! Ne zaman toprağın anamız olduğunu anlayacaksınız?! Yeryüzündeki son insan toprağın içine girene kadar mı?!…"

Konuşmasını daha fazla sürdüremedi. Valiliğin güvenlik elemanları elindeki megafonu aldılar ve “h” boyutunu ayaklarının altında ezerek onu iki boyutlu hale getirdiler. Konuşmacı kendisine yöneltilen kaba kuvvete karşı hiç direnmeden bulunduğu yere oturdu. Güvenlik elemanlarından biri konuşmacının kolunu sırtının üzerine bükerek onu yüzükoyun toprağın üzerine yatırdı. Diğer güvenlik elemanları da temel atılacak çukurun içindeki eylemcileri çıkarmaya uğraşıyorlardı. Çukurdakiler birbirlerinin ayak bileklerinden sıkıca tutmuş , bir solucan gibi tek parça olarak kıvrılmışlardı. Onları bu şekilde çıkaramayacağını anlayan görevliler ellerine coplarla vurmaya başladılar. Acıya dayanamayıp arkadaşının ayak bileğini bırakan olursa onun bileklerini de bir diğerinin ellerinden kurtarıp yaka paça çukurdan çıkarıyorlardı. Böylece bir çok kişiyi çıkardılarsa da kalanlar için çukura döndüklerinde, önceden çıkardıkları yeniden çukura atlıyorlardı. Bu yöntemi kullanarak onlarla başa çıkamayacaklarını anlayan görevliler şiddeti daha da arttırdılar. Bir kamyon çukurun kenarına doğru yanaştı ve üstü başı kan içinde bir sürü yeşil maskeli adam kamyonun kasasına bir çimento torbası gibi atıldı. Törene davetli olarak gelen seçilmiş konuklar, görevlilere ıslık ve alkışlarla destek verdi. Sonuncu da kasaya atıldıktan sonra görevlilerden biri kamyon şoförüne bağırdı:

-Devam et!

Şoför şaşkın:

-Nereye götüreyim abi bu adamları?

-Çok konuşma! Nereye götürürsen götür işte. Uzaklara bir yere götür.

Şoför çok endişeliydi. Ağlamaklı bir sesle:

-Ne yapayım abi peki götürünce?Dökeyim mi kasadan hepsini?Döverler bu adamlar beni tek başıma.

-Yürü lan işte!Ne yaparsan yap!

Kamyon gitti. Vali saklandığı yerden çıktı. Bay Boriz ve Bay Moriz valinin iki yandan koluna girdiler ve onu kürsüye kadar taşıdılar. Bayan Vecize ağlıyordu. Bay Ciem de onu teselli etmeye uğraşıyordu.

Dirim karmaşık hislerle doluydu. Bir yandan törenin berbat olmasına üzülüyor, diğer yandan doğa dostlarının sesinin yükselmesine seviniyordu. Bir yandan onların yanında yer almak istiyor, diğer yandan yaptığı projeyle gurur duyuyordu.

Vali, havuzların temeline ilk harcı atarken, güneş batıdaki son iki sırada oturan davetlilerin enselerini ısıtıyordu.

 
Toplam blog
: 30
: 777
Kayıt tarihi
: 01.11.08
 
 

Elektronik mühendisiyim. Peyote'de İlkbahar adlı romanın yazarıyım. Özel bir şirkette iş birimi müdü..