Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Pijama çıkarma sanatı ve aşkın dönüm noktalarında külotun kilit rolü

Pijama çıkarma sanatı ve aşkın dönüm noktalarında külotun kilit rolü
 

“Pijama nasıl çıkarılır? Pijama altının lastiği hafifçe gevşetilir; bu iş için genellikle, iki elin başparmaklarını kullanmak yeterlidir. Sonra bel geriye doğru bükülürken sağ ayak yavaşça yukarıya çekilir ve bacaklardan biri pijama altından kurtarılır. ..... Bu arada sağ el, boşlukta kalan pijamayı tutmaya yarar. Hatırlanacak olursa, bir hareket önce aynı eli beldeki lastiği gevşetmek için kullanmıştık.”

Oğuz Atay “Tehlikeli Oyunlar” romanında pijamanın nasıl çıkarılacağını böyle tarif eder. Ben bunu bir adım ileriye taşıyıp bu sanata hem estetik hem de sportif bir boyut getirdim. Efendim, pijama şöyle de çıkarılabilir: İki elin başparmağı pijamanın lastiğine geçirilerek aşağı doğru indirilir. Pijama kalça nahiyesinden kurtarılırken bacaklar da birbirine bitiştirilir. Araya sıkışmaması için bacakları tam bitiştirmeyip hafif aralık bırakmak lazımdır. Bu şekilde, eğilmemize gerek kalmadan pijamanın kendiliğinden sıyrılıp aşağı düşmesini sağlarız. Pijamanın tamamı inip ayaklarımızın üzerine yığılınca sol ayağımızı pijamadan çıkarırız. Sağ ayağımızın başparmağını lastiğine takıp pijamayı top sektirir gibi yukarı doğru fırlatırız (solaklar için ters ayaklar). Baş hizamıza kadar yükselen pijamayı havada yakalar, katlayıp yerine koyarız. Nefis bir harekettir; yapana da izleyene de keyif verir. Yerden almak için eğilmek gerekmediğinden ani ve ters hareketlerden kaynaklanan disk kayması vakalarının da önüne geçilmiş olur.

Buluş bana aittir. Tıkanan kulağı elektrik süpürgesinin vakumuyla açma, aradığı adresi bulamayan arkadaşı MOBESE kamerasından tespit ettirme gibi icatlarımın yanı sıra bu da benden insanlığa ufak bi armağan olsun.

Tabii bu bir yatak odası hareketidir, halı üzerinde yapılması tavsiye edilir. Banyo gibi ıslak zeminlerde yapmak pijamamızın ıslanmasına sebep olabilir. Çimmek için soyunurken klasik metodu izlemeliyiz. Bu hareketi şort ya da külotla yapmak daha zevklidir. Bunlar havaya fırlatıldığında pijama gibi dağılmaz; küçük olduğundan daha net bir şekilde fırlatılabilir ve havada daha kolay yakalanır.

Bu arada, şu “külot” kelimesini bir türlü sevemedim, alışamadım. Bir kere telaffuzu üzerinde bile bir fikir birliği oluşmuş değil. “Külot” mu, “kilot” mu? Galiba doğrusu “külot”. “Kilot” daha avami bir deyiş. Her ne kadar doğru telaffuzu “külot” gibi görünüyorsa da ben erkeklerin “kilot” demesinden yanayım. “Külot” lafı erkeği bozar. İnanmıyorsanız lütfen aynanın karşısına geçip “külot” derken dudaklarınızın aldığı biçime bi bakın. Dudaklarınızın Aysun Kayacı’nın dudaklarına benzediğini göreceksiniz. Hele benimkiler biraz etli olduğu için iyice müstehcen bir hal alıyor. Aslında külot yerine, “don” veya “tuman” gibi alternatiflerimiz de var; bunlar öyle bir tehlike de içermez ama nedense onları pek kullanmayız. Bunlar köylü giysisidir.

Telaffuzu gibi satın alması da sorunlu bir giysi parçasıdır külot. Bir tuhafiyeciye gittiğinizde direkman “külot bakıyordum” diyemezsiniz kolay kolay. “İç çamaşırı” gibi dolambaçlı ifadelerle anlatmaya çalışırsınız. Hele beden numaranızı bilmiyorsanız işiniz daha da zorlaşır. Bilmemeniz de gayet normal. Her giysi parçası için değişik beden standartları vardır. Çoğu kere markadan markaya göre bile değişir. Bunların tümünü bilip aklınızda tutmanız da kolay değildir. Tezgâhtarın, “kaç beden olacaktı efendim?” sorusuna net bir yanıt veremeyip, “işte, bana kaç beden uyarsa” gibi bir şey söylerseniz satıcı genç ister istemez kalçanıza bakıp kaç bedenlik dona sığabileceğinizi kestirmeye çalışacaktır. Bu arada tezgahtarın içinden, “maaşallah abimde de iyi kâse varmış” gibi tespitler yapmasını göze almanız gerekecektir.

Söylenmesi, satın alması biraz sorunlu olabilir ama külot çok önemli bir giysidir. Bir kere bedenimizin en mahrem ve kıymetli yerlerini yakın korumaya alır. Bunu yaparken de varlığını bile belli etmez. Mütevazıdır; yıkanıp kurutulurken en görünmeyecek yerlere asılır. Elbise dolaplarının gözden ırak yerlerinde muhafaza edilir.

Külot, ilişkilerde önemli bir göstergedir. İlişkinin en önemli kırılma noktalarında baş rolü üstlenir. Birlikteliğin mihenk taşlarından biri de çiftlerin birbirlerine külotlarını görebilme hakkı tanımalarıdır. Özellikle de erkek tayfası bir an önce bu hakkı elde edebilmek için çırpınır. Sevgilinin beline sözde masumane biçimde sarılmış el bir türlü yerinde durmaz. Kemerle, kemer tokasıyla, düğmelerle, pantolonun arka cebiyle oynamakla yetinmez, oradan içerilere doğru kaymaya çalışır. Kızın izin verdiği ölçüde vücudun çeşitli bölgelerinde dolaşır. Kız arada bir o eli tutup tehlikeli bölgelerden uzaklaştırır. O elin külot lastiğini tutup bırakmasına, hatta oradan içlere doğru sızmasına izin verilmesi, “bugün ne renk giydin bakalım?” sorularına kızılmaması ise ilişkide bir dönüm noktasının geride bırakıldığına işarettir; devamı gelecektir.

İşte burada da yaşamsal önemde bir ayrıntı vardır. İlişkinin cicim aylarında sevişmeye başlarken çiftler birbirinin külotlarını çıkarır. Bu hareket hem karşıdakine duyulan arzunun yoğunluğunu gösterir hem de bir çeşit ön sevişme fonksiyonu görür. Vücuttaki en önemli ve son giysi parçasını çıkarma şerefi partnere bahşedilir.

Tabii ki her şeyin olduğu gibi ilişkilerin de çıkış, zirve ve iniş aşamaları vardır. Her şey aşınır, alışılır, sıradanlaşır. Zamanla aşkın ve sevişmelerin harı/harareti azalır. Közden küle doğru bir gidiş başlar. Bedenler birbiri için mıknatısın zıt kutbu olma özelliğini yavaşça kaybeder. Sevişme, içten gelen karşı konulmaz bir arzudan ziyade bir vazife ve rutin halini alır. İlişkide iniş aşaması başlamıştır. Buna, aşkın "kendi donunu kendin çıkar fazı" diyebiliriz.

........

Resim: http://phottoboy.deviantart.com/art/Stomach-26565414

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..