Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '16

 
Kategori
Güncel
 

Post-modern Kabileler veya Cemaat-Tarikatlar

Post-modern Kabileler veya Cemaat-Tarikatlar
 

Ehl-i Beyt’in gemisi ve kurtuluşa ulaşmak isteyen talipleri resmeden bir Caferi takvim kapağı.


Post-modern Kabileler veya Cemaat-Tarikatlar

Son dönemde ülkenin en çok tartışılan konularından biri dini cemaatleşme ve gruplaşma olgusudur. Bir din sosyoloğu ve dini gruplar üzerinde araştırmalar yapmış olmam sebebiyle (Türkiye ve ABD'de) gündemdeki tartışmaları dikkatle izliyorum. Bu bağlamda kafamda oluşan genel şemayı soru-cevap şeklinde burada özetlemek istedim. “Post-modern kabileler” kavramını da Z. Baumann’dan ödünç aldım. Postmodern toplum üzerine çalışan uzmanlara göre modern toplumdaki dini-seküler gruplar geleneksel toplumdaki aile, akrabalık ve aşiret gibi kuvvetli ilişki ağlarının yerini almaktadır. Baumann bunu eski zamanların kabilelerine benzetir.

Cemaat ve tarikatın farkı nedir?

Teknik olarak bir şeyh silsilesine dayanan, halife-vekil sisteminde belirli zikir programlarına sahip yapılara tarikat denir. Bunlara katılım belirli kurallara bağlıdır. Bir şeyhi olmayıp dini lideri olan, şeyhlik geleneğine bağlı kalmayan ve daha çok sohbet halkaları olan modern yapılara da cemaat deniliyor. Cemaatlere katılım daha serbesttir.

- Türkiye’de kaç cemaat/tarikat var? En aktif olanları hangileridir?

Türkiye’de irili ufaklı 150’nin üzerinde tarikat ve cemaat var. 50-100 müridi olan grupları ve cinci-muskacı kimseleri buraya koymuyoruz (Doğu-Güneydoğu’da atadan miras alınan tarikatları saymak da mümkün değil). Dini cemaatlerin çoğu küçük gruplardır. Yani kitlesel destekleri yoktur ve bölgeseldirler.

Kitlesel desteği olan ve yakın zamana kadar en güçlü gruplar Gülen, Süleymancılar (birkaç gruba bölündüler) ve Menzil Nakşileriydi. Tillo-Norşin-Hazne Nakşileri, Mahmut Efendi cemaati (Cübbeli Ahmet Hoca da buraya bağlıdır. Onlar da fiiliyatta üçe ayrılmış durumdalar), Esat Coşan hoca grubu, Farklı Kadiri grupları (Türkiye’de Kadirilik Nakşiliğe göre zayıftır), Risale-i Nur grupları (Kırkıncı-Meşveret grubu, Yeni Asya grubu, Yazıcılar, Kurdoğlu, Zehra, Med-Zehra, S.Özdemir…), Cerrahiler, Milli Görüş, İlim-Yayma, Ensar, Özgür-Der, Ayder, Hakikat, Mevlevi gruplar, Işıkçılar, Rufailer, Hizbullah, Hizbuttahrir, Alparslan Kuytul, Adnan Oktar, Haydar Baş, İskender Evrenesoğlu… vb. bunlar genelde bilinen gruplardır. Elbette değişik Selefi ve modernist gruplar da var ama kurumsal olarak çok bilinmezler… Diğer taraftan farklı Alevi, Şii gruplar ve gayri Müslim dini gruplar da vardır. Sosyolojik açıdan bunların benzer bir zeminde hareket ettikleri ve yine benzer konularda ayrılık yaşadıkları görülür.

- Türkiye’de dini cemaatlerle ilgili bir yasa var mı?

Bunlar hâlihazırda kanunda yasak, ancak uygulamada serbest yapılardır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yasaklanmışlardır. Ancak devletin ve hükümetlerin bunlara bakışı konjonktürel olarak değişiyor. Süregelen net bir tavır yok.

- O halde bu gruplar nasıl faaliyet yürütüyor?

