Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '09

 
Kategori
Öykü
 

Peyote'de ilkbahar - Bölüm 6

Peyote'de ilkbahar - Bölüm 6
 

Erken kahvaltı


BÖLÜM 6 - Erken kahvaltı

-Uyan Dirim uyan! İkibira'nın sesiydi bu. Yirmi sekiz saniyedir ısrarla “uyan Dirim uyan” diye çalan saatin sesine Dirim'den önce tepki vermişti. Dirim tek gözünü güçlükle açtı ve homurdanmaya başladı:

-Uyan Dirim uyan! Senin için hava hoş beyefendi. Off! Hiç işe gitmek istemiyorum. Ne çabuk sabah oldu yaa!

Son kalan enerjisini kullanıyormuşçasına bir gayretle yatağından kalktı ve oturduğu yerde gözlerini ovuşturmaya başladı. O gün şirketin sahipleri ile kutlama toplantısı olmasa bir bahane bulup işe gitmemeyi düşünecek kadar uykusuz hissediyordu kendini.

-Neden insanlar uykularını aldıklarında değil de belirli bir saatte uyanmak zorunda kalırlar ki, diye homurdanırken uykulu gözlerle işe giderken ne giyeceğini seçmeye çalışıyordu. Dışarı çıkmayı hiç sevmediği için kalın gri ceketin arkasına saklanmaya çalışan lacivert takım elbisesini göremediği için Dirim, dolap kapağındaki spot lambadan biraz ışık vermesini rica etti. Bu lamba gördüğü en kuralcı lambaydı ve dolabın kapağı tam olarak açılmadan ışığını yakmayı reddediyordu. Lambaya kızan Dirim dolabın kapağı sertçe açarken yine söylenmeye başladı:

-Lanet olsun! Her sabah üşümemek için değil de renkleri uysun diye giyiniyoruz! Şüphesiz ki şu lanet kravatların da üşümemeye hiçbir faydası yok!

Giyeceklerini seçip yatağının üzerine bıraktı ve İkibira'yı kafesiyle beraber salona götürdü. Kafes kapağını açarken kuşun tünediği seviyeye kadar eğilerek onunla göz göze geldi.

-Bir gerçek var ki dostum, biz insanlar kendi kurallarımızla kendimizi esir almışız. Siz hayvanlar böyle yapmıyorsunuz, ama sizi de esir alan biziz, dedikten sonra İkibira’nın kafesinin kapağını açtı.

-Al bakalım! Aptal kuş! Al bakalım! Yemek vakti! Yemek vakti! İkibira , Dirim'i kendisine yiyecek bir şeyler hazırlaması için uyardı.

-Acıktın demek aptal kuş. Tek derdin bu değil mi senin?!Dur, getiriyorum şimdi bir şeyler.

Dirim, mutfağa gitti ve İkibira'ya sabah yemeği olan vitaminli mamasını hazırladı. Ardından ılık bir duş aldı;sabah tıraşını oldu ve lacivert takım elbisesinin içine beyaz gömleğini giyip en güzel kravatını taktı. İşe gitmeye hazırdı artık.

Kapıdan çıkarken İkibira, yemeğini bitirmiş cam kenarından merakla dışarısını seyrediyordu. Evin önündeki beş kız çocuğu, okullarına giderken eski bir tekerlemeyi neşe içinde bağıra çağıra söyleyerek ip atlıyorlardı:

Pin giriniiiiiz

Pin giriniiiz

Fingir fingir pin giriniiiiz

Pin giremeeeeem

Pin giremeeem

Fingirdeyerek pin giremeeeeem

Trafik öyle sıkışıktı ki Dirim için işe yürüyerek gitmek, arabayla gitmekten daha kolay ve çabuk olurdu. Sadece iki trafik lambası geçmesi gerekiyordu iş yerine ulaşmak için ama lambalar her yeşil yandığında ancak iki ya da üç araba yolun karşısına geçebiliyordu. Dirim arkasındakileri bekletmemek için arabasını otomatiğe almıyor bu da kullanımı şüphesiz daha da zorlaştırıyordu. Kavşağın ortasında duran bir polis, bu içinden çıkılmaz trafik düğümünü çözmek için yapılabilecek fazla bir şey olmadığından, ağzındaki düdüğü kuvvetlice üfleyip elini, arabaların geçiş yönüne doğru sallayıp duruyordu. Bir kez daha yeşil ışık yandı ve Dirim'in önündeki iki araba geçmeyi başardı. Belki ben de geçebilirim umuduyla biraz gaza bastı Dirim ama nafile. Turuncu ve kırmızı yanmıştı bile. Sert bir fren yaparak durdu. Kavşağın ortasında duran polisin bir işe yarama vakti gelmişti. Dirim'in arabasının yanına kadar geldi ve camına tıklayarak açmasını işaret etti.

