Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '07

 
Kategori
Genel Sağlık
 

Polibine yandım...

“Bu hoşuma gitmedi.” dedi, bacaklarımın arasındaki sarı baş. “Büyümüş biraz.”
“Öyle mi?” dedim, laf olsun diye, “Hiç sıkıntım yok ama.”
“İlla bir sıkıntınız olması gerekmez. Büyüme eğilimi varsa eğer, durmayacaktır. Bence bir an önce alınması gerek.”

“Alınması gerek.” diye tekrarladım içimden. “Ameliyat yani.”

Kalkıp, giyindim. Hemşire bilgisayar başında kayıtları tazelerken, doktorum küçük bir not kâğıdına birşeyler karaladı, bana uzatıp;

“Bunu resepsiyondaki hemşireye verin, o ne yapması gerektiğini bilir.” dedi. “Size ameliyat için bir randevu verecek. Endişelenmeyin, toplamda 10-15 dakikalık bir operasyon, rahimi temizleyip, başkaları var mı diye bakacağız. Siz zaten uyuyor olacaksınız, hiçbirşey hissetmeyeceksiniz.”
“Peki.” dedim, “Teşekkür ederim.”

Yanaklarım alev alev yanarak, odadan çıktım. “Adi polip.” dedim kendi kendime. “İş çıkardın başıma durup dururken.” Elimdeki kâğıdı hemşireye uzattım, aldı, önündeki randevu defterine bakarak, ameliyat için önümüzdeki haftanın uygun olup olmadığını sordu.

“Bir dakika, bir dakika.” dedim, “O kadar çabuk olmaz. Önce iş arkadaşlarımla konuşmam lazım.”
“Tabii, siz bilirsiniz.” dedi hemşire, “Ama yılbaşından önce olacak, değil mi?”
“Evet.”
“Önümüzdeki Salı günü anestezi uzmanımızla bir görüşme yapmanız gerekecek.” dedi gülümseyerek, “O zamana kadar bir tarih belirlerseniz, bize bildirirsiniz.”
“Tamam, teşekkür ederim.”

Dışarı çıkar çıkmaz, kocamı aradım ve olan biteni anlattım. Önce şaşırdıysa da kendini çabuk toparladı. Evde buluştuğumuzda “Aman da benim canımı ameliyat edeceklermiş, bıdıbıdı” falan diyerek işi şaklabanlığa vurdu. Yapılacak birşey yoktu, yemeğimizi yedikten sonra, gecenin kalanını televizyon karşısında geçirdik.

Ertesi gün iş arkadaşlarımla konuşup, en uygun zamanın önümüzdeki hafta olduğuna karar verdikten sonra, doktoru aradım ve Perşembe günü için ameliyat randevusu aldım. Şimdi önümde tam bir hafta vardı. “Ulen adi polip” dedim kendi kendime, “Nasıl geçecek bu hafta?”

Hafta sonu birkaç arkadaşla 34. yaşgünümü kutladık. Kendim başta olmak üzere, kimsenin keyfini kaçırmak istemediğim için, ameliyat lafı etmedim. Uzakta olduklarını ve boşu boşuna endişe edeceklerini düşünerek, aileme de haber vermedim. Herşey olup bittikten sonra “Vallahi de billahi de ben iyiyim.” demek daha kolay olacaktı.

Salı akşamı kocamı da yanıma alıp muayenehaneye gittim. Hemşirenin elimize tutuşturduğu formları okuyup imzalamak için “Okuma Odası”na geçtik. Sağlık geçmişimle ilgili soruları cevaplayıp, yapılacak operasyon ve riskleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler içeren broşürü beraberce okuduk. “Hasta” ve “Hastanın Bakımından Sorumlu Kişi” olarak, ikimiz de formları imzaladık. Kısa bir bekleyişten sonra, kendi doktorum bizi odasına çağırdı.

“Anestezi uzmanıyla görüşmeden önce, ameliyatla ilgili bana soracağınız birşey varsa yanıtlamak istedim.” dedi.

“Gölgelerin gücü adına!” dedim içimden, “Olmaz olur mu hiç?”