II. Dünya Savaşı akabinde ortaya çıkan Sosyalizm korkusu devleti dini konularda daha yumuşak tavır almaya zorluyor. Bunu CHP başlatıyor ve Şemsettin Günaltay ilk ilahiyatçı başbakan oluyor (1949). Bazı yorumcular DP olmasaydı da sistemin anti-komünist stratejisi gereği dini hayata daha fazla alan açacağını iddia ediyor. Özellikle Menderes ile beraber şeyh ve seydalar siyasete ve sosyal hayata girmeye başlıyor. Bu ilk yıllarda DP dini grupların örgütlü hareket etmelerine müsaade etme taraftarı değildi. Ancak de-facto olarak dini gruplar bir toparlanma sürecine girdi. 80 darbesinden sonra bu süreç hızlanmıştır.

Hemen hepsi eğitim ve basında var. Ama çok zayıflar. Kendi yurtları, yaygın olarak öğrenci-sohbet evleri veya medreseleri var. Bence gürültüleri kendi büyüklüklerinden daha çok öne çıkıyor.

-Devlet cemaat/tarikatları gerçekten bitirmek istiyor mu?

Devletin kurucu aklı ve Kemalistlerin en büyük hayallerinden biri cemaat ve tarikatların yeniden yasaklanmasıdır (yani var olan yasağın şiddetle uygulanmasıdır). Bazı Selefi, siyasal İslamcı ve modernist dindarlar da bu yasağı istiyor. Çünkü onların anlayışına göre tarikat ve cemaat türü yapılar şirktir ve dinen sapıklıktır. Bunlar ümmetin birliğini bozmaktadır.

Ancak burada şunu belirtmek gerekir, devlet farklı dini grupları zaman zaman kendi stratejisi doğrultusunda kullanır.

- Devlet cemaatler üzerinden nasıl strateji geliştirir?

Devlet, 1950-60’larda, belki o yıllarda NATO, Komünizm tehlikesi karşısında “komünizmle sınır ülke” statüsünde bulunan Türkiye’de dini grupların güçlenmesine göz yumdu (yeşil kuşak projesi!). Atatürk, Fırat ve Dicle Üniversitelerinin bu bağlamda kurulduğu söylentileri yaygındır. Diğer taraftan aynı yıllarda ülkede artan Kürt milliyetçiliğinin bastırılmasında da dini gruplara önemli bir rol biçildiği anlaşılmaktadır.

Bence cemaatler ve tarikatlar da bu süreçte devletle barışmış ve birçok konuda sistemin içerisine girebilmek için ulus-devletçi politikalara uyum sağlamışlardır. Bu sebeple Sünni dini grupların çoğu Alevi, Kürt, Gayrı Müslüm, Sosyalizm tartışmalarında doğal olarak ulusalcı Kemalistlerle benzer tepkiler veriyor. Çoğu dini grup üyesi bu benzerliğinin farkında değildir ve devletle aralarının yeni yeni düzeldiğini düşünür. Fakat birçok konuda zihinsel kodlar eskiden beri benzerdir.

- Cemaat-tarikatlar neden bitirilemedi?

Şerif Mardin bunu Cumhuriyetin elitist-tepeden inmeci politikalarının halk hocalarına karşı başarısızlığı olarak görüyor. Yani devlet 1924’te dini kurumları yasakladı ama bunların yerine okul, hastane imam-hatip yapamadı. Halk dinini bunlardan öğreneceğini, hastalarını bu hocalarda-şeyhlerde iyileştireceğini vb. düşünüyordu. Adet-gelenek devam etti. Siyasetçiler de bu dini yapıları kolay oy deposu gördü… 1970’lerden sonra şeyhler halkla beraber şehirlere göç etmeye başladı tabi adamın mesleği babadan deden şeyhlik. Bunların bazısı hem benzinci, inşaatçı, milletvekili hem de şeyh oldu. Modern cemaatler ise köylü halkı şehre alıştırdı, onların çocuklarını okuttu ve buradan güç kazandı.

