Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '11

 
Kategori
Siyaset
 

PKK'ya desteği çekeriz, ama ...!

PKK'ya desteği çekeriz, ama ...!
 

Diyarbakır'da PKK'nın patlattığı bomba yüzünden ölen arkadaşlarını anan öğrenciler


PKK konusunda Türkiye’ye karşı sadece ikna etme yöntemi kullanılmıyor. Aba altından sopa da gösteriliyor. Satır araları okununca PKK terörüne destek olanlar, ancak PKK’ya taviz verilirse teröre desteği keseceklerini ima ediyorlar.

Böylece dolaylı olarak, PKK terörünün iplerinin kendi ellerinde olduğunu itiraf ediyorlar. Ama sanki iyilik yapıyorlarmış gibi, terörü destekleme nedeni olan koşulları kabul edilirse, PKK’ya özerklik verilirse terörün kontrol altına alınması konusunda yardımcı olacaklarını söylüyorlar.

Eğer bu gerçekleşirse, Türkiye’nin belirli bir bölgesi özerk olacak. Gerçekte aynı geçmiş derebeyleri ve toprak ağaları gibi, başına buyruk yönetimle PKK’ya devredilecek. PKK silah, insan, uyuşturucu kaçakçılığına devam edecek. Kandırılmış, beyni yıkanmış, ilaçlanmış, örgütten ayrılması ölüm sebebi olacak teröristler bölgenin güvenlik güçlerini oluşturacaklar. Keçinin bahçıvan yapılması gibi, huzur ve güvenlik teröristlere emanet edilecek. Bölgesel yönetim vergi vermeyecek, ama devlet yatırımları yapacak, PKK yöneticileri veya adı ne konursa konsun, bölgesel yönetim gerekli yeterliliğe kavuştuklarına karar verince bölge Türkiye’den kopup bağımsız olacak.

Yeterince doyduktan sonra kanını emdiği gövdeden kopan sülük modeli!

Eşkıya bölgeye hükümdar olunca haraç, yapılacak işte rüşvet, itaat için baskı ve zor, haraç vermeyeni veya emre uymayanı tehdit ve cinayet, haksızlık ve karışıklık da süreklilik kazanacak. PKK’nın ipi yine başkalarının elinde olmaya devam edecek. PKK onların menfaatlerine zarar verirse veya sözlerinden çıkarsa bu defa da bu kargaşa ortamını, güvenlik gerekçelerini, insan hakları ihlali benzeri nedenleri ileri sürerek bölgesel yönetime yaptırım uygulayacak, müdahale edebilecekler.

Yani hiçbir zaman tam bağımsızlık diye bir şey olmayacak.(bkz.K.Irak yönetimi ve “bağımsızlık” için yaptığı “bağlayıcı” anlaşmalar.)

Sonuçta hikâye: “Onlar ermiş muradına…” diye bitmeyecek, sonra sıra Van depremi sırasında bölge ile ilgili bilgi verilirken dillendirilmeye başlandığı gibi, Ermeni, Kürt hesaplaşmasına getirilebilecek. Ermenistan veya İsrail garantörlüğü ve hatta yönetimi olmadan petrol bölgesi, ayrılıkçıların zannettiği gibi, Kürtlere hiçbir zaman terk edilmeyecek.  

“Büyük Ermenistan” ve “Büyük Kürdistan” hayali ülkeleri yaklaşık aynı topraklar olduğu için, büyük olasılıkla bu kez de 1915’deki gibi Kürt’ü ve Ermeni’yi birbirine kırdıracaklar.

Olan yine arada kalan halka olacak. Yine canlar yanacak. Yine çocuklar kin, düşmanlık ve nefretle büyüyecek, işsizlik, yoksulluk, cehalet içinde, hayatlar kısır çekişmeler içinde ziyan olup gidecek.