Doktorum, tıbbi terimlerle kafamızı karıştırmadan, bir çizim üzerinde polibin nerede olduğunu, nasıl çıkarılacağını, ameliyattan sonra neler yapmam ve yapmamam gerektiğini kısaca anlattı.

“Formlarda görmüş olduğunuz riskler çok ender karşılaşılan şeylerdir, endişe etmeyin.” dedi.
“Doğrusu biraz tedirgin oldum okurken.” dedim, “Korkunç şeyler yazmışsınız oraya.”

Hep beraber güldük. Bu mekânı çok mu ısıtıyorlardı ne? Sucuk gibi terlemiştim. Doktorum;

“Çıkarılan parçalar laboratuarda incelenecek.” dedi.
“Kötü birşey olması ihtimali var mı?” diye sordum.
“Sizin yaşınızda, yok denecek kadar az. Rahat olun.” dedi.
“Söylemesi kolay.” diye geçirdim içimden, ama yine de doktorun yakın ilgisi hoşuma gitmişti. Vedalaşıp odadan çıktık. Bekleme odasına henüz geçmiştik ki, hemşirelerden biri anestezi uzmanının bizi beklediğini söyledi.

“Merhaba, ben Carstensen, anestezi uzmanınız.” dedi, beni kapıda karşılayan adam. İçimden “Demek kanıma uyuşturucuyu sen katacaksın, memnun oldum Nuri Alço.” diyerek, uzattığı eli sıktım. Cartensen de formlarımı inceleyip, anestezi ile ilgili aklıma takılan birşey olup olmadığını sordu. “Yok.” deyince, “O zaman Perşembe sabahı görüşürüz.” diyerek ayağa kalktı. Dışarı çıktığımızda kocam;

“Yeşil kıyafetiyle kasaba benzemiyor muydu adam?” diye güldü.
“Ameliyatı o yapmıyor ki.” dedim.
“Olsun, ben benzettim.”
“Harcadın adamı resmen.”

Çarşamba gününü bayağı gergin geçirdim, ama kimseye birşey belli etmemeye çalıştım. Akşam, elimde “mutlaka getirilmesi gerekenler listesi”yle, evin içinde dört dönüyordum.

“Bornoz da yazmışlar, banyo mu yapacağız orada?”
“Sanmıyorum, belki sabahlık gibi kullanman içindir. Hani tuvalete falan giderken üşümeyesin diye.”
“Nevresim, çarşaf, bornoz falan, bavul lazım hepsini taşımak için.”
“Küçük çantaya sığar hepsi, sen hazırla ben toplarım. Yalnız sakin ol biraz.”
“Ben sakinim. Bak pelte gibiyim. Denizanası kıvamındayım.”
“Tabii, tabii.”

Gece şaşırtıcı bir şekilde rahat uyudum. Sabah saat çalmadan kısa bir süre önce uyandım. Birşey yiyip içmem yasaktı. Bir duş yapıp, dişlerimi fırçaladım. Kocam da hazırlanmıştı, arabaya atlayıp, muayenehanenin yolunu tuttuk. Resepsiyondaki hemşireye ismimi söyledim, banko üzerinde hazır duran dosyalardan birini aldı, yanıma geldi.

“Vedalaşın da sizi hemen odanıza götüreyim.” dedi.

Kocam “İyi eğlenceler.” diyerek beni öptü. Hemşire gülerek, “Saat 3’te gelip eşinizi alabilirsiniz.” dedi. Çantamı alıp, hemşireyle beraber ameliyatların yapıldığı özel bölüme geçtim. Hemşire bıcır bıcır konuşarak, yol üzerindeki bütün tuvaletlerin yerlerini göstererek, beni koridorun sonundaki odama götürdü. Oda tertemiz ve aydınlıktı, duvarlar sıcak bir turuncuya boyanmış, üzerlerine modern resimler asılmıştı. İçeride iki yatak vardı, birinde yaşlıca bir hanım yatıyordu. “Merhaba” diyerek boş olan yatağa doğru yürüdüm. Hemşire, yatağımı yapıp, geceliğimi giyerek beklemem gerektiğini söyledi ve gitti. Dediklerini yaptım ve eşyalarımı dolaba kaldırdım. Kitabımı çıkarıp, duvardaki rafa koydum. Sabahtan beri belki beşinci defa tuvalete gidip, en sonunda yatağa girdim.

