Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '09

 
Kategori
Öykü
 

Peyote'de ilkbahar - Bölüm 24

Peyote'de ilkbahar - Bölüm 24
 

arkası yarın...


BÖLÜM 24 - Fa Bemol(!) Opus 24

Yemekhaneye girdiğinde yemek sırasındaki işçiler Dirim’e en öne geçmesi için yer açtılar. Ama Dirim her zamanki gibi sırasını bekleyeceğini belirten bir el işaretiyle onlara teşekkür etti ve sırası geldiğinde insülinli mantar çorbası, çifte kavrulmuş bisküvi üzerinde pişirilmiş orkinos yüzgeci ve ayçöreğinden oluşan tabldotunu alarak boş bir masaya oturdu. Daha çorbasını bitirmeden onun yalnız yemek yediğini gören kalfa, Dirim’in karşısına oturmuştu bile,

- Afiyet olsun Bay Dirim.

- Sana da kalfa. Az yemek almışsın?

- Öğle paydosunda işçiler aralarında iddialı maç yapacaklar, beni de hakem seçtiler. Yemeği çabuk bitirip maça yetişeyim diye az aldım.

- İyi olmuş, dedi Dirim gülerek, biraz zayıflarsın.

Kalfa bir şey söylemedi. Kısa bir sessizlikten sonra konuyu değiştirdi,

- Güney bölümü neredeyse tamamlandı Bay Dirim. Böyle giderse birkaç haftalık işimiz kaldı.

- Harika! dedi Dirim. Aynı hızla devam. Bu işten sonra Bay Ciem ile görüşüp terfiini isteyeceğim.

Yemeklerini bitirdiklerinde kalfa koşarak hakemlik yapmaya, Dirim de sessiz adımlarla odasına gitti. Dirim odasının kapısını kapatıp kapüşonunu taktı ve Mohavk’ı bir de bu gözle seyrettikten sonra eski bir şarkıyı mırıldanarak kanonun küreğini Küçük Kanat’a doğru çekmeye başladı:

“Seni seviyorum

Öyle seviyorum ki

‘Sen’den ayrı olmak bile

İçinde sırf ‘sen’ varsın diye

Hoşuma gidiyor”

Kanodan inip henüz birkaç adım atmıştı ki kendisini fark eden Mohavklılar çığlıklar atarak etrafını sardılar. İçlerinden biri kışkırtmalara karşı tepkisiz kalan Kurt İzi’nin omzuna avucunun içiyle sert bir darbe vurdu. Kurt İzi sendeleyerek dengesini kaybetti ve sol tarafına doğru eğilerek elini yere koydu ve böylece düşmekten kurtuldu. Hiçbir şey olmamış gibi çömeldiği yerden kalktı ve sessiz yürüyüşüne devam etti. Ardından bir omuz darbesi daha...

- Buraya dövüşmeye gelmedim, dedi Kurt İzi kısık bir sesle. Küçük Kanat’ı arıyorum. Bütün istediğim onun iyi olduğunu görmek ve onunla konuşmak. Aynı anda Topal Karga olayın olduğu yere doğru yaklaşıyordu. Arkadaşlarını eliyle kenara iterek Kurt İzi’nin yanına geldi,

- Beyaz adam burada ne arıyor?

- Küçük Kanat’ı görmeye geldiğimi söyledim onlara, dedi Kurt İzi sakin bir ses tonuyla.

- Beyaz adam Küçük Kanat’ı nereden tanıyor?

Kurt İzi tam cevap verecekti ki,

- Kurt İzi, sevgilim!!! Küçük Kanat saçlarını rüzgara bırakmış koşuyordu ama sanki ayaklarının altındaki toprak kayıyor, ona ulaşmasını engelliyordu, saniyeler yüzyıl olmuştu adeta. Kurt İzi’nin yanına iki adım kala durdu. Göz göze geldiler. Küçük Kanat gülümseyerek, Kurt İzi ise donuk, sert ama sevgi dolu bakıyordu. Küçük Kanat daha fazla dayanamadı ve Kurt İzi’nin boynuna sarıldı. Kurt İzi de ona, öyle ki, tek vücut olmuşlardı sanki. Küçük Kanat, Kurt İzi’ni deliler gibi kokluyor ve öpüyordu. Kurt İzi, Küçük Kanat’ın saçlarını avuçlarının içine aldı ve kulağına fısıldadı,

- Sana geldim birtanem.

Kurt İzi’nin Mohavk’a geldiğindeki gergin hava yerini alaycı gülümsemelere bırakmıştı. El ele tutuştular ve kalabalığın arasından yürümeye başladılar. Herkes onlara bakıyordu. Çadırların arasından geçerek meydana geldiler. O sırada çadırlardan birinin içinden beyaz pançosunun üzerinde mavi güneş işareti olan yaşlı bir Kızılderili çıktı. Bunu gören Küçük Kanat yön değiştirdi ve Kurt İzi’ni elinden çekerek yaşlı adamın yanına götürdü.