Onun için, Kürtlerin haklarını savunduklarını, onların temsilcisi olduklarını söyleyenler içinde biraz acıma duygusu, insan sevgisi kalmış olanlar, insanın öncelikli hakkının yaşama hakkı olduğunu kavramalı, çocuklarını, kardeşlerini dağda öldürdükleri insanlara verecekleri hiçbir şeyin onun yerini tutmayacağını bilmeli, artık kirden ve kinden arınmalı, kendilerine gelmelidirler.

Okumuş, yazmış, mürekkep yalamış insanlar kendilerinin uluslar arası çıkarların piyonu olduğunu görmeli, bunun sonuna kadar böyle kalacağını kavramalılar.

PKK’nın sattığı uyuşturucuyla, mayınla, silahla, bombayla öldürülen çoğu hayatının baharındaki gençlere, tek suçu bombanın, mayının patladığı yerden geçiyor olmak olan insanlara, bebelere, annelere, çocuklara, dağdakilere karşı savaşırken şehit olanlara yazık değil mi?

Bütün bunlar neden?

Amerikalıların 1970’lere kadar Kızılderililere yaptığı gibi Kürtler belli bölgelere toplansa, çocukları alınıp devlet okullarına gönderilse, Kürtler giremez, şu okulda okuyamaz, bu mesleği yapamaz, devlet yönetiminde yer alamaz, ikinci sınıf vatandaştır denilse, biz de birlikte dağa çıkalım. Ama ortada değil asimilasyon, doğru dürüst entegrasyon bile yok! Avrupa devletleri kendileri ile birlikte yaşamak isteyen yabancılara, hatta evlilik yoluyla gelecek olanlara ülkenin resmi dilini bilme zorunluluğu getiriyor. Biz 50 yıldır değil, 1000 yıldır birlikte yaşıyoruz ve Türkçe bilmeyen binlerce  Kürt kökenli T.C. vatandaşı var. 12 Eylül zamanı birkaç yıllık yasak cinayetlere bahane değil. O dönemde yasak olan sadece Kürtçe değil, demokrasinin partileri ve parti başkanları da dahil olmak üzere, tamamıydı.

Ülkenin her yerinde yaşama olanağı varken, paşa gönlünün istediği yerde yaşama, eğitim, çalışma, ibadet, seçme, seçilme, yönetime katılma olanağı varken uyuşturucu ve silah tacirleri kazansın diye mi birbirimize düşelim ve ölelim? Ya da birileri koltuk, makam, iktidar sahibi olsun diye mi? Oyunun piyonu olmak, canından olmak niye?

Kim kimden nasıl ayrılacak? İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da nasıl ana dilde eğitim yapılacak? Faydası ne olacak?

Ya da diyelim ki çok faydası olacak, bunun yöntemi insan öldürmek, yatırımları engellemek, var olanı da yakıp yıkmak mı?

Kan dökenler ayrıca evdeki hesabın çarşıya uymayacağını, Kürtçe kursları için de önce kıyametler koparılıp, Avrupa’dan milletvekili ziyaretleri yapılıp Türkiye’ye parmak sallandıktan sonra hiç kimsenin gitmemesi gibi, Kürtçe eğitime ilgi olmamasını ve düşecekleri durumu da hesaba katmalılar.

Çünkü Kürtçe eğitim günlük yaşamda, sosyal çevre edinmede, mesleki başarıda ve kazançta kimseye artı getirecek değildir. Aksine Türkiye’de yaşayıp da Türkçeyi iyi bilemeyen zaten üniversite sınavını kazanamayacak, doğru dürüst meslek sahibi olamayacak,  insan ilişkilerinde başarısız olacaktır. O yüzden insanlar çocuklarını etnik dil öğrensin diye değil, İngilizce, Almanca, Fransızca gibi, iş bulmada, yaşam standardında artı sağlayacak dilleri iyi öğrensinler diye paralar harcayıp özel okullara göndermeye çalışıyorlar. 