Tanışma ve havadan sudan konuşma faslından sonra, Yaşlı Hanım da ben de kitaplarımıza sarıldık. Beklerken yapılacak en mantıklı şey buydu. Bir satırı on kez okuduğumu ve yine de birşey anlamadığımı farkettiğimde, kendi kendime güldüm. Dikkat ettim, Yaşlı Hanım da uzun süredir hiç sayfa çevirmemişti.

“Gergin misiniz?” diye sordum. “Ben çok gerginim, ilk ameliyatım olacak bu.”
“Ben alışkınım, bu benim altıncısı olacak.” dedi, Yaşlı Hanım. “Yine de biraz heyecanlı olduğumu itiraf etmeliyim. Korkmayın, uyuyacağız, uyandığımızda herşey bitmiş olacak.”
“Ameliyat sonrasında sancınız oluyor mu?”
“Öyle rahatsız edecek kadar değil. Çoğu kadın her ay daha fazlasıyla bile başa çıkabiliyor.”
“İçimi rahatlattınız.”

O sırada kapı açıldı ve içeri yeşil kıyafetleri içinde Nuri Alço girdi.

“Günaydın Hanımlar” dedi, “En az 6 saattir hiçbirşey yemediniz, hiçbirşey içmediniz değil mi?”
“Ben yalnızca hapımı aldım.” dedi Yaşlı Hanım. Nuri Alço elindeki dosyaya bakıp, onaylarcasına başını salladı.
“Ben açım.” dedim.

Birkaç dakika sonra, yine yeşil kıyafetleri içinde dimdik yürüyen, güzel gülüşlü bir kadın geldi odamıza. Kendini tanıtıp, başucumuzda asılı duran dosyalarımıza kısaca göz attı. Ameliyatları o yapacaktı. Kasap olmak için çok zararsız görünüyordu. Yine de karar vermek için çok erkendi.

Yaşlı Hanıma dönüp;

“10 dakika içinde başlıyoruz, bu arada tuvalete gidebilirsiniz.” dedi. Kapıdan çıkarken de bana dönüp, “Yaklaşık yarım saat sonra sıra size gelecek. Siz de öncesinde tuvalete gidin lütfen. Görüşürüz.” diyerek gitti.

Kısa bir süre sonra başka bir hemşire gelerek, Yaşlı Hanımı alıp gitti. Odada yapayalnız kalmıştım. Okumayı beceremediğim kitabımı tamamen kapatıp, kalktım ve tuvalete gittim. Geri geldiğimde üşümüştüm. Battaniyeyi üzerime çekip beklemeye başladım.

“Adinin de adisi polip.” dedim içimden, “Kurbanlık koyun gibi bekliyorum sayende.”

Yaklaşık 15 dakika sonra, Nuri Alço ve az önceki hemşire, bir sedye üzerinde Yaşlı Hanımı geri getirdiler. Bu kadar çabuk geleceklerini tahmin etmemiştim. Hemşire herşeyin yolunda gittiğinden emin olduktan sonra, bana dönüp;

“Sıra sizde.” dedi.
“Ne çabuk geldiniz.”
“Bizim elimiz çabuktur.”
“Acaip gerginim.”
“Ah, hiç gerilmeyin. Buyrun, bu taraftan.”

Kapıdan çıktık, koridorda yürüdüğümüz kısacık süre zarfında hemşirenin eli hep sırtımdaydı. Yol göstermekten ziyade, destek olur gibiydi.

Ameliyat odası, yattığım odadan iki-üç kapı ötedeydi. İçeri girdiğimde, Nuri Alço ve Kasabı gördüm. Bir başka hemşire de bir köşede birşeyler hazırlıyordu. Beni getiren hemşire, ameliyat masasına yatırdı, o sağ elimin üstünde bir damar ararken, Nuri Alço da göğsüme birkaç elektrod yapıştırdı.