Özetle, dini gruplar üzerine yapılan sosyolojik incelemelerden yola çıkarak cemaat ve tarikatların Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki katı laik politikalara rağmen varlıklarını sürdürmeleri iki ana eksende açıklanabilir. 1- Psiko-sosyal ve politik sebepler; a- Devletin komünizm korkusu, b- Sağ-muhafazakâr partilerin oy kaygısı, c- Seyda/molla ve şeyhlerin Doğu’da ve Karadeniz’de uzun yıllar devletin ulaşması zor olan uzak dağ köylerinde faaliyet yürütmeleri, d- Modern bireyin yalnızlaşması ve ontolojik anlam arayışı ve e- Dini grupların adeta “post-modern kabilelere” dönüşüp üyelerine kuvvetli sosyal, ekonomik ve beşeri sermaye sunması. 2- Dini sebepler; a- Halka göre devletin laik-resmi din anlayışına karşı bu geleneksel yapıların hep “gerçek” dini (bu tartışmalı bir konu ama tarikat-cemaat taraftarlarınca böyle görülür) temsil etmiş olmaları, b- Bir dini gruba bağlanarak dini “daha derin, yoğun ve vecd eksenli” yaşama arzusu, c- Dini grupların oluşturduğu dini sosyalleşme ortamının haramlardan korunmayı ve dini yaşamı kolaylaştırdığı düşüncesi.

Dini Gruplar sadece “köhneleşmiş” bir geleneği mi temsil eder?

Birçok kişi dini gruplaşma olgusunun tarihsel olduğunu ve modern bireyin bunlardan uzak durması gerektiğini varsayar. Oysa 1970’lerden sonra ABD ve gelişmiş ülkelerde çığ gibi büyüyen Yeni Dini Hareketler (YDH) din sosyolojisinin bir dönem en popüler konularından birisiydi. Bu 40 yılda 400’den fazla YDH ortaya çıktı. Bunların özelliği tarihsel dinlerden ayrı bir din üretmeleri, üyelerinin oldukça eğitimli ve üst-orta gelir kuşağında olmalarıdır. Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz; dini gruplara üyelik sadece cahillik, yobazlık, maddi çıkar ve din adamlarının düzenbazlığıyla açıklanamayacak girift bir konudur.

Dini gruplara yönelik yapılan en büyük eleştiriler nelerdir?

Kendi yaptığım çalışmalarda da sıklıkla dini grupların belirli konularda eleştirildiklerini gördüm. Başka çalışmalardan da edindiğim kanaate göre dini gruplar; 1- Sadece kendilerini hak-doğru görmekte ve hakikati kendi tekellerine almaya çalışmaktadır. Bu sebeple H. C. Tatar bunları “Nuh’un Gemisindekiler” şeklinde tanımlar. Daha radikal gruplar ise kendileri dışındaki Müslümanları bile kafir ilan edebilir. 2- Grupların üyeleri bir süre sonra grup içine kapanmakta ve çevreleriyle ilişkilerini azaltmaktadır. Yani paralel toplum oluşturulmaktadır. 3- Kendilerini rakip gruplardan ayrıştırmak için belirli kıyafet, şekil ve ritüelleri sembolleştirmekte ve dindarlar arasında ayrışmanın yanında seküler kimselerde kafa karışıklığına neden olmaktadırlar. “Her kafadan bir din-fetva çıkıyor” eleştirisine kaynaklık ediliyor. 4- İnsanların ekonomik, politik açıdan, din adı altında sömürüldüğü iddia ediliyor. 5- Halk-popüler dindarlık olarak bilinen bazı hurafelerin devam ettirilmesi. 6- Şeyhe ve liderlere (hatta onların aile fertleri ve eşyalarına) kutsallık atfetme.

Not: Burada bazı konulara değinilmiş olup herşey uzun uzadıya açıklanılamamıştır. Tartışmaya oldukça açık bir konu. Ben okuduklarım ve araştırma-görüşmelerimden bunları öğrendim. Her tespit bütün dini grupları bağlamaz. Genelin fotoğrafını böyle çekebildim... Saygılarımla

 
Toplam blog
: 17
: 489
Kayıt tarihi
: 01.02.16
 
 

Aslen Trabzonlu, İki çocuk babası din sosyoloji alanında Dr.   Yakın dönem Kürt toplu..