- Baba, bu Kurt İzi. Kurt İzi, bu babam Beyaz Bulut. Kurt İzi memnun oldum diyerek elini uzattı ama yaşlı Kızılderili’den aynı karşılığı alamadı,

- Evlat! Senin cesur yüreğine saygı duyuyoruz ve seni bundan böyle tüm kabile olarak içimizden biri gibi kabul ediyoruz. Ama şimdi söyle bana: kızımla evlenecek misin?

Kurt İzi bu ani soru karşısında şaşkına dönmüştü,

- Ben... bunca yolu kızınızı bulmak için geldim. Ben cevabımı verdim, bunu bir de ona soralım, dedi. Bunun üzerine Beyaz Bulut kızına dönerek sen ne diyorsun? diye sordu. Küçük Kanat başını önüne eğdi ve ”Evet, ” der gibi salladı.

Mohavk köyünde bir koşuşturma başlamıştı. Küçük Kanat ve Kurt İzi’nin evliliği şüphesiz büyük bir olaydı. Küçük Kanat çadırında törene hazırlanıyor, saçları taranıyor, törende giyeceği elbisenin son provaları yapılıyordu. Diğer yanda Kurt İzi, Beyaz Bulut’la büyük bir sofrada yemek yiyor ve kasabada gördükleriyle ilgili sohbet ediyorlardı. Herkes ilgi ile Kurt İzi’nin anlattıklarını dinliyordu,

- Biliyor musun Beyaz Bulut, kasabadaki tüccarların oldukça azaldığını gördüm. Sanırım bu topraklardan istediklerini aldılar ve terk etmeye başladılar. Öyle ki, dereden topladığım altın parçalarını satmak için bile uğraşmam gerekti.

- Epey zaman oldu kasabaya uğramayalı, diye iç geçirdi Beyaz Bulut. Bizim de çok alış verişimiz olmuştur beyaz tüccarlarla.

O sırada sohbeti bölen bir bıçak masaya büyük bir hız ve gürültüyle indi. Bıçağı tutan el Kara Kuzgun’a aitti. Kara Kuzgun’un Küçük Kanat’a çocukluğundan beri tutkusu tüm kabile tarafından bilinirdi. Kurt İzi, kendisine yöneltilmiş bu tehditkar bakışlara ve dövüş davetine karşı ani bir refleksle masadan kalktı. Elini belindeki bıçağına götürürken Beyaz Bulut bileğinden sertçe kavradı,

- Evlat, bunu yapmak zorunda değilsin!

- Beyaz Bulut, kızınla evlenerek seni baba olarak kabul etmeye hazırım. Ama bırak bu meseleyi kendim halledeyim. Dirim havaya çoktan girmişti. Kendisini bir Kızılderili savaşçısı gibi hissediyordu.

Kalpler durmuş, hava gerilmiş, nefesler tutulmuştu. Bu sebeple hayatlarını kaybeden birkaç kişiyle kimse ilgilenmedi. Kabilenin tüm erkekleri birazdan başlayacak büyük dövüşe odaklanmışlardı.

Gergin havanın sessizliğini Beyaz Bulut bozdu,

- Bu artık senin sorunun olmaktan çıktı evlat! Madem ki benim kızım seni bir ömür yanında istiyor, madem ki benim kızım torunlarımı Peyote’ye getirmek için seni seçmiş, o zaman sen de hep onun yanında olacaksın. Bundan böyle savaşmak yok!

- Sen karışma Beyaz Bulut! diye bağırdı Kara Kuzgun. Bırak bizi kozlarımızı paylaşalım! Böylece torunların, ayakta kalanın, güçlü olanın tohumları ile Peyote’ye gelir! O da istiyor kızını, ben de! O da istiyor dövüşmeyi, ben de!

Bu öfkeli sözleri duyan Kurt İzi çılgına dönmüştü. Kara Kuzgun’un üzerine doğru atılmak için hamle yaptı ama Beyaz Bulut ona yine engel oldu. Kurt İzi istese onun yaşlı kollarından kurtulurdu ama ona olan saygısından dolayı bunu yapmadı. Masanın etrafındaki herkes kesik kesik savaş çığlıkları atmaya başlamıştı. “Durun!” diye kesin ve sert bir sesle bağırdı Beyaz Bulut. Birden kuru gürültü ve çığlıklar yerini yeniden gergin bir sessizliğe bıraktı. Herkes donup kalmış Beyaz Bulut’a bakıyor ve yaşlı Kızılderili’nin söyleyeceklerini merakla bekliyorlardı. Beyaz Bulut elini yavaşça ileri doğru uzattı ve parmağını masaya saplı olan bıçağa boydan boya sürttü. Bıçak parmağını kesti ve Beyaz Bulut’un kanı aktı. Mohavk törelerine göre kavga anında ailenin bir büyüğünün kanı akarsa o kavga yapılmazdı. Kara Kuzgun bıçağını sessiz bakışlar içinde masadan aldı ve koşarak oradan uzaklaştı. Bir süre sonra sırtında deri bir çantayla atına atladığı ve hızla köyü terk ettiği görüldü. Olayın böyle son bulmasına kabile içinden sevinenler olduğu gibi, Kurt İzi’ni hâlâ bir yabancı olarak görenler arasından bu duruma çok kızanlar da olmuştu. Bir kaç kişi daha masayı terk ederek çadırlarına döndü.

