Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '17

 
Kategori
Deneme
 

Platonik

Platonik
 

Hani ''ergenlik'' dediğimiz, çocukluktan çıkıp da gençliğe doğru adım attığımız dönem var ya, işte ben o dönemi özler oldum. Özellikle 80' li yılların çocukları olan bizler, o zamanlar elimizde tablet, telefon vs. olmadığı için, genellikle çizgi filim ve sokak oyunları ile büyüdük. Bol bol izlediğimiz çizgi filmler sayesinde çok geniş ve masum bir hayal dünyamız oldu.
Örneğin, kimi zaman Sakar Şirin olup, Şirine' ye aşık olduk. Bazen Heman olup mahallemizi kötü ruhlardan koruduk. Ya da Red Kit olup Dalton kardeşlerin peşine düştük. Kızlarımız, ellerindeki oyuncak bebekler ile küçük odalarında yarattıkları büyük dünyada anne iç güdüsünü geliştirirken, biz erkekler evdeki salonda kurduğumuz iki sandalyeden kale ile bir o yana bir bu yana koşarak Rıdvan, Feyyaz, Tanju olduk.
 
Ergenlik dönemi dediğimiz zaman diliminde çoğumuz çizgi filmlerden kalma hayal dünyasından sıyrılamadık. Bununla birlikte aynı dönemde kendimizi ve karşı cinsi fark etmeye başladık. Bu fark ediş döneminde içimizde oluşan yoğun duygu, bir anne, bir baba ya da bir hayvan sevgisinden farklı idi. Ellerimizi titreten, yüreğimizdeki küçük kelebeği kanatlandıran, heyecandan vücudumuzu sımsıcak eden bu duygunun adı ''aşk'' dı.
Ancak henüz çoğumuz içine kapanık, pısırık ve cesaretsizdik. Hele bir de anne ve babalarımızın koruyucu kanatları altında belirli kurallar çerçevesinde büyütülmüş isek, cesaretsizliğimizi kırmak için biraz zaman geçmesi gerekiyordu.
Karşı cinsi fark edip de ona aşık olduğumuz bu dönem, cesaretsiz ve pısırık oluşumuz ile birleştiğinde yine bizi çizgi filmlerden kazandığımız gelişmiş hayal dünyamızı çalıştırmaya itti. Çünkü hayal dünyamız o kadar saf, o kadar masumdu ki, bizi o dünyada kimse incitemezdi. Zaten o yaşlarda berrak olan zihnimize sevdiğimizin kaşını, gözünü, saçlarını, ellerini, mimiklerini öyle bir kazıdık ki, hayatımız onsuz iken onunla geçmeye başladı. Dünyamıza aldığımız aşkımızı dilediğimizce sevdik, dilediğimizce sarıldık ona, dilediğimiz yerde el ele gezdik.
 
Kurduğumuz hayal dünyasında gecemiz ve gündüzümüz o oldu. Onunla uyuduk, onunla kalktık, onunla kahvaltı ettik ve onunla okula gittik.Tatil günlerimizi bile kurduğumuz hayal dünyasında platonik aşkımızla yaşadık. Kendimizi hiç edip adeta o olduk.
Ancak ergenlik dönemlerimiz bitip olgunlaşmaya başladığımızda, hayat gerçeklerini bir bir önümüze sermeye başladı. Hayallerimizde hep bizimle olan, sokaklarda, caddelerde el ele yürüdüğümüz, aşkından yanıp tutuştuğumuz, onunla huzur bulduğumuz insanlar, birden başka birilerinin ellerini tutarak çıktılar karşımıza.
İşte o zaman elimizin kesildiğinden, düşüp de dizimizi yere vurduğumuzdan farklı bir acı hissettik. O güne kadar hep bedenimiz acımıştı, ancak o gün ilk defa ruhumuzun da acıyabileceğini de gördük. Bütün hayal dünyamız bir sis bulutu gibi dağıldı. Gerçeğin karşısında çırılçıplak ve titreyerek kaldık. Ondan sonrasını zaten siz de biliyorsunuz. Sahte gülüşler, sahte sevgiler, aldatan ve aldanan gönüller ve yitip giden ömürler.
İşte ben bu yüzden ergenlik dediğimiz o dönemleri özlüyorum. Hepimiz biri birimize mutlaka ''neden büyüdük ki'' sorusunu soruyoruzdur. İşte bu sorunun bilinç altındaki sebeplerinden biri de yarattığımız dünyanın yıkılıp yerine acı gerçekliğin sunulmasıdır.
Bir ömür yıkılmayan hayaller ile yaşamanız dileği ile...
 
Toplam blog
: 21
: 310
Kayıt tarihi
: 10.05.14
 
 

İstanbul Burgazada doğumluyum. Sakarya Üniversitesi Turizm Otelcilik ve Anadolu Üniversitesi İşle..