“Siz uyurken kalp atışlarınızı takip etmek için.” diye açıklama yapmayı ihmal etmedi.

Hemşire, bir türlü damara girmeyi başaramamıştı. Bana dönüp, şakacı bir ifadeyle;

“O kadar korkmayın canım, bakın damarlarınız korkudan büzüştü.” dedi. O sırada diğer hemşire de bacaklarımı masaya bağlamış ve yanıma gelerek elimi tutmuştu.

“Elleriniz buz gibi, damarların büzüşmesi normal.” dedi.
“Acaip gerginim. Bu benim ilk ameliyatım olacak da.” dedim, özür dilercesine.
“Ah, hiç korkmayın, emin ellerdesiniz. Biz size iyi bakacağız. Siz sadece uyuduğunuzda ne rüya görmek istediğinize karar verin.”
“Peki.”

Elimin üzerinde daha fazla uğraşmak anlamsız olacağından, ilk hemşire dirseğimin içinde bir damar aramış ve sonunda bulmuştu.

“Bir rüya seçtiniz mi?” diye sordu.
“Seçtim.” dedim.
“Güzel, başlıyoruz.”

Saniyeler içinde aniden boğazımın kuruduğunu, boynumdan yanaklarıma, sonra da kulaklarıma doğru bir sıcaklığın yayıldığını hissettim. Kendime geldiğimde yatağımdaydım.

“Bitti işte.” dedim içimden. “Yallah tazyik, adi polip.” Tekrar gözlerimi kapattım ama kendimdeydim. Bir süre sonra elimi tutan hemşire geldi.

“Ah, uyanmışsınız bile. Nasıl hissediyorsunuz?”
“İyiyim.”
“Tansiyonunuza bir bakalım.”

Hemşire, tansiyonumu ölçüp, dışarı çıkmadan önce, birazdan başka bir hemşirenin yiyecek ve içecek birşeyler getireceğini müjdeledi. Ardından bakıp;

“İşle ilgili bir rüya gördüm sanırım ama şimdi hatırlamıyorum.” dedim.
“Biliyorum, daha önce de söylediniz bize.” dedi gülerek. “Kendinize daha güzel bir rüya seçebilirdiniz.”
“Aslında öyle işkolik de değilimdir ama.” dedim ve durdum. “Ne zaman söyledim ki ben size bütün bunları, çok garip, hiç hatırlamıyorum.”

Hemşire güldü, birşey söylemeden çıktı. Kısa bir süre sonra, daha genç bir hemşire peksimet ve soğutulmuş meyve çayı getirdi. Doğrulmaya çalıştığımı farkedince, yatağımın başucunu biraz yükseltti. Aslında açlık hissetmiyordum ama yine de yedim. Her dakika biraz daha kendime geliyordum, ağrım sızım yoktu. Bu arada hemşire tekrar gelip, tansiyonumu bir kez daha ölçtü.

“İlk seferindeki gibi, çok düşük.” dedi. “Kendinizi nasıl hissediyorsunuz, sersemlik var mı?”
“Yok. Benim tansiyonum hep düşüktür ama.”
“Belki de bünyeniz alışkın bu tansiyona. Tuvalete gidebilecek kadar iyi misiniz?”
“Hemen gitmem mi gerek?”
“Giderseniz iyi olur. Hem mesaneyi boşaltmış olursunuz, hem de kanamanızın durumuna bakarız.”
“Tamam.”

Hemşire odadan çıktı. Kalkıp tuvalete gittim. Gayet iyi hissediyordum. Aşağı mahallede de herşey yolundaydı. Tekrar odaya döndüğümde hemşire;

“Ah kendiniz mi gittiniz?” dedi. Yalnız gittiğim için endişelenmişe benziyordu. O anda ayrıntılı düşünememiştim. Narkozun etkisiyle başım dönüp, düşerim diye korkmuş olmalıydı.

“Evet.” dedim. “İyiyim.”

