Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

PKK’nin teslim olmasını değil, karakol basmasını istiyorlarmış meğer

PKK’nin teslim olmasını değil, karakol basmasını istiyorlarmış meğer
 

Kandil Dağı’ndan inen 8 PKK’linin ve Mahmur Kampı’ndan gelen 26 Kürt mültecinin adli makamlara teslim olup sorgularının arkasından serbest bırakılmasına, onları karşılayan DTP’nin ve bölge halkının bu olay vesilesiyle tören düzenlemesine öfkelenen milliyetçi-ırkçı propagandayla bilinçleri bulandırılmış Türklerin tepkilerine şaşırıyorum. Bu ülkede sular bile yerçekimi kuralına aykırı biçimde tersine akabilir. Bu dünyaya veda etmeden önce bir gün bunu bile görürsem şaşırmam. Ama insan bunu bilmesine rağmen yine de kabullenmek istemiyor, yine de şaşırmadan edemiyor.


Şimdi bir anlığına her şeyi unutup dışarıdan bakan biri olarak olan biteni anlamaya çalışalım: Bir ülkede silahlı isyan başlatıp dağa çıkmış bir örgüt var. Bu örgütün başlattığı şiddet ve çatışma 25 yıldır devam ediyor. Çoğunluğu bu örgütün mensupları, taraftarları ve sivil halktan, bir bölümü de devletin güvenlik güçlerinden olmak üzere, bu çatışmada 35-40 bin kişi hayatını kaybetmiş. Devlet bütün gücünü seferber etmesine, bütün dünyadan destek almasına rağmen, askeri kuvvet, silah, personel, ateş gücü bakımından karşısındaki örgütten kat kat üstün olmasına rağmen bu örgütü 25 yıldır etkisiz hale getirememiş. Örgütün, şiddeti başlattığında en fazla 100-150 kişilik bir silahlı personeli, birkaç bin kişilik de bir taraftar kitlesi varken, Devlet kendi iddiasına göre şimdiye kadar bu örgütün silahlı kadrosundan 25 bin kişiyi öldürmüş olmasına rağmen örgüt bugün 5 bin kişilik bir silahlı güce, milyonlarca kişilik taraftar kitlesine erişmiş. Yani devlet onca yıl boyunca bu mücadeleye yüz milyarlarca dolar para harcamasına, güvenlik gücü mensuplarından binlerce kayıp vermesine rağmen örgütü yok etmek şöyle dursun, daha da büyümesine engel olamamış. Yani bu şu demek: Bu gidişle bu çatışma-savaş daha on yıllarca sürecek, örgüt büyümeye devam edecek, on binlerce insan daha ölecek.


Ancak her iki tarafta da bunun böyle gitmemesi gerektiğini, bu yolla bir yere varılamayacağını düşünen ve bunu yıllardır dile getiren çok sayıda kişi ve kurum da var. Bu kişiler-kurumlar zamanın bir aşamasında, uluslararası konjonktürün de elverişli hale gelmesiyle bu sorunu barışçı yöntemlerle çözme girişimlerinde bulunuyorlar. Örgüt süresiz ateşkes ilan edip eylemlerine ara veriyor. Hükümet buna karşılık ufak tefek jestlerde bulunmak istediğini belli ediyor. Bir dizi gizli ve açık görüşme sonucunda örgüte silah bıraktırmaya uzanacak bir süreç başlıyor. Bunun bir adımı olarak örgüt mensubu 8 kişi ve 26 mülteci çatışmanın olduğu ülkeye gelip adli makamlara teslim oluyor. Bu kişiler daha önce yürürlükte bulunan ve şimdiye kadar 700 kişinin yararlandığı ilgili kanun gereğince sorgulanıp serbest bırakılıyor.

Şimdi olup biteni dışarıdan izleyen aklı başında bir insan bu durumu nasıl yorumlar? Sonuçta bu iyi bir şey midir, kötü mü? Savaşın yerini barışın, çatışmanın yerini diyalogun alması iyi bir şey değil midir? Gencecik çocukların dağ başlarında birbirlerini öldürmeye devam etmesi mi iyidir, bir arada kardeşçe yaşaması mı? Herhalde o bizi dışarıdan izleyen adam “böyle soru mu olur, elbette barış savaştan iyidir, diyalog çatışmadan iyidir, insanların kardeşçe yaşaması birbirlerini öldürmesinden iyidir” diyecektir. İnsanların biraz normal düşünebildiği, zihinlerinin sakatlanmadığı her toplumda yüz kişiden 99’u böyle cevap verecektir.


