Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '07

 
Kategori
Aile
 

Plastikleşmek

Plastikleşmek
 

Ne tatlı çocuksun sen!

Ne tatlı çocuksun sen deyip bir çocuğun yanağını sıktığımızda neler hissederiz, hissettiririz? Hiç kimse okşadı mı başımı? Ya da sıktı mı yanağı mı? Hatırlamıyorum. Ama mutlaka okşamıştır, sıkmıştır. Bildiğim hep hatırlamayacağı yaşlarda sıkarız çocukların yanaklarını. Biraz büyüdülermi sevmenin şekli değişiverir.

Çocukken her şeyin saflığındaydık. Kendimizce yarattığımız bir dilimiz bile vardı. Sokağa çıkmaya başladığımızda toprakla oynamayı öğrendik ilkin. Evde azar işitme pahasına yaptığımız çamurdan arabalar, evler, eşyalar toprakla tanışmamız sayesindeydi.P azardan alınmış ucuz plastik kum kamyonlarımız olurdu kimi zaman. Onlarla kamyonculuk oynar kum taşırdık inşaatlarımıza. Küreği de olurdu bazen kamyonun. O zaman çok istemiştim büyük bir kamyonum olsun oyuncak koca kürekli de alamamıştık. Belki ondan oğluma kocaman bir kamyon almıştım oynayabileceği yaşa gelince. Bazen, hatta sıkça böyle plastik (naylon derdik) oyuncaklar bile lüks sayılır alınmazdı da sağdan soldan bulduğumuz tellerden tel arabalar yapardık kendimize. Yarım kiloluk, bir kiloluk kırlangıç zeytinyağı tenekesi boşalsın diye mutfağı yoklardık durmadan. Çünkü onu açıp telden arabamıza “damper “ yapacak inşaata kum taşıyacaktık. Ama kolayda bitmezdi hani yağ. Çünkü annem damla damla kullanırdı çabucak bitmesin diye.

Söğüt ağacından düdükler yapardık, hatta kaval. Çabucak kururdu yaptığımız düdük doyasıya öttüremezdik ama olsun işte eğlenirdik öylesine. Elimize geçirdiğimiz uzunca bir dal parçasını iki bacağımızın arasına alır “dıgıdık, dıgıdık, deh” diyerek çoşkuyla bağırır at koştururduk. Küçük savaşlar yapardık. Kara Murat olur, Tarkan olurduk bazen de Karaoğlan. İnşatlardan aşırdığımız tahta parçaları kılıçlarımız olurdu. Tommiks, Teksas okumak yasaktı. Büyüklerimiz onların bizi haylazlaştıracağını, kavgaya döğüşe heveslendireceğini söyler okutmazlardı. O nedenle, ancak televizyonla tanıştıktan sonra kahramanlarımızın yerini kovboylar almıştı.

En güzel oyuncaklarımız “ilik” dediğimiz gazoz kapaklarıydı. Bakkalların önlerinden ayrılmazdık. İlk açılan gazozun kapağını kapalım diye. Sahi neden o kadar çok içilmezdi ki bu içecek. Zar zor birkaç tane... Bunun için kendimizden pay biçmemiz gerekir; on beş günde bazen haftada bir yalvar yakar bir şişe gazoz alırdık (hala tadı damağımda ve unutmam o lezzeti). Yokluktan değildi aslında bu kadar az içebiliyor olmamız “zararlıydı” büyüklerimizce ya da bize öyle derlerdi. İçine beyaz leblebiyi de koymuşsak değme gitsin keyfimize. Öyle hemen de bitirmezdik tabi, tadını getirirdik. Kardeşimle ortak içtiğimizde az içtin çok içtin kavgası olurdu ama yinede güzeldi gazoz içmek. İşte o gazozların kapağıydı topladıklarımız. Meyveli gazozların pahalıydı ya, ondandır kapakları az bulunurdu, kıymetliydi. Bir meyveli kapağına beş sade gazoz kapağı. Kendi borsamızı yaratmıştık.

Kitap elimize geçtiğinde aç kurt gibi saldırırdık. Parayla kitap almak sıkça olmazdı. Kütüphanelerimiz vardı “il halk kütüphanesi”. Ne de kıymetliydi kitaplar. Uğruna birbuçuk kilometre yürüyüp aldığın emanet kitap nasıl kıymetli olmasın ki?

Hiç motorlu oyuncağımda olmadı, tren katarımda. Uzaktan kumanda yoktu zaten o zamanlar. Almanyada babası olanların motorlu kablo kumandalı arabaları vardı, uzaktan bakabildiğimiz. Hatta ilk bisikletimi lise ikiye giderken almıştık. Üç kardeşe ortak. Ondan önce bayramdan bayrama harçlıklarımızla turu yirmibeş kuruşa kiralardık bisikletleri.

Bu gün baktığımda çocuklara, bir oyuncak hurdalığına dönüşmüş evlerde şunum yok bunum yok sızlanmaları. Nice paralar verilerek alınan ama bir kez yada iki kez oynadıktan sonra bir kenara fırlatılıp atılan oyuncaklarla dolu evler. Hiç biri topağa elini sürmemiş “aman mikrop kapar” bahanesiyle. Bildiğimiz çamur yerine plastik çamurlarla oynuyorlar. Elbette zaman değişti imkanlar daha fazla. Ama varın kıymetini bilmek gerek bence. Bizler böylesine çocukluk yaşadığımızdanmıdır bilmem daha bir duygusal daha bir paylaşımcıyız belki. Belki de plastik çamurla oynattığımız çocuklarımızın ruhlarınıda plastikleştiriyoruz, ne dersiniz?

 
Toplam blog
: 5
: 1061
Kayıt tarihi
: 07.11.06
 
 

Doğabilme becerisini 1963 yılının sonbaharında gerçekleştirmişim. Doğum yılım yeni sayılmasa da at a..