-Kimliğiniz lütfen.

-Sorun nedir polis bey? diye sordu Dirim, en kibar sesiyle.

-Size ayrılan çizgiyi geçtiniz. Ya bir yaya geçiyor olsaydı önünüzden?Ona çarpabilirdiniz!

-Ama bir kaç santim geçmişim çizgiyi. Yeşil ışık değişmeden geçebilirim diye düşünmüştüm. Ama birden turuncu yandı ve ben de durdum.

-Üzgünüm bayım. Kurallar böyle diyor. Şimdi verecek misiniz kimliğinizi?

Dirim fazla ısrar etmenin faydası olmadığını anlayarak kimliğini polise uzattı. Polis, elindeki okuyucuya kimliği okuttu ve ekranda çıkan yazıları dikkatlice okuduktan sonra Dirim'e döndü:

-Daha bu sabah aşırı hızdan bir ceza ödemek zorunda kalmışsınız bayım. Bence biraz dikkatli olmalısınız. Bir sonraki ışıktan geçmek sadece bir kaç dakikanızı alırdı. Oysa şimdi yeniden ceza ödemek durumunda kalacaksınız.

Polis, elindeki kimlik okuyucunun birkaç tuşuna basarak Dirim'in banka hesabından ceza tutarı kadar para çekme emrini verdi. Ardından Dirim'e cihazı uzatarak şifresini girmesini istedi. Dirim şifreyi tuşladı ve cihaz iki kez bip sesi çıkararak doğru şifre olduğunu onayladı. Dirim'in bankasının telefon hatlarından biri, sabahın bu saatinde uyandırılmaktan dolayı keyifsiz bir homurtuyla hesabındaki parayı çekti ve Semsiti Polis Müdürlüğü'ndeki hesaba doğru ışık hızıyla gönderip yarım kalan uykusuna devam etti.

Şirkette büyük bir heyecan ve hazırlık göze çarpıyordu. Odaların her köşesi silinip süpürülerek temizleniyor, bütün çalışanların masaları düzenli hale getiriliyor, vazolara taze çiçekler konuyordu. Bugün büyük patronlar gelecekti ne de olsa:En büyükleri Bay Boriz, ortanca kardeş Bay Moriz ve küçük kız kardeş Bayan Vecize. B.M.V. Havuzculuk da ismini bu üç kardeşin isimlerinin baş harflerinden alıyordu. Genelde şirkete yılda bir kaç defa uğrarlardı. Bütçe ve vergi aylarında... Bazen de içlerinden biri veya ikisi, geçerlerken ve sadece bir merhaba demek için gelirler, bir kaç bardak çay içip biraz sohbet ettikten sonra da çalışan herkesin yanaklarından öperek giderlerdi. Bu üç kardeşin asıl meşgul oldukları iş çakmak ithal etmek ve satmaktı. Yurtdışından dünyaca ünlü Züppe çakmaklarını ithal ediyorlar ve pazara sürüyorlardı. Bu işten o kadar iyi para kazanıyorlardı ki, B.M.V. Havuzculuk'un onlara kazandırdığı para ile ilgilenmiyorlardı bile. Üstelik Bay Ciem işini o kadar iyi yapıyordu ki şirkete uğrayıp işlerin nasıl gittiğini kontrol etme gereği de duymuyorlardı.

Dirim nefes nefese içeri girdi ve karşısına çıkan herkese günaydın deyip masasına doğru yöneldi. Acele ile dağınık masasını toparlamaya başladı. O sırada Bay Ciem'in gelmekte olduğunu fark etti:

-Günaydın Bay Ciem.