Ancak Türkiye toplumunun bir kesiminde bunun tam tersi bir düşünce hakim bugün. Siyasi düzlemde CHP ve MHP’nin, toplumsal düzlemde Ergenekon devşirmelerinin örgütleyip kışkırttığı zavallı insanlar öyle koşullandırılmışlar ki, PKK’nin her gün birkaç kanlı eylem düzenleyip karakol bastığı, mayın patlattığı, onlarca askeri şehit ettiği günlerde göstermedikleri tepkiyi bugün PKK’lilerin kendi ayaklarıyla gelip teslim olmasına gösteriyorlar. Yani PKK’lilerin teslim olmasını değil karakol basmasını istiyorlar. Neymiş efendim, üniformalarıyla gelmişler de serbest bırakılmışlar da şov yapmışlar da… Gelmişler de kötü mü yapmışlar? Sınırı Habur kapısından geçip teslim olmasalar da Hakkari dağlarından geçip karakol bassalar hoşunuza mı gidecekti? Neymiş efendim, serbest bırakılmışlar; kapı gibi kanun var, şimdiye kadar 700 kişi de bu kanundan yararlanmış. Devlet yıllardır örgüt mensuplarına “gelin teslim olun, Türk adaletinin kollarına sığının” demiyor mu? Şu ya da bu sebeple, öyle ya da böyle, bu çağrıya uyup geldiklerinde niye kabul etmek istemiyorsunuz? Yani ortada bir hukuk ihlali de yok.


Neymiş efendim, gösteri yapmışlar, barışı kutlamışlar… Ne yapsalardı? Her zamanki gibi ağlasalar mıydı? Bakın bu konuda haksız sayılmazsınız işte; siz Kürtleri hep ağlarken görmek istiyorsunuz. Bundan pornografik bir keyif alıyorsunuz. İnternette "PKK leşleri" konulu iğrenç fotoları birbirinize forwardlarken ağzınız kulaklarınıza varıyor. Asıl sorun bu; asıl şaşkınlığınız buna… Siz Kürtleri hep katledilmiş çocuklarının başında sonu gelmez acılarının kavurup tizleştirdiği gırtlaklarından yükselen “uy havar” ağıtlarını haykırırken görmek istiyorsunuz. Kürtler sizin için kendi başına bir özne değil sizin nesneniz. “Kürt yok” dediğinizde yok olmaları gerekir, Dağlı Türk dediğinizde ise “ben Dağlı Türküm” diye ortaya çıkmaları… Onların acısı acı değil, sevinci sevinç değil; sizi bir şekilde mutlaka rahatsız eden bir fazlalık. Onlar insan değil, hatta canlı bile değil. Onlar sizin plastik bebeğiniz, canınız sıkıldığı zaman boynunu kıvırmalı, saçını yolmalı, bacağını koparmalısınız; ama onlar bütün bu yaptıklarınıza karşılık suratlarındaki o fabrikasyon sırıtışı hiç bozmamalı. Onlar öldürüldüklerinde damarlarından kan değil Terkos suyu akar. Onlar bir şeye sevindiklerinde bu mutlaka sizin için kötüdür. Gözyaşı döktüklerinde acısını arttırmak için bir tekme daha savurmalısınız.


Evet; bu koşullanmadan da ancak böyle tepkiler ürer. Bugün Türkler “barış geliyor, artık askere gönderdiğimiz çocukların şehit haberlerini almayacağız” diye sevineceğine oturmuş ağıt yakıyor. Çocukları öldürülürken, “çocuklarımız niye öldürülüyor, bu iş niçin bitirilemiyor, bunca silahlı adam sınırlarımızdan nasıl geçiyor, niçin hep yoksul çocukları şehit oluyor, bu adamlar bizden ne istiyor, bu işin başka çözümü yok mu?” diye hesap sormayı asla akıllarına getirmeyenler, bugün 8 PKK’li kendi ayaklarıyla gelip devlete teslim oldu, orada birkaç saatlik tantana yarattı diye öfkeden çılgına dönüyor. İstiyorlar ki, bu kirli, karanlık savaş hep sürsün. Şehitlikler şehirlere sığmaz hale gelsin. Kürt Türkü, Türk Kürdü boğazlasın.

Bu ülkede olan bitene anlam vermeye çalışmaktan yoruldum artık.


Tuhaf bir zamanda ve çok tuhaf bir ülkede yaşıyoruz. Tanrı bizi bizden korusun. Yoksa 2012’yi ve Marduk’u beklememize gerek kalmayacak.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..