Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Portakal kabuğunun gizemi

Portakal kabuğunun gizemi
 

Kentin bahçelerini portakal ağaçları süslüyordu. Portakallar o güzel renkleriyle ışıl ışıldılar. Bazıları hüzünlü bir şekilde dalında kurumayı yok olmayı bekliyordu. Sonlarının böyle bitmesini istemiyorlardı. Bir çocuğun ağzında şapırdamak istiyorlardı. Ancak o zaman mutlu olabilirlerdi. Kimse bakmıyordu yüzlerine, dallarından kopup, sıcak dudaklarla buluşmak istiyorlardı. Ama nafile kimse elini uzatıp daldan almıyordu onları.

Bahçe sahibi de para etmiyorlar diye dokunmuyordu bile onlara. Yakında çürüyüp gideceğiz bu dünyadan, bir çocuğun ağzına değmeden diye vaktinden önce kuruyup, çürüyerek intihar etmeye başladılar teker teker.

Ülkemizde bazı ürünlerin bol olduğu mevsimlerde, para etmiyor diye dallarından toplanmaz, portakal öyküsünde olduğu gibi. Biliyorum ve biliyoruz ki bu ülkede portakal yemeyen çocuklar var.

Bu öykü beni çocukluğuma götürdü.

Orta Anadolu’nun bir köyü. Köyün tek ışığı, dışarıya açılan kapısı, köyün öğretmeni.

Öğretmenimiz ay sonlarında maaş için ilçeye inerdi.

Öğretmenimizin köye dönüşünü, biz köy çocukları sabırsızlıkla beklerdik. Bekleme nedenimiz; öğretmenimizin filesinden güneş gibi parıldayan, kokusunu ta uzaklardan duyduğumuz adına portakal dedikleri meyveyi görmek için.-“ Şimdilerde portakallar bu kadar güçlü kokmuyor galiba ”

Ve yıllar sonra ben de öğretmen oldum. Güneydoğu Anadolu’ muzun bir ilinin ücra bir köyüne atandım. En iyi ulaşım aracımız katırdı. Ben de ilkokul öğretmenim gibi maaşımı ve aylık ihtiyaçlarımı almak için katır sırtında iniyordum ilçeye.

Portakal başta olmak üzere, ihtiyaçlarımı alıp katır sırtında dört, beş saat süren bir yolculuktan sonra köyüme dönebiliyordum

Pazar günüydü. Lojmanımın penceresinden dışarıyı seyrediyordum. Üç öğrencim okula doğru geliyordu. Tatil günleri okulun çevresine pek yaklaşmazlardı. Onları izlemeye başladım. Çekingen ürkek bir halleri vardı. Benim çöplerimi dökmüş olduğum yere yaklaştılar. Ben pencere kenarından biraz geriye çekildim. Onları geriden izlemeye başladım. Çöplerin içinden portakal kabuklarını özenle toplamaya başladılar. Topladıkları sadece portakal kabuklarıydı. Arada bir kabuğu kokluyorlardı. Bu durum beni çocukluğuma götürdü. Yıllar sonra değişen bir durum yoktu, ülkemde.

Aradan yıllar geçti. Ben şimdi emekli öğretmenim. Şimdi hala portakal yemeyen çocuklarımız var. Portakal ve mandalinanın bol olduğu bir mevsimi yaşıyoruz. Bazı üreticiler para etmiyor diye toplamıyorlar bile bu ürünleri. Dallarında çürüyüp, gidiyor bu ürünler çoğu insanımıza ulaşmadan.

Portakal örneğini diğer ürünlerimiz için de düşünebiliriz. Üç tarafımız denizlerle çevrili olmasına rağmen, balık yemeyen çocuklarımız var. Hamsinin bol olduğu zamanlar, denize tekrar döküldüğünü veya gübre olarak kullanıldığını biliyoruz.

Devletimizin önemli görevlerinden biri de vatandaşlarının en iyi şekilde beslenmesini sağlamasıdır.

Portakallar dallarında çürümesin, hamsiler dökülmesin, devletimiz parasını ödeyerek hem üreticiyi korusun hem de bu gibi ürünlere ulaşamayan insanlarımıza bu ürünleri ulaştırsın.

Yılbaşı sofralarımızı süslerken ve farkına bile varmadığımız bu ürünlere, bazı insanlarımızın ulaşamadığını düşünmeliyiz. Bir portakal kabuğunun gizemini çok iyi biliyorum.

 
Toplam blog
: 1410
: 1053
Kayıt tarihi
: 04.11.06
 
 

Emekli öğretmenim ve  emeklemeye devam ediyorum.  Emeklilik yaşamın sonu değil, yaşama yeni amaçl..