-Günaydın canım. Nasılsın?

-Teşekkürler, ya siz?

-Eh, bomba gibiyim desem abartmış olmam sanırım.

-Harika! Dirim biraz durakladı ve konuşmasına devam etti. Kusura bakmayın bugün biraz geç kaldım. Biliyorum ki çok önemli bir gün bugün ama bir trafik polisine derdimi anlatmakla geçti zamanım. Sonunda cezayı ödedim ve gelebildim.

-Üzülme hiç. Sen zaten eli çabuk birisindir. Hemen halledersin işlerini. Bir problem olmaz. Değil mi?

-Anlayışınız için gerçekten teşekkür ederim.

Bay Ciem memnuniyetini ifade eden bir gülüşle Dirim'in sırtını sıvazladı:

-Haydi bak sen kendi işine. Ben de diğer işlerle ilgileneyim.

Teko, boynundaki beyaz kurdeleyle pek asil görünüyordu. Kibirli bir yürüyüşle Dirim'in karşısına kadar ağır adımlarla geldi ve çevik bir zıplayışla misafir koltuğuna oturdu. Bir Dirim'e bakıyor, bir boynunu gere gere başını yukarı kaldırıyordu. Sanki Dirim'e beyaz kurdelesini göstermek ister gibiydi. Dirim bunu fark etti ve kısa bir kahkaha attı:

-Heeey Teko! Ne yakışıklı bir beyefendi olmuşsun sen öyle bakayım. Kim taktı o kurdeleyi sana? Teko, kendisiyle ilgilenilmesini başarmıştı. Bu mutluluğunu Dirim’e miyavlayarak gösterdi. Sonra biraz daha şımarıp oturduğu koltuktan yere atladı, Dirim'in yanına yürüdü ve bacaklarına sürünmeye başladı. Bir oradan giriyor bir buradan çıkıyordu mır mır sesler çıkararak.

-Hey anladık tamam, çok yakışmış sana. Ama şimdi beni biraz rahat bırak da işimi yapayım. Dirim, kedinin başını okşadı ve masasını toplamaya devam etti. Teko ise oyun istiyordu. Kendini sırtüstü yere bıraktı ve yattığı yerden Dirim'in ayakkabısına bir kaç yumuşak pençe darbesi kondurdu. Dirim onunla ilgilenmeyince de çekip gitti.

-Herkese günaydııın! Bu Bayan Vecize'nin sesiydi.

-Günaydın Bayan Vecize, sesleri yükseldi hep bir ağızdan.

Ardından Bay Boriz ve Bay Moriz göründüler. Her ikisi de "günaydın çocuklar" diyerek içeri girdi.

-Günaydın Bay Boriz. Günaydın Bay Moriz.

Her zamanki gibi bütün çalışanların yanaklarından öptüler ve genelde kapısı kapalı duran odalarına doğru yöneldiler. Oldukça zevkli döşenmiş geniş bir odaları vardı. Antika eşyalar ve en pahalı mobilyalarla süslenmiş odanın iç mimarisi , aynı zamanda her türlü konforu sunup, ileri teknoloji ürünü elektronik cihazlarla da harika bir uyum sergiliyordu. ”T” şeklinde odanın kısa çizgi tarafları şirket sahiplerinin çalışma masaları, uzun tarafı da toplantı amaçlı düşünülmüştü. Bay Ciem'i de yanlarına alarak odalarının kapısını kapattılar.

Dirim, bilgisayarını açıp günlük işlerinin programını yapmaya henüz başlamıştı ki çok geçmeden telefonu çaldı. Bay Ciem'in sesiydi:

-Dirim, gelebilir misin yanımıza kadar?

-Elbette. Hemen geliyorum.

Dirim, kapıyı çaldı ve içeri girdi. Dördü de ayaktaydı. Bay Boriz kendisine doğru geldi ve omuzlarından sıkıca tutarak onu kucakladı.

-Aferin aslanım. Bu önemli işin alınmasında yaptıkların bizi çok gururlandırdı. Hele kişisel şansını şirketin için feda etmen, çok özverili bir davranış Dirim. Biz de seninle ne kadar doğru seçim yaptığımızı düşünerek mutlu olduk. Üstün başarılarının devamını diliyorum.