Küçük Kanat bütün bunlardan habersiz heyecanla törene hazırlanıyordu. Anneannesinden kalan Yengiz Rahibelerinin işi, krem rengi elbise ona o kadar yakışmıştı ki...

Güneşin batmasıyla büyük ateş yandı. En yaşlı büyücü büyük ateşin önünde yerini aldı. Tüm kabile ateşin etrafında toplanmıştı. Hatta normalde çadırından pek çıktığı görülmeyen yaşlı Reis Maheo bile kardeşi Beyaz Bulut’un kızının evlenme törenine teşrif etmişti. Herkes Küçük Kanat’ı bekliyordu. Kurt İzi’nin kalbi heyecandan duracak gibiydi ve sonunda Küçük Kanat göründü. Yanında iki genç kız tören elbisesini tutuyor ve yürümesine yardım ediyorlardı. Öyle güzeldi ki...

Kurt İzi yerinden kalktı ve yavaş adımlarla ona doğru yürüdü. Herşey tütsü dumanlarının altında yapılmış bir büyüydü sanki. Tıpkı masallardaki gibi...

Kurt İzi yürürken gözlerini ondan hiç ayırmadı. Küçük Kanat da gözlerini hiç ayırmadan ona bakıyordu. Her an, sanki bir kaç saniye için herşey durmuşçasına geçiyordu.

Kurt İzi ellerini Küçük Kanat’a doğru uzattı. Küçük Kanat’ın da ona doğru uzanan elleri Kurt İzi’ninkilerle kenetlendi. Ardından büyük ateşe doğru yürümeye başladılar. Kurt İzi, Küçük Kanat’ın kulağına doğru eğilip fısıldadı, “Öyle güzelsin ki...”

Küçük Kanat’ı çok heyecanlandırmıştı kulağını okşayan bu ses.

Büyük ateşin önünde ayakta duran büyücünün önünde diz çöktüler. Yüzleri birbirlerine dönüktü ve elleri hâlâ kenetliydi. Bütün kabile dillerini yutmuş gibi sessizce büyücünün söyleyeceklerini bekliyordu,

- Bu iki ruh, bedenlerinde el ele tutuşarak birbirlerine kenetlenmişler. Tıpkı ağaç ve toprak gibi… Ve Peyote var oldukça zaman ve uzaklık onları ayıramayacak. Küçük Kanat güçlü ve sağlıklı çocuklar doğurup onları yetiştirecek ve Kurt İzi’ni her avda bekleyecek. Kurt İzi de Küçük Kanat’ı her türlü kötülükten koruyacak ve ona verdiği çocukları bilgelikle donatacak. Bu iki ruh her zaman birbirini sevecek ve ayrılmayacak. Ta ki Büyük Su kuruyana kadar.

Ey ulu Gökler Tanrısı! Sen bu ruhları sonsuza dek ayrılmamak üzere birleştir, dedi ve kendi dilinde güneş dansı şarkısını söylemeye başladı.

Kurt İzi Küçük Kanat’a dönerek,

- Neler söylüyor, anlamak istiyorum, dedi.

Küçük Kanat, bundan sonra konuşulanları anlaması için Mohavkça sözlüğü Peyote Mesaj Servisinden Kurt İzi’ne gönderdikten sonra Büyücü’nün söylediklerini aynen tercüme etti:

“Şu delikanlıya bakın hele

Ne kadar da gururlu duruyor

Sevgilisinin bakışları

Üzerinde diye”

Büyücü aynı sözleri ikinci kez tekrarlarken törende bulunan herkes büyücüye eşlik etmeye başlamıştı. Yedi yeminli şahit de ellerindeki tokmakları geyik derisinden yapılma davullara vurarak söylenen şarkıya ritim tutuyorlardı. Sadece iki ruh bu büyük gürültüde hiçbir şey duymuyordu. Nefeslerinin fısıltısı ve dudaklarının sıcaklığından başka...

Şarkı bitince Maheo çadırına çekilmek üzere ayağa kalktı. Birdenbire büyük bir sessizlik olmuştu. Büyük Reis sağ elini havaya kaldırdı ve kendi dilinde iyi evlilikler dileyerek yeni çifti kutsadı,

- Buaneo matrimono. Kurt İzi bu kez ne söylendiğini anlamıştı.

Maheo çekildiğinde iki kemancı dans müzikleri çalmaya başladılar. Kurt İzi’yle dans ederken, Küçük Kanat’ın gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Dans gereği birbirlerine bir yaklaşıyor bir uzaklaşıyorlardı. Ellerini birbirlerine vurup iki adım geriye attılar ve tekrar iki adım ileri attıklarında Kurt İzi, Küçük Kanat’tan bir öpücük aldı. Küçük Kanat dünyanın en mutlu kızıydı o gece.

 
Toplam blog
: 30
: 777
Kayıt tarihi
: 01.11.08
 
 

Elektronik mühendisiyim. Peyote'de İlkbahar adlı romanın yazarıyım. Özel bir şirkette iş birimi müdü..