Ana dil evde öğrenilir. Okul çağına gelen çocuk zaten annenin konuştuğu, evde konuşulan dili öğrenmiştir. Okulda haftada bir iki saat dil dersi görmesinin de, gerçekte gönül hoşluğu dışında faydası yoktur. Bunu söyleyenlere, “Ne yani, asimilasyonu mu savunuyorsun” diye tepki gösteriliyor:

Bölgesel kültür ile ortak kültür farklıdır. Köyün töresi şehirde geçersizdir. Yeryüzünde 5 bin civarında etnik dil var. Ama o sayıda devlet yok. Saf ırk diye de, her ana dile ayrı devlet diye bir şey de yok. Her insan kendi dilini ve töresini yürütse yeryüzünde ulus devletler değil, sadece bağımsız köyler, belki şehir devletleri olabilirdi. İnsanları farklı dillerde konuşan canlılar olarak yaratan Allah da,  her gruba ayrı dilde kitap ve peygamber göndermemiş. Gönderdiği kitapları herkesin en iyi bildiği dilde okumasını ve kafa yormasını, öğrenmesini istemiş.

Elinde silah dağa çıkan, mayın döşeyen, bomba koyanların sözcüleri “Bitsin bu kan!” diyorlar. Sanki onların insan öldürmesi insani, vicdani ve doğal bir hak, silah bırakması gereken güvenlik güçleriymiş gibi doğrular ile yanlışlar yer değiştiriyor.

Şunu tekrar ve iyice belleğe kazımak gerekir: Ne insani, ne vicdani, ne İslami açıdan masumun öldürülmesi için mazeret yoktur!

Düşman safında olup silahını doğrulmamış olan bile öldürülemez. Sadece eli silahlı ve silahını doğrultmuş birine karşı, ölmemek için öldürmek, yani kendini savunma hakkı verilmiştir.  Ya da sadece katledilmiş bir kişinin ailesi, katilin ölümünü isteyebilir.

Avrupa’da Türkler, Türkiye’de Aleviler yıllardır kendilerince bazı haklar verilmesi için mücadele ediyorlar. Hiç biri insan öldürmüyor!

Eğer insan öldürselerdi, okul yakıp öğretmen öldürselerdi, ev yaksalardı, Avrupalıların tepkisi çok farklı olurdu!

Türk halkı, kafatasçı olduğu ileri sürülen siyasi parti dahil, 30 yıldır hiç kimse PKK ile Kürt’ü birbirine karıştırmama sağduyusu göstermiştir. Türkiye’de Kürtçülerden başka ırkçı zaten yoktur!

Herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli, hem bugünü, hem de yarını.

Töre diye öz evlat katliamları, zorla evlilikler, kadına şiddet gibi insanların birbirine uyguladığı terörün, şeyhe, şıha, PKK’ya kulluğun ve ellerinde masumların kanı olan PKK yönetiminin olduğu yerde huzur ve güven olması, bereket ve refaha erişmek, başların beladan kurtulması mümkün değildir. Gerçekten barış ve huzur, insanca yaşam isteyenlerin öncelikle tüm bunların yok olması için mücadele etmesi gerekir. 

Güney Doğu Anadolu’nun tüm nüfusu 8 milyon civarında ve yarıya yakını Kürt değil. Onların da Kürt yönetimi istememe haklarına kim sahip çıkacak ve onların yüzünden zarar görmeleri nasıl engellenecek? Kaf dağından kar bağışlayanlar için bu konu tamamen gündem dışı.

Türkiye’de kağıt üstünde eşit gözüküp gerçekte ayrımcılık yapılan tek grup Çingenelerdir. Şarkıcı, türkücü dışında Çingene kökenli tanınmış insan yoktur. Çingene kökenli değil cumhurbaşkanı, milletvekili, hatta doktor bile yoktur. Çingeneler ise ülkeye bağlılıkları en yüksek gruplardan biridir.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..