Sonraki birkaç saati Yaşlı Hanımla muhabbet ederek geçirdik. Saat 2’ye doğru Kasabımız geldi. Her ikimize de durumumuzla ilgili bilgi verdi, endişelenecek birşeye rastlamadığını, ancak laboratuar sonuçlarının birkaç gün sonra çıkacağını söyledi. Kontrol için yeni randevu kartlarımızı ve benim işyerime vereceğim raporu yanında getirmişti. Kapıdan çıkmadan önce durup;

“Şimdi söyleyeceklerimi lütfen ciddiye alın. Az önce ameliyathanede ben elimden gelenin en iyisini yaptım ve şimdi de sizin aynısını yapmanızı istiyorum. Önümüzdeki 3 gün boyunca, kendinizi ne kadar iyi hissederseniz edin, günün en az yarısını yatakta geçireceksiniz. Tamam mı?” dedi.
“Tamam.” dedik Yaşlı Hanımla, koro halinde.
“Anlaştık. Sizlere şimdiden mutlu Noeller.”
“Size de. Teşekkür ederiz.”

Doktorun gitmiş olması, bizim de yavaş yavaş çıkmak için hazırlanabileceğimiz anlamına geliyordu. Hiç acele etmeden giyinip, yataklarımızı topladık. Dolabın içinden çantamı almak üzere eğilince, birden başım döndü ve yatağın kenarına tutunmak zorunda kaldım. Yaşlı Hanım;

“Hoppala” dedi, “Acele etmeyin, yavaş yavaş. Daha narkozun etkisi sürüyor.”
“Belli ki öyle.” diye güldüm.

Toparlanıp, bekleme odasına doğru yürüdük. Koridorda karşılaştığımız bütün hemşireler bizi, “Hoşçakalın”, “Geçmiş olsun”, “Mutlu Noeller” diyerek uğurladılar. Yaşlı Hanımı almaya kimse gelmeyecekti, kocası hastanede, çocukları işteydi. Hemşireden bir taksi çağırmasını rica etti. Taksi gelince vaktimiz olmaz diye düşünerek önceden vedalaştık. Birkaç dakika sonra da kocam kapıda göründü.

“Çok bekledin mi?” diye sordu telaşla.
“Yok, az önce çıktık biz de.” dedim. “Bu Hanımla aynı odayı paylaştık. Bu da benim eşim.”
“Tahmin etmiştim zaten.” dedi Yaşlı Hanım, gülerek.
“Geçmiş olsun.” dedi kocam.
“Sağolun.” dedi Yaşlı Hanım.

Tekrar vedalaşıp, ayrıldık. Eve geldiğimizde kocamın “Marş marş!” komutuyla, doğrudan yatağa girdim. İki dakika sonra çay, kurabiye ve telefonu yatağıma getirmiş, kendi de ayakucumda yerini almıştı.

“Selâm” dedim, telefonu açan babama.
“Ooo erkencisin bugün, işten mi kovuldun?” dedi.
“Hiç gitmedim bugün.”
“Oh tembel, bulamadık böyle iş. Hayrola?”
“Ya ben bugün küçük bir operasyon geçirdim de, ondan gitmedim. Ama şimdi iyiyim, vallahi çok iyiyim. Sizden birşey sakladığım falan yok yahu, ne olacaktı, daha önceden söylesem bir hafta böyle hop oturup hop kalkacaktınız. Tamam ver annemi, onunla da konuşayım... Anne selâm... Vallahi iyiyim, polip var demiştim ya sana...”


Not 1: Vallahi de billahi de iyiyim.
Not 2: Bütün bunlar için cebimizden tek kuruş çıkmadı.
Not 3: Devletten sigortalıyız. Özel falan değil yani. Anlayana.

Çok Özel Not: Uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşımın, çok sevgili eşini kaybettiğini, aylar sonra bugün öğrendim. Bülent’ciğim, tekrar başın sağolsun.

 
Toplam blog
: 81
: 1521
Kayıt tarihi
: 04.07.06
 
 

Kişinin kendini anlatması zor. Her şeyden birazım, her şeyim yarım.   ..