-Teşekkür ederim efendim. Ben sadece yapmam gerekeni yaptım, dedi klişeleşmiş bir cevap üslubuyla.

-Pek de mütevazıdır, diye takıldı Bayan Vecize.

-Öyledir, diye onayladı Bay Ciem.

-Eh, güzel bir hediyeyi hak ettin, diye sabırsızlık etti Bayan Vecize. Bay Moriz hemen arkasında duran hediye paketini Bay Boriz'e uzattı.

-Hayvanları çok sevdiğini biliyoruz. Onun için sana beğeneceğini umduğumuz bir şey aldık, dedi gülümseyerek Bay Boriz. Dirim dikkatlice hediye paketini açtı. Ahşap çerçeve içinde bir belgeydi bu. Dünyada nesli tükenmek üzere olan gorillerden birinin Mogalda Ulusal Hayvanat Bahçesi'nde yeni dünyaya gelen küçük yavrusunun manevi sahipliğini Dirim'e veriyordu bu belge. Üstelik kimliğini ve şifresini kullanarak sadece kendisine verilen bir hakla bilgisayarından bu yavrunun büyümesini günbegün izleyebilecek, bakıcısına sorular sorabilecek ve isterse yılda bir kez özel indirimli uçak biletini kullanarak onu görmeye gidebilecekti. Dirim ne diyeceğini bilemiyordu. Defalarca teşekkür etti. Bay Ciem kendisine az önce hediye edilen özel üretim altın çakmağıyla sigarasını yaktı ve Dirim'e dönerek:

-Asıl işimiz şimdi başlıyor. Hep beraber bu işi de diğerleri gibi dört dörtlük yapıp bitireceğiz. Bu işteki başarılarından ve bu işe verdiğimiz önemden dolayı seni yeni şantiyemizin başına şef olarak atamayı uygun gördük. Ne dersin?

-Siz öyle uygun gördüyseniz, dedi Dirim şaşkınlığını ve üzüntüsünü gizlemeye çalışan bir ses tonuyla. Proje müdürü olmayı umarken şantiye şefliğine layık görülmüştü. Yine de terfi ettiği için sevinmesi gerektiğini düşünerek bu olayı kafasına daha fazla takmadan konuşmasına devam etti:

-Müsaade ederseniz bir fikrimi paylaşmak isterim sizlerle. Neden bu önemli projede sadece havuz yapmakla yetiniyoruz? Neden zevksiz insanlara işin geri kalanını bırakıyoruz da bu son kalan yeşil parçayı koruyarak harika bir projeyle işin tamamını kendimiz yapmıyoruz?

Bay Ciem hemen atıldı:

-Bunları seninle konuşmuştuk zaten Dirim!

-Özür dilerim efendim ama ben yine de bir kez daha tartışmamızın yararlı olacağını düşünmüştüm.

Bay Boriz, kısa tartışmaya son noktayı koydu:

-Bunları düşünme işini bize bırak Dirim’ciğim. Biz havuz yapan bir şirketiz. Profesyonel olduğumuz nokta bu. Öyleyse iyi bildiğimiz işi yapalım. Tamam mı?

Dirim, "en azından işin geri kalan kısmının ihale şartnamesini yazmak ve ihaleyi sonuçlandırmak için yetkili kişi ben olayım" diyecek oldu ama bunları söylemenin yeri ve zamanı değildi. Bunun böyle olmasını isteselerdi, zaten Dirim’i proje müdürü yaparlardı. Oysa ki işin havuz yapımından geri kalan kısmını en yüksek bedeli ödeyen ve doğaya en çok zarar verecek olan firmaya yaptıracaklardı ki bu ihaleyi yıl sonu bilançolarının pozitif hanesine en karlı şekilde yazdırabilsinler.

-Peki efendim, dedi Dirim kısık bir sesle ve yüzünden akan üzüntüyü odada bulunanlara belli etmemeye çalışarak cebinden çıkardığı bir kağıt mendille sildi.

 
Toplam blog
: 30
: 777
Kayıt tarihi
: 01.11.08
 
 

Elektronik mühendisiyim. Peyote'de İlkbahar adlı romanın yazarıyım. Özel bir şirkette iş